Ben bu kupayı kabul etmiyorum.. Ebrar gitsin!!
Hödükçe arzuları bitmek bilmeyen zorbalar savaş tamtamlarını almışlar ellerine, Ebrar’ı bağlayıp diri diri yakmak istiyorlar.
Ebrar’ın tokatladığı top kadar kıymeti olmayan adamlar, Ebrar’ı yargılıyorlar.
Bu ülkede 12 yaşında kız çocuğuna tecavüzden hüküm giymiş bir sapık “şeyh efendi” serbest kalacak, itiraz etmiyorlar. 11 yaşında bir kız çocuğu üç kişinin tecavüzüne uğruyor, tecavüzcülerin avukatlığını AKP’li il başkanı yapıyor, tecavüzcüler Nihat YILMAZ, Veysi YILMAZ, Zahir YILMAZ serbest kalıyor, itiraz etmiyorlar. Bu nasıl iş, çocuklarımız kimlere emanet diye AKP’yi hedef göstermiyorlar, ama yetişkin bir kadının özel hayatını başarılarını gölgelemek için dillerine doluyorlar.
Tecavüzdür muteber olan bu ülkede çünkü. Rıza demek, özgürlük demektir kadın için; özgürlük ise tercih demektir ve artık ele avuca sığmayacak demektir. Bu yüzden erkek tanrının ve erkek devletin kollarına sığınan ürkek adamlar canhıraş saldırıyor Ebrar’a.
O, birey olma bilincini aşılıyor çünkü. Toplumun yargılarına dik durarak cesaret veriyor kadınlara ve ödlerini patlatıyor hödüklerin, kadınları diledikleri gibi horlayamayacakları için. Biliyorsunuz, muhafazakârların en büyük korkusu hakikatin faş olmasıdır. Ebrar, korkusuzca onların gizlice yaşamakta beis görmedikleri bir tercihi açıkça yaşamaktan çekinmediği için hedefte. Gölgelerinden korkanlar birlik halinde aynı yöne uzatıyor parmaklarını ve “böhh” deyince Ebrar, siniyorlar gerisin geri.
Görüyorlar, çünkü çocukları ele avuca sığmıyor. Laf geçiremiyorlar, rol model olamıyorlar ve önüne geçemedikleri çağdaşlaşma onlar için çocuklarını diledikleri gibi baskılayacakları aile yapısını tehdit ediyor. Dikkatinizi celbederim, aile yapısını değil, baskı kurabilecekleri aile yapısını tehdit ediyor.
Dillerinden düşmeyen dertlerine bakınız, aile yok oluyor, neslimizin sonu gelecek vs. Kardeşim, siz değil misiniz Rabbinizin her şeye kadir olduğunu söyleyip duran? Rabbiniz neslin devamını sağlama işini size mi ihale etti? Siz de tanrının yeni dindar kulları olma işini taşerona devredemediğiniz için mi gerginsiniz? Siz olmasanız soyunuz tükenecek, tanrınız dünyada meşgul olacak kimse bulamayacak ve canı sıkılacak, yalnızlıktan sıkılıp yeniden mutsuz günlerine geri dönecek diye mi korkuyorsunuz? Tanrınız için üzülmekten ve onun dininin geleceği için kaygılanmaktan vaz geçin. O Azîm’dir, Es-Sabûr’dur, El Müheymindir, Zülcelâl-i vel-İkrâm’dır. Bu, tanrının evrenini korumaya kalkışmanız küfürdür bakın, diyim ben size. Hâşâ, siz Rabbinizi hiçbir şeye gücü yetmeyen, aciz bir tanrı olarak mı görüyorsunuz da onun adına kullarını dizayn etmeye kalkıyorsunuz?
Ebrar’ın adına da ayrı deli oluyorsunuz değil mi? Mütedeyyinlerin tercih ettiği bir isim çünkü Ebrar. Anlamı: İyi ve salih kul. Ahh. Durun ağlamayın, beni de ağlatacaksınız.
Ahh, deliriyorsunuz değil mi hiçbir iddianız tutmadıkça. İnat etmeyin işte, olanı olduğu gibi kabul edin artık.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
***
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük icadı görünmeyen tanrıdır. Gölgesinden korkan ve birey olma iradesini gösteremeyecek kadar zayıf insanlar, ona dayanır, ondan yardım diler. Her şeyin müsebbibi olarak onu gösterir ve dahi zorbalığının kaynağı olarak da ona işaret ederler. Hem elindeki gücü ondan sebep almıştır, hem onun dinini korumakla görevlidir. Şu yaman çelişkiye bakar mısınız?
İki tip insan var bana göre. İnsanlar bu dünyaya katlanabilmek ve dünyanın meşakkatleri ile mücadele edebilmek için meşrebine uygun olan iki yöntemden birini seçiyor ve tüm hayatını ona göre kurguluyor: Bilmek mi, inanmak mı?
İçine doğduğu kültürün eğilimleriyle tanışıyor dünyaya gelir gelmez ama hayatla mücadelesi devam ederken evrenin bitmek bilmez sorularıyla bir karar vermek zorunda kalıyor. Bilerek mi, inanarak mı yaşayacağım?
Bu soruya net bir cevap veremeyenler, sürüklenirler. Net bir biçimde inanmak veya bilmek diyenlerse huzurdadır. Huzur derken, her ne olursa olsun sonuçlarına katlanarak tutarlı bir şekilde yaşayınca tatmin olabilirler hayatlarından.
İnanmayı tercih eden birine ağır gelir hakikat. Yalan olmadığı müddetçe hiçbir şeyin gerçekliğine inanamaz. Bilmek isteyen insana ise; ispatsız, tutarsız cümleler zul gelir. Ellememek lazım gelir, inananı da bileni de. Meşrebi öyledir çünkü. Bileni inanmaya, inananı da bilmeye ikna edemezsiniz. Etmemelisiniz, onu zorlarsanız, mutsuz edersiniz. Bir camı buza maruz bırakıp patlatabilir, bir ağacın köküne kaynar su dökmüş olabilirsiniz. Olmaz. Zulümdür, olmaz, hakkımız yok.
Toplumumuzun geleceği için Nasreddin Hoca’dan ilham almak lazım. Yetişkinlerin tercihleri söz konusu olduğunda “Bana ne, sana ne?” deyip geçivermek lazım. Zaten genç nesil kim ne derse desin takmıyor. Benim neslim de artık daha seçici insani ilişkiler konusunda daha bilinçli. Bizden önceki neslin bir kısmı zorlanıyor nerede duracağına karar vermekte. Hayatı boyunca kontrol edildiği gibi kontrol edemiyor kimseyi ve aslında içinden müdahale etmek gelmese bile, ömrü boyunca yargılandığı için müdahale etme zorunluluğu hissediyor. Haliyle bu durum onları kaygılı, gergin, öfkeli insanlar yapıyor. Kendilerinin sahip olmadıkları imkânları gösterip “neyiniz eksik ki?” diyorlar. Bir kez olsun kendi fikrini beyan etmemiş insanlar, fikir beyanlarını özgürlük olarak değil, tehdit olarak görüyor. Normalleri bu değildi çünkü.
İşte bu yüzden, yıllarca insan yerine koyulmayan, aşağılanan ve görülmeme zorbalığına maruz kalan insanlar, iktidarlarını sıkı sıkıya tutup asla bırakmıyorlar. Tam ailelerinin, cemaatlerinin istediği gibi biri olduktan sonra bu sefer de ailelerinin istediği gibi insanlar oldukları için yargılanıp ötekileştirildiler toplumun geri kalanı tarafından. Bu yüzden, toplumun diğer yarısından öç almaya doyamıyorlar. Bu yüzden mesela, sol görüşlü birinin onları eşiti görmeyip şefkat göstermesi, kanatları altına almak istemesi, bunca yıllık iktidardan sonra asla kabul edecekleri bir şey değil. Millet İttifakı’nın tutmamasının sebeplerinden biri de budur.
Bize Ebrar’ın cesareti lazım, inat lazım, dik duruş lazım ve eşit şartlarda muhatap alınmak. Kimsenin öteki olmadığı bir Türkiye mümkün, yeter ki herkes elindeki silahları bırakıp teslim olsun…