Öner Günçavdı yazdı: Toplumsal muhalefetin umudu olma talebi, CHP’ye ağır mı geldi?

Kısa süre önce aşırı yorgunluk ve uykusuzluk nedeniyle bir sağlık sorunu yaşadım. Doktorların tavsiyesine uyarak yazı yazmaya ve çalışmaya bir süre ara verdim. Dinleneyim dedim.

Ama ne mümkün…

Ekonomik konuların yanında gündem, daha çok CHP’nin yaklaşan kurultayı ile ilgili haberlerle dolu. Malum ülkemizde yaşananlardan memnuniyet duymayan büyükçe bir kesimin, ister istemez ilgi alanına giriyor CHP’de yaşananlar. Onu bir umut, bir çare olarak gören ve/veya görmüş olan azımsanmayacak bir kitle var ülkede. Bunca yıl CHP’li olmasalar da iktidarın, onaylamadıkarı politikalarına karşı CHP etrafında kenetlenmiş bir kitle bu.

Bu yüzden kendilerine liderlik yapması için seçilmiş bir parti oldu CHP çok uzun süre. Aslında ağır bir yük CHP için. Zaten altından da kalkamadı bunca zaman. Hem kurumsal yapısı hem de siyaset yapan kadroları itibariyle böyle bir sorumluluk fazla geldi CHP’ye. Biz ise bunu yeni anlıyoruz. Kimisi “değişim diyerek” CHP’yi bu sorumluluğu yerine getirebilecek bir yapıya dönüştürmeye çabalıyur uor. 

Başarılı olur mu bilemem. Ama zor bir görev olduğu çok açık.

Yaşanılan kurultay süreci de bu düşüncelerimizi güçlendiriyor maalesef.

CHP kurultaya giderken Özgür Özel ve Örsan Öymen adaylıklarını ilan etmiş durumda. Ama bunun yanında, bir de “nazlanan gelin” edasıyla ortalıklarda dolanan Kemal Bey var tabi. Onun aday olup olmayacağı net değil.

Tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi, Kemal Bey aslında aday olmak istiyor da, adaylığı için gerekli şartların oluşmasını bekliyormuş gibi bir tavır içinde. Her zaman olduğu gibi yine ürkek ve yine korkak bir tavır içinde ülkemiz için çok önemli bir siyasi mücadelenin “vekili” olma arayışında.

Öte yandan Kemal Bey’in adaylığı için önem arz eden il kongreleri de başladı. İstanbul bunlardan en önemlisi diyorlar. Bizim gibi sıradan vatandaşlar için ne deniyorsa o. Konunun uzmanı sayılmam. Ama partililerin, partili “siyaset esnaflarının” açıklamaları öyle olduğunu söylüyor. 

Bu arada İstanbul il başkanlığı için taraflar ciddi bir mücadele içine girmiş durumdalar. Neticede gönlünden başkanlık geçenlerin sayısı ikiye inmiş. İkisinin de neden aday olmak istedikleri konusunda net bir fikrim yok.  İki adayı da tanımam. Sadece Cemal Canpolat’ı, CHP’nin 100. yıl kutlamaları vesilesiyle İstanbul’da düzenlenen toplantıda konuşma yaparken, en ön sırada Sayın Ekrem İmamoğlu’nun yanında şen şakrak bir şekilde otururken gördüm. Muhtemelen il başkanlığına adaylığı için kulis yapmaya gelmişti. Toplantı ve yapılan konuşmalar bahane.

Maalesef tanışma fırsatım olmadı. Kendisini fiziki olarak görmüşlüğüm de sadece o gündür. Ama o zaman il başkanı olacağını daha açıklamamıştı.

Sonunda çarşamba günü Cemal Canpolat şaşalı bir toplantıyla adaylık açıklaması yaptı.

Bu “siyaset esnafını” anlamak gerçekten çok zor. Sanki o adaylık açıklaması onca kalabalık olmadan, sadece basını davet ederek yapılamazmış gibi, hafta içi işinde gücünde olması gereken o insanları bir araya getirip bir tiyatro sergiler için İstanbul İl Örgütünün önüne toplamışlar. Sanırım böyle yapılarak o konuşma metninin değerine değer katılmış.

Basının durumu ise bir diğer acınası durum. Toplanan kalabalığın miktarına bakarak adayın siyasi gücü ve kalibresi açısından yorum yapılıyor. Sanırım basın ve yorumcular da açıklamalarda ne aramaları gerektiğini anlamış değiller. Kalabalıkların mahkûmu oluyorlar.

Diyorum ya bu ülkede “değişim” şart. İşte bu yüzden şart. Hem de tepeden tırnağa değişim ihtiyacımız var.

Allah aşkına bir adaylık açıklaması yapmak için böyle bir temaşaya ne gerek var?

Hadi düzenledin diyelim… Kimin için bu teatral gösteri?  Sanırım amaç kendini kamuoyunda daha görünür kılmak. Zira basının böyle bir teatral gösteriyi görmezden gelmesinin mümkün olmayacağını düşünüyorlar. Zaten basın da bunu istiyor.

Neticede bu kadar önem atfedilen toplantıda Cemal Bey ne diyor? Ne için ve kimin için aday?

CHP’li belediyelerde işe girmek için İYİ Parti kapısında gezmeyeceğiz” sözü benim aklımda kalan en çarpıcı söz oldu. Demek ki Büyükşehir vatandaşa hizmet edilecek bir yer olmaktan öte, siyasi ikbal için yandaşlara istihdam sağlanacak bir yer ki, böylesine “büyük” bir amaç konuluyor il başkanlığına aday olunurken. Cemal Bey’in misyonu ise kendi partililerinin büyükşehirde işe girmek için önce İYİ Partinin (veya herhangi bir partinin) kapısına gidilmesinin önüne almak.

Bu geçmişte de yapılırdı. Ama söylendiğinde inkâr edilirdi. Çünkü o günün siyasetçisi bunun yanlış bir şey olduğunu bilir ve gizliden yapılması gereken bir iş olarak görürdü. Şimdi ise “meşru” siyasetin rutin amacı olarak görülür olmuş. Gayri ahlaki bir durum, siyasetin açık aracı haline gelmiş.

Belli ki partililerine anlamlı bir mesaj veriyor Cemal Bey.  Ama benim gibi parti nimetlerine uzak olan sıradan vatandaşı ilgilendirmeyen bir mesaj bu. Hem de hiçi bir kapsayıcılığı olmayan, partili olmayanları dışlayan sığ bir mesaj.

İşte ülkemizin en önemli şehrinin en önemli partisinin il başkanının siyasi vizyonu ve bunun neticesinde oluşan söylemi. 

Şimdi adaylık açıklaması yapılırken söylenebilecekler sadece bunlar mıdır?

Sormak istiyorum Sayın Canpolat’a. İstanbul seçimlerinde ben de partinizin adayına oy verirsem, sizin ikbalinizin devamını sağlayacak partidaşlarınızın istihdamına katkıda mı bulunmuş olacağım? Bir il başkanının görevi bu mudur? Bilmediğim için soruyorum. Bu açıklamanızla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazandığınızda, belediyenin imkânlarını partidaşlarınıza hizmet için mi kullanmayı planlıyorsunuz?

Bu soruların cevaplarının seçimlerden önce verilmesinde yarar olur diye düşünüyorum. Aksi halde beni ve benim gibi birçoklarını dışlamış bir siyasetin figüranı olmak istemem.

Olağanüstü koşulların hâkim olduğu ülkemizde, muhalefete liderlik etmesi için bunca zaman muhalif kamuoyu tarafından desteklenen bir partinin il başkanı kendi partililerinin dışında, benim gibi insanlara ne vaat ediyor? 

Madem onca milleti partinin önüne topladınız, belli ki amacınız ilgi toplamak. Sesinizin parti duvarlarının ötesinde duyulmasını sağlamak. Yoksa neden toplayasınız ki onca kalabalığı oraya?

Şimdi deyin bana, bu ülkenin sorunlarının çözümü için, partidaşlarınızın dışında, sıradan İstanbullular için ne söylüyorsunuz?

Bunları yazmak için biraz geç oldu, biliyorum. Zira muhatap almadım önce; çok önemsemedim de… Her zamanki taşra siyaseti ve siyasetçi tavrı dedim. Hala 21. yüzyıla gelememiş, geçmişten gelen siyasi ezberlere dayanan sığ siyasi pratikler dedim. Zaten bu kadrolardan da çok fazla yeni bir şey beklemenin doğru olmadığını düşündüm. Seçimlerin ardından anlamıştım zaten. CHP’ye kaldırabileceğinin ötesinde önem atfetmenin ve misyon yüklemenin doğru olmadığını hep birlikte görmüştük.

Sonra birden Yargıtay’ın o tarihi kararı geldi. Gezi tutuklusu olan 18 kişiye daha önce verilmiş olan cezaların onadığı haberi düştü gündeme. Daha ortada cezaya muhatap bir eylem olup olmadığı bile tartışmalıyken, AHİM kararları ortadayken, sadece toplumun bir kesimi ile inatlaşmak ve onlara karşı güç göstermek için alınmış bir karar oldu bu. Hukukun siyasetin bir aracı olarak kullanıldığı bir başka örnek oldu alınan bu karar. Böylece çaresizliğim depreşti. İtirazlarımızı dile getireceğimiz bir ortamın olmaması, dahası sırtımızı dayayacak siyasi bir kurumun bunca yıllık bir ülkede olmayışı gerçekten çaresiz kıldı beni.

Öfke ve kızgınlığım bir kez daha CHP’ye yöneldi. Zira en son seçimlerde, onca insanın umuduydular. Onların duygularıyla oynadılar. Tek talepleri adil yargılanmak olan bu insanların umutlarını boşa çıkardılar. Dahası bu başarısızlıklarında da bir beis görmeden, kaldıkları yerden devam etmek istediler.

Allah aşkına ne suç işlemişti o insanlar? Ben bilemedim. 

Sayın Canpolat böyle hukuksuzluklarla mücadele etmesi gereken kurumsal kadrolardan birine aday. Özgür Özel ve Örsan Öymen de. Tabi bir de, daha adaylık açıklamasını yapamayan, bu şekilde büyük bir siyasi hesap yaptığı izlenimi vererek milleti gereksiz bir gündemin peşinde sürükleyen aday namzetlerimiz de var. 

Onlar farkında değiller ama 14 Mayıs seçimleri haksızlıklara uğramış bu insanlar için bir umuttu. Maalesef artık böyle bir umut yok. Dahası aksini söyleyecek kişilikli, sözüne güvenilebilecek bir siyasetçi de yok.

Ülkenin bunca önemli sorunu varken, kitleler siyaset kurumuna karşı bu denli umudunu yitirmişken, siyasi bir kadroya adaylığını açıklayan birinin ortaya çıkıp da partililerinin büyük şehir belediyesinde istihdam edilebilmelerinin yolunu açmayı vaat etmesi ve yapacağı siyaseti böylesine sığ bir söyleme indirgemesi gerçek manada İstanbul siyasetinin de “taşralılaşması” anlamına gelmektedir.

Elbette bu yargı kararı Sayın Canpolat’a bir konu olarak verildiğinde, adaylık konuşmasında yaptığı gibi son derecede maharetli ve heyecan verici bir metin yazabilir; sözler sarf edebilir. Bundan zerre kadar şüphem yok.

Ama toplum olarak bu ve benzeri sözlerden daha fazlasına ihtiyacımız kalmadı. Zira bıçak kemiğe dayandı.

Not: Sözüm bir kişi olarak Cemal Canpolat’a değil. O günümüz siyasetinde kendisine yer arayan biri. Onun böyle davranmaya iten, böyle bir konuşma yaptıran siyasi sistemin kendisidir. İsimler bu kurumlara yeni işlevler kazandırabildikleri müddetçe bir anlam ifade eder. Şu an itibariyle CHP içindeki iktidar mücadelesinde böyle önemsemeye değer bir isime rastlamak mümkün değil. O yüzden yazıda bahsi geçen isimler ha Ali olmuş, ha Veli, fark etmez. Mevcut kadroların sahip oldukları dar siyasi vizyon aynı kalınca, hem siyaset, hem de ülkenin sorunları değişmiyor. O yüzden yazdıklarımın kişisel alınmamasını arzularım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.