Öner Günçavdı yazdı: Erken adaylık neye yarayacak?

Bu haftaki yazısında cumhurbaşkanı seçimlerine yönelik muhalefet kanadındaki “erken adaylık” tartışmasına dikkat çeken Öner Günçavdı, mevcut belirsizliğin ve kimi aktörlerce sergilenen “siyasetsizlik”in en nihayetinde muhalefeti inciteceğini ve iktidarın baskılarını artıracağını savunuyor.

Erken adaylık
Öner Günçavdı yazdı: Erken adaylık neye yarayacak?

Önceleri böyle bir yazıyı yazma konusunda isteksizdim. Ancak son zamanlarda yaşanan siyasi gelişmelerle muhalefetin bu gelişmelere gösterdiği birbirinden farklı, bütünlükten uzak tepkileri görünce sıradan bir vatandaş olarak ülkenin içine düştüğü kaos ve belirsizliklerden endişe duymaya başladım.

Yaşadıklarımız Türkiye’nin yeni bir siyasi kırılmanın eşiğinde olduğunu düşündürüyor. Ne zaman olacağı belli olmayan, giderek arapsaçına dönen bir sonraki genel seçim, sadece bir kişinin başkan seçilmesinin ötesinde sıradan bir anlam kazandırdı.

Türkiye’nin bu seçimle birlikte yeni bir başlangıç yapmaya ihtiyacı var. Önümüzdeki seçim, bir kişinin başkan seçileceği sıradan bir seçim olmanın ötesine geçti. Geleceğe yönelik yeni bir öykünün yazılıp, vatandaşa anlatılmasına gerek var.

Peki, mevcut iktidarın bunu gerçekleştirebilmesi mümkün mü?

Bence değil.

Zira, bu kadar uzun süre iktidarda olmasını sağlayanların arzu ve taleplerin iktidar üzerine yüklediği “diyetlerin” ödemesi gerekiyor. Ancak o diyetler iktidarın bugüne kadar yaptıklarından çok farklı bir şey yapabilmesine olanak sağlamıyor maalesef. İktidar kendi koyduğu sınırların içine hapsolmuşken, ülkenin geleceğine yönelik yeni ve bir o kadar da ikna edici bir öykü yazabilmesi mümkün görünmüyor.

Öte yandan muhalefet, bu seçim sürecine iki güçlü aday ile girmeye hazırlanıyor.  Her ikisinin de seçim kazanma olasılığı yüksek. Ancak son günlerde iktidarın muhalefeti yönlendirmeye yönelik çabaları siyasetteki dengeleri sarstı ve muhalefeti de iktidarın bu hamlelerine karşı yeni hamleler yapmaya zorladı.

Hukukun siyasallaşması

Kamuoyu ağırlıklı olarak muhalefetin yaptığı hamleleri eleştirirken, iktidarın muhalefeti yönlendirmek için hukuku bir araç olarak kullanmaya başlaması ve zaten sıkıntıları olan demokrasimizi böylelikle yok edecek bir siyasi ortamı yaratması gözlerden kaçmaktadırÖzellikle kamuoyunda dikkatlerin sürekli olarak muhalefetin davranışlarına yönelmesi, iktidarın demokrasimiz için oluşturduğu tehditlerin normalleştirilmesine yol açıyor. Oysa, bunun anti-demokratik, otoriterleşme arayışlarına toplumsal rıza üretme mücadelesi olarak kabul edilmesinden ziyade, mücadele edilmesi zorunlu yeni ve demokratik bir rejim arayışı olarak düşünülmesi yerinde olacaktır.

Bu, muhalefetin olası adaylarının seçim stratejilerinin omurgasının oluşturulmasını da zorunlu kılmaktadır.

Her ne kadar son zamanlardaki siyasi gelişmeler adaylardan birini daha öne çıkarmış olsa da, bu sürecin zorlukları diğerinin dışlanmasını mümkün kılmıyor. Artık önümüzdeki genel seçim ülkemizdeki demokrasi mücadelesinin bir aracı haline geldi. Bu seçimlerin kazanılması ise muhalefetin her iki adayının dayanışması ve birlikte mücadelesi ile mümkün olacaktır.  Siyasi rekabette hukukun araçsallaştırıldığı günümüz Türkiye’sinde, artık muhalefetin kendi arasında rekabet etmesi değil, dayanışma içinde olması gerekmektedir.

Bu ihtiyaç, rejim değişikliğinden sonra yaşadığımız hiçbir seçim sürecinde olmadığı kadar kritik bir gereksinimdir.

İktidar ülkemizdeki ekonomik sorunlara hala bir çözüm bulamamışken, siyasi rekabetin dozajını son zamanlarda artırdı.  Hukuku siyasi bir araç olarak kullanarak baskılarını Ekrem İmamoğlu üzerinde yoğunlaştırdı. Bunun nedeni, Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’nu bir sonraki seçimlerde kendisine rakip olmasını büyük ölçüde engellemek istemesi. Kamuoyu yoklamalarına göre, Erdoğan’ın kendisinin bile zorlanacağı anlaşılan bir seçimde, anayasal engel nedeniyle Erdoğan’ın aday olamadığı bir durumda İmamoğlu’nun AKP’ye büyük bir seçim mağlubiyeti yaşatma ihtimali var.

Erken adaylık ve İmamoğlu’nun önseçim kararı

Ekrem İmamoğlu muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olma yolunda CHP’nin önseçimine katılmaya karar verdi ve parti içinde aradığı desteği bulabilmek için çalışmalara başladı. Ancak başka aday çıkmadı.

İlk değerlendirmelere göre İmamoğlu’nun hedefi, 23 Mart’ta yapılması planlanan önseçimde üyelerin çoğunun oylarıyla aday olmak. Şu ana kadar parti içine yönelik düzenlediği toplantılardaki performans ve benimsediği söylem dili partililerle kamuoyunun partili olmayan bir kesiminde arzulanan heyecanı yaratmış görünüyor.

Kanaatimce bu kampanya ve önseçim süreci yapılacak bir genel seçimde CHP’nin kendi adayını belirlemekten ziyade, AKP’nin İmamoğlu üzerinden CHP’ye uyguladığı baskılara siyasi bir karşılık vermek gibi görünüyor.

Başkanlık sisteminin kurumsal yapısının çizdiği sınırlar içinde ister istemez muhalefet ittifakının parti siyaseti ile seçilecek olası adayın siyasetinde farklılaşmalar ortaya çıkmaktadır. Bu farklılıklar, geçmiş seçimlerde muhalefetin mücadele gücünü zayıflatacak birçok tartışmaların da nedeni olmuştur. Benzer bir durum iktidar için yoktur. Erdoğan’ın hem AKP genel başkanı hem de cumhurbaşkanı olarak icraatın başında bulunması yapılan uygulamalar ve söylemler açısından kamuoyu nezdinde herhangi bir tereddüttün oluşmasını engellemektedir. Tek elden yürütülen iletişim süreci iktidarın en önemli avantajıdır. Muhalefet ise herhangi bir ittifak halinde bile böyle bir avantaja sahip değildir. Bu da ister istemez parti siyaseti ile aday siyasetinin farklılaştırılarak, adayın söylemlerinin muhalefet diline dönüştürülmesini gerekli kılmaktadır.

Erken adaylık tartışmalarında önemli bir soru: Siyasetsizlik seçim kazandırır mı?

Muhalif kesimlerin maruz kaldıkları bu kısıtlara rağmen aday tartışması hala sona ermiş değil. Özellikle bu tartışmaların geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarmayan ve muhalif partilerin karşı karşıya kaldığı siyasi kısıtları dikkate almayan CHP içindeki yansımaları çok daha ilginç görünüyor. Sanki Türkiye’deki siyasi ortam normalmiş gibi düşünüp, muhalefetin adayının seçim yönetimi tartışmanın anlamı hala net değil. Hatta “doğru” seçim yönetimi tartışmaya gönüllü olanların bundan daha önemli olan AKP uygulamalarına karşı nasıl bir siyaset izlenmesi gerektiği konusunda çok yaratıcı olmadıklarını görüyoruz. Bu tartışmaların verdiği izlenim uyarınca, sanki AKP’nin uygulamalarının mağduru olan vatandaşın bu mağduriyetlerini giderici birtakım uygulamalarla onların sıkıntılarını gidermek gibi “siyasi nihilizme” varan bu yaklaşım aslında bugünkü düzenin kabulünden başka bir anlam taşımıyor.

Türkiye’nin başına geçmeyi arzulayan herhangi bir cumhurbaşkanı adayının, kendini Türkiye genelinin siyasi ve ekonomik sorunlarından uzak tutup, bunlar hakkında çözüm üretmeyi ve bunları kamuoyunda tartışmayı gerekli görmeyen bir anlayışın kendisi, ülkenin bugünkü koşullarına uygun olmayan “siyasi bir duruştur”.

 “Seçim yöntemine” yönelik tartışmaların gerekçesinin, samimi olarak “uygun bir seçim yöntemi” arayışı mı, yoksa kamuoyunda adı geçen diğer adayların CHP yönetiminin belirlediği önseçimde örgüt üyelerinden arzulanan desteği görememe yönündeki endişe mi olduğu açıkçası çok net değil.

Benim gibi birçok kimsenin kafasında beliren bu soruların nedeni ise, ülkenin ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığı kritik bir dönemeçte bu sorunları göz ardı edercesine tercih edilen sessizlik ve politikasızlığın arkasındaki siyasi kazancı anlayamamamdır.

Sanki olası adayla bu sorunları çözebilecek politikalara yönelik geniş tabanlı bir ittifak oluşturmaktan çok, kendi siyasi kariyer hesaplarının peşinde koşuyormuş gibi bir izlenim veriyorlar kamuoyuna.

Sayın Yavaş kendisinin tüm muhalif kesimlerden ve iktidara yakın olan gruplardan destek alabileceğini düşünerek, aday seçimini parti örgütü dışına çıkararak kamuoyu yoklamaları ile belirlenmesinden yana tavır takınarak, o istemese de siyasetsizliğin bir tercih olarak ortaya konulmasına hizmet etmektedir. Zira, ancak bu siyasetsizlik onun farklı siyasi kesimlerden desteklerle sağladığı ittifakın ön koşulu olacaktır.

Erken adaylık
Öner Günçavdı yazdı: Erken adaylık neye yarayacak?

Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinin geciktirilmesi iktidarın muhalefet üzerindeki baskılarını artırır

CHP yönetiminin önseçimde diretmesinin ardından aday belirleme zamanlaması ve şeklinden rahatsızlık duyanların itirazlarının en önemli sebebi vatandaşın bunca ekonomik sorunu varken zamanı belli olmayan bir cumhurbaşkanlığı seçimi için aday belirlemenin yersiz olacağını düşünmeleridir. Bu yaklaşım, mevcut ekonomik ve siyasi sorunların ana nedeninin aslında siyasi iktidar olduğu gerçeğini görmezden gelmektedir. Dahası, iktidar değişikliği olmadan bu sorunların gidermenin de mümkün olmayacağı gerçeğini ihmal etmektedir.  Bu sorunların yerel düzeyde çözümü mümkün olmayacağı gibi, sorunların vatandaş üzerindeki yükünü azaltmaktan öte gitmeyeceği gerçeğine ise itibar etmemektedir.

CHP’de yürümekte olan önseçim süreci ile ilgili bir diğer konu da bu sürece itiraz edenlerin arzu ettiği gibi, cumhurbaşkanlığı adaylığının zamana yayılması durumunda iktidarın toplumsal muhalefet üzerindeki baskılarını şiddetlendirmesine olanak sağlanması. Böyle bir durum, sürece itiraz etmesi beklenilen muhalif partileri giderek çok daha fazla pasifize edecek, onları işlevsiz kılacaktır.

Bugünkü itirazlardan anladığım kadarıyla, cumhurbaşkanının seçimi için beklemek, bugün yapılan birçok anti-demokratik uygulamalara sesiz kalıp tahammül göstermek anlamına gelecektir. Kanımca bu, toplumun liderliğine soyunmuş cumhurbaşkanı adaylarından beklenebilecek bir tavır değil.

Bir taraftan kamuoyunun da yükselen erken seçim talebini sahiplenip, diğer taraftan bu talebin altını doldurmadan aday tartışmasını ötelemek pek birbiriyle tutarlı bir davranış olmayacaktır.

Kazanacak aday

İmamoğlu’nun adaylığına itiraz edenlerin dayanağı, kamuoyu yoklamalarında Mansur Yavaş’ın tüm olası adayların çok üzerinde kamuoyu desteği almasıdır. Bu yüzden de aday belirlenmesinde kamuoyu yoklamalarıyla sadece CHP tabanının değil, tüm seçmen kitlesinin görüşlerini yansıtacağı düşünülen kamuoyu yoklamalarının esas alınması önerilmektedir.

Bu öneri, Mayıs 2023 seçimlerinde İYİP’li siyasetçilerin bayraktarlığını yaptığı “kazanacak aday” tartışmalarını hatırlatmaktadır. Bu şekilde üstü kapalı bir şekilde Mansur Bey’in kazanacak aday olduğu ima edilmektedir. Özellikle, nasıl yapılacağı belirsiz kamuoyu yoklamalarını öne çıkartarak seçilebilme şansı yüksek adayı belirlemek, daha önce Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı da kullanılmış ve onun adaylığını kamuoyu nezdinde tartışmalı hale getirmeye hizmet etmiştir. Siyaseti dışlayan, seçim sürecinde yapılacak siyasi söylemlerin kamuoyu üzerinde yaratacağı etkileri göz ardı eden bu anlayış tekrar uygulanmaya çalışılıyor.

Erken adaylık sürecine itiraz mı, siyasetsizlik mi?

Bu düşünce, seçimlerdeki kampanya süreçlerini küçümserken, kamuoyu ile adayların siyaset üzerinden kuracakları bağı önemsememekte ve seçim kampanyalarını basit bir tanıtım çabası haline getirmektedir. Bu, siyasetsizliğin bir kampanya aracı olarak tercih edilmesine yol açmaktadır.

Burada, “seçilecek” adayın ülke sorunlarının hiç birinde siyasi pozisyon almayan bir tavır içinde olmasının, seçimlerin sonuna kadar onun lehine işleyeceği beklenmektedir. Oysa, ülkenin son derecede ciddiyet arz eden sorunlarının herhangi bir fikir beyan etmeden ve bu fikir etrafında kendine bir pozisyon tanımlamadan çözülebilmesi mümkün değildir.

“Seçilebilecek aday” tartışması ülkenin siyasi ve ekonomik problemlerinin çözümüne katkı sağlamıyor

Muhalif kesimler tarafından hala sürdürülmekte olan “seçilebilecek aday” ve bu adayın belirleme yöntemi etrafında sürdürülen bu tartışmaları, ülkenin siyasi ve ekonomik sorunlarının çözümü yönündeki sorulara cevap vermekten uzaktır.  Bu yaklaşım, adayların sadece kendilerini kamuoyuna sevdirip, popüler kılmayı esas alan bu düşünce, adayların siyasi kimlikleri ve fikirlerini dışlayarak seçmeni siyasetsiz bir alana hapsetmeyi hedefleyen bir anlayıştır.

Çok ağır sorunlarla karşı karşıya kalan Türkiye’de 2028’de yapılması planlanan seçimlere giderken, muhalif adayların bu sorunlara yönelik çözüm önerilerini oluşturmaları ve bu yönde kendilerine düşen ödevleri yerine getirmeleri beklenir. Dahası, seçim tarihine kadar bu fikirlerinin kamuoyunda tartışılabilmesi için imkan sağlamalı ve bu yolla iktidarın uygulamalarıyla kamuoyu önünde yüzleşmeliler. Adayların siyasi kimliklerini ve duruşlarını belirleyecek olan da bu sorunların çözümü için geliştirdikleri politikalardır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.