Son dönemlerde rutin hale gelen etliğe ve sütlüğe bulaşmayan dizilerden sonra “Kızıl Goncalar” dizisi, zuhuruyla birlikte toplumsal bir farkındalık yaratmış gözüküyor. Yapımcı da güzel kadın, yakışıklı erkek ve mekân göstererek bol para kazanmak varken böyle bir çetrefilli işe girerek başını tatlı bir belaya soktu. Dizi muhtemeldir ki, İslami camiadaki çürümüşlüğe el attığından mahallelinin tepkisini çektiği kadar yakın dönemde İslami camiaya bakışları ve ilişkilerindeki çelişkilerini yansıtmasıyla da radikal Kemalistlerin de tepkisini çekmeye namzet gözükmekte. Hep derim ya ülkede görgü devrimi oldu, Kemalist kesim devrimlerin bu başarısını bilgi felsefesi devrimi zannetti. Mahalleli ise ne yazık ki görgü devrimine ortak edilemedi ancak bilgi felsefesi devrimindeki uzaklığının mahcubiyetini ise hep dışarıya hissettirdi. Dizinin gelişmekte olan zengin içeriğine hâkim oldukça iki kesimin tavırları bana bu çıkarsamamı çağrıştırdı. Zaten muhalif TV kanallarının sadece Celal Şengör hoca ve aynı bakıştan otoritelerle programa çağırma ısrarları da bu işi kavrayamadıklarının ayrı bir göstergesi. Dizi yapımcısının ise bunlara mesafe koyması ise akıllıca bir tavır. Sadece Celal Şengör hoca ile bu diziyi açıklamak ise trajikomik bir durum.
İkinci bölümü seyrettikten sonra kentli dindarlardan makul tepkileri aldım. Hatta bazı aydın İslamcı arkadaşlar iki epizotta da göz yaşlarına hâkim olamamışlar. Ancak mahalleli kadim dostlarda önyargılar daha hâkimdi. “Biz bu kanalda ne olursa olsun seyretmeyiz”, “İleride gerçek yüzlerini belli ederler” veya “Derin FETÖ senaryosu tarikatları aşağıya itiyor gariban mütedeyyinleri değil yetenekli gençleri ön plana çıkartıyor” kabilinden yargılar.
Dizinin bu bölümünde sopa, İslami literatürde ise celde sahnesi kurgusal bir nitelik taşımasına rağmen yanlış anlaşılmalara da açık bir sahneydi. İlahiyatçı tasavvuf otoritesi bir akademisyen dost, bunun İslam ansiklopedisinde “Ta’zir” olarak geçtiğini sadece Şeyh Şamil’in savaş hukukunda annesine uygulattığının notunu bana iletti.
Mahallelinin eleştirilerinin aksine Özgü Namal şahsında, alt sosyal sınıfa mensup takva kıyafetiyle ve irfanıyla bir hanımefendinin, sekülerler ve tarikat camiası içinde bir kadın olarak çürümüşlüğe karşın onurlu mücadelesini anlatmakta. Filimdeki rüya sahneleri, gerek psikanalisttik anlamda gerekse de Şeyhin de dahil olmasıyla da hermetik anlamda bir sentez niteliğindeydi. Halife adayı Cüneyt efendi ve başhekim psikoterapist arasındaki irfan-akıl ve hikmet diyaloğu da aynı anlamda etkileyiciydi. Anlaşılan o ki dizi, sosyal uzlaşmanın ötesinde metafizik ve materyal dünya arasındaki geçirgenlikleri yansıtarak teorik bir uzlaşma arayışı içinde de.
Toplum uzun süredir karşılıklı ötekileştirme yüzünden grup kimliği hıncını biriktirmiş durumda. Bu anlamda lüks cipine binmiş aşırı makyajlı siyah gözlüklü birazcık kibirli “türbanlı” bir hanımefendiden pek hazzetmemekte. Yapımcının Meryem ve kızı üzerinden mütevazi kıyafet, makyaj ve görüntülerinden üstteki kibirli türbanlıya karşı her kesime, işte olması gereken bu ana kız mesajını da vermekte.
Dizi ikinci bölümünde tarikat içi gerilimlerde hiç göstermediği Şeyh efendi, Cüneyt efendi ve yeni gelen yönetici hanımefendi üzerinden de “Ben Allah yolunda olduklarına inananlara karşı değil, çürümüşlüğe karşıyım” mesajını da vermekte. Çürümüşlük veya zihniyet sorunu bir kesime ait değil. Bu bakımdan diziden memnun olmayanların sayısı gün geçtikçe artabilir. Dizi seküler kesimde de doğru ve güzel olanları, mesela çevreye, sanata ve etiğe saygı gibi şeyleri gösterebilmeli. Seküler kesim içindeki objektif diyalektiği de kaybetmemeli. Bir “birleşen yollar” hikâyesine dönüşmemeli.
İslami camianın aydın ve entelektüel olmayanları ilk bölümü seyredip puan kapmak amacıyla haklı/haksız popülist acımasız eleştirileri ile yukarıyı ve mahalleyi etkilemiş gözüküyorlar. Bu arkadaşlar, bu sektörde kendilerine yeni alan açmağa ilişkin bir kaygıları yoksa eleştirilerini tekrar gözden geçirmek durumundalar. Bunu politika üstü olarak kabul etsinler yukarıyı ve aşağıyı rahat bıraksınlar. Tabi ki samimi iseler. Mahalleli de böylece kendine gelsin. Unutmasınlar ki yıllardır devlet ve sermaye imkanları ellerinde olmalarına rağmen “Kızıl Goncalar” kadar bilinç üstü nitelikli algı düzeltmesinin zerresini yapamadılar. Bu diziden güncel bir devlet kanalı dizisi niteliği de beklemesinler.
Bu doğrultu ve niyeti kaybetmedikleri takdirde yolun açık ve hedefin gerçek olsun “Kızıl Goncalar” diyorum.