Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Selahattin Demirtaş: “Savaş naraları atan Ahmet Davutoğlu, suçlanan Demirtaş’tır”

Eski Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kobani davasında esasa ilişkin konuştu. Eski Dışişleri Bakanı ve başbakan olan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun, Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD ile görüştüğünü söyleyen Demirtaş, Yapılması gereken şey Kürtlerin elini tutmaktır. Burada savaş naraları atan Davutoğlu’dur, barış elini tutan Demirtaş’tır ama suçlanan Demirtaş’tır” diye konuştu. 

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem eş genel başkanlarıyla Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobani davasının duruşması, Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsü’nde bulunan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Selahattin Demirtaş, 25 Aralık 2023’ten bu yana süren esasa ilişkin savunmasını 8 Ocak Pazartesi günü tamamladı. Tutuklu siyasetçiler Sebahat Tuncel, Günay Kubilay, Ali Ürküt, Nazmi Gür, Bülent Parmaksız duruşma salonunda hazır bulunurken, bu isimler dışındaki tutuklu siyasetçiler duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemiyle (SEGBİS) bağlandı. Duruşmayı avukatların ve siyasetçilerin de aralarında yer aldığı çok sayıda kişi izledi.

“Newroz hazırlıkları yapılırken Türkçe ve Kürtçe bilboardlar hazırlanmış ama valilik Kürtçe olanları yasaklamış”

HDP Basın Bürosu’nun davayla ilgili basınla paylaştığı metne göre 8 Ocak tarihli beyanında Selahattin Demirtaş, hakkında hazırlanan 13 no’lu fezlekenin Abdullah Öcalan’la ilgili Kürtçe konuşmasıyla ilgili olduğunu söyledi:

“Uzun bir basın toplantısı yapmışız. Diyarbakır’da Newroz hazırlıkları yapılırken Türkçe ve Kürtçe bilboardlar hazırlanmış ama valilik Kürtçe olanları yasaklamış. Aynı zamanda Newroz’u da yasaklamaya yönelik valilik kararı var. Bir basın açıklaması yaparak Newroz’u ve Kürtçeyi savunmuşuz, Öcalan’a yönelik uygulamalara karşı tepkilerimizi ifade etmişiz. Aslında yıllardır 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmalarda tümüyle siyasi düşüncelerimiz, siyasi eleştirilerimiz ve görüşlerimiz eleştiriliyor. Nasıl suçluyu övmüşüz? Nasıl şiddet propagandası yapmışız? Hiçbir fezlekede somut bir yaklaşım yok. Abdullah Öcalan’a ‘Sayın’ ve ‘Kürt Halk Önderi’ diyerek hitap etmek nasıl suçluyu övmek oluyor bunu tartışalım. Bir kişinin halk tarafından önder olarak kabul edilip edilmediği siyasi eleştiri ve tartışma konusudur ama yargı konusu olamaz.”

“Ben değil milyonlarca insan Öcalan’ı halk önderi olarak ilan etti”

Milliyetçi Hareket Partilileri (MHP) çete üyesi olmakla suçlayan Demirtaş, hakeme yumruk atan Ankaragücü Spor Kulübü Başkanı Faruk Koca’nın, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk atanların övüldüğünü dile getirerek şöyle konuştu:

“Biz konuşmalarımızda ‘Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ derken barış girişimlerini sahipleniyoruz. Dışarıda da devletin muhatap olarak kabul ettiği, görüşürken devlet yetkililerinin ‘Sayın Öcalan’ diye hitap ettiği birinden bahsediyoruz. Türkiye’de tuhaf bir linç kültürü oluştu. İngilizce birine sayın diye hitap etmemek ayıptır, ‘Mr.’ denir. Bunun krize dönüşmüş olmasının nedeni Kürt sorunudur. Bu bir siyasi eleştiri olabilir, ki o zaman saygı ile karşılarız ama savcı bunu suçlama konusu yapamaz. Kime ‘Sayın’ diyeceğimize bırakın biz karar verelim. Kenan Evren’e ‘Sayın’ demek suç mu? Esat Oktay Yıldıran’ın ismini okula verdiler. Bize de en fazla eleştiri yapılabilir. Biz de cevabımızı verebiliriz. Eğer savcı bu fezlekeyle ‘Öcalan Kürt Halk Önderi mi değil mi’ diye tartışmaya girecekse o zaman bilirkişi raporu almalıdır. Bu konuda milyonlarca insanın verdiği dilekçeler Meclis arşivlerinde bulunuyor. Ben Abdullah Öcalan’ı Kürt Halk Önderi ilan eden kişi değilim. Ben değil milyonlarca insan Öcalan’ı halk önderi olarak ilan etti. Milyonlarca kişi ‘Onunla görüşün sorunumuzu çözün’ diye defalarca kampanya yürüttü. Savcıların, mahkemelerin bunu suç konusu yapması travmatik bir vakadır. Özgüveni olan devlet bunlarla mı uğraşır? Ortada bir asırlık devasa bir sorun var, bunun içeriğini tartışmak yerine ‘Niye sayın dedin?’ deniyor. Bu ifadeler tümüyle ifade özgürlüğü kapsamındadır.”

“Abdullah Öcalan Kürt meselesinde önemli bir aktördür, onunla görüşülmeden sorun çözülmüyor”

İfadelerin suçlama konusu olması için şiddet çağrısı içermesi gerektiğini, bunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay kararlarıyla da sabit olduğunu vurgulayan Demirtaş, şunları söyledi:

“Bunu yargıçlar bilmiyor mu? Biliyorlar ama bu yargılamalarla toplum sindirilmeye çalışılıyor. Üç-dört yıl böyle devam ediyor, sonra bakıyorsunuz yine Öcalan’la görüşmeler devam ediyor. O zaman herkes ‘Sayın’ diyor, kayıtlar tutuluyor. Ne zaman ki süreç kopuyor, o zaman savcılar hızla harekete geçiyor ve davalar açıyor. Biz Kürtler karar vermişiz, böyle düşünüyoruz. Karar vermesi gereken çelişkili davranan TC Devletidir. Abdullah Öcalan Kürt meselesinde önemli bir aktördür, onunla görüşülmeden sorun çözülmüyor. ‘Sayın’ demek de, ‘halk önderi’ demek de haktır. Bunu demeyeni de saygıyla karşılarız. Bu tür fezlekeler provokatif amaçladır. Bu konuda defalarca açıklamalar yapmışım, konuşmalarım var. Hep ‘Sayın Öcalan’ demişim, ‘Başkan’ demişim. Ben hep istikrarlı demişim.”

“Sadece Kürt ve Kürdistan dediğim, Öcalan dediğim konuşmalar suçlama konusu yapılmış”

“Şimdi bazıları diyor ya ‘Demirtaş Kürt, Kürdistan diyor.’ Ben yıllardır yaptığım konuşmaları burada savunuyorum. Bazıları ilk defa duyuyor olabilir ama biz ilk defa Kürt ve Kürdistan demiyoruz ki. Kürdistan dediğim için, Kürt dediğim için burada yargılanıyorum. 50’ye yakın konuşmamdan yargılanıyorum, bunların tamamı Kürt sorunuyla ilgili. Ben 12 yıllık parlamenterlik görevi yaptım. Yedi yıldır buradayım 50 defa mı konuşmuşum? Hayır en az bin konuşmam var. Sadece Kürt ve Kürdistan dediğim konuşmalar, Öcalan dediğim konuşmalar suçlama konusu yapılmış. Ben Soma Katliamı konusunda da çok sert konuşmuşum, niye dava açılmamış? Çünkü içinde Kürt geçmiyor. Biz Kürt olduğumuz, Kürdistan dediğimiz için yargılanıyoruz.” 

“Çözüm sürecinde iktidar yetkilileri Öcalan’a ne övgüler yaptılar”

“Çözüm sürecinde iktidar yetkililerinin Öcalan hakkında neler söylediğini burada ifade etmek istemiyorum çünkü meşruiyetimi onlardan ve oradan almıyorum ama iki yüzlülüğün daniskası var. Ne övgüler yaptılar Öcalan’a. Ben inandığım için bunları söylüyorum. Kendisi (Öcalan) ile İmralı’da görüşürken kendisine ‘Başkan’ dedim. Suçluyorsanız oradan bulup çıkarın, onu yargılayın. Öcalan barış için uğraşıyor, buna tanık oldum. Bu ülkedeki pek çok milliyetçiden, ırkçıdan daha fazla bu ülkenin geleceğini düşünüyor.”

Demirtaş, bir başka konuşmasında  “Başkan Apo’ya selam olsun” sözlerinin suçlama konusu yapıldığını söyleyerek, “Savcı bilmiyor olabilir ama ben zaten Başkan Apo ile yüz yüze görüşüp selamları doğrudan iletiyordum” dedi. 

Gençleri dağa gönderen siyaseti tıkayanlardır

Demirtaş, bir başka fezlekede “Örgüt propagandası olacak şekilde zafer işareti yapmakla” suçlandığının altını çizdi:

“Zafer işareti nasıl propagandaya giriyor ya da nasıl yaparsak örgüt propagandasına girmez? Savcı bazılarını örgüt propagandası saymıyor. Saçma sapan bir iddia. ‘Gençler yükseklere tutkun olduğunuzu biliyorum’ sözümü, savcı gençleri dağa çıkmaya teşvik ettiğim şeklinde yorumlamış. Bu kadar zorlama bir fezleke. Mazlum Doğan’la (PKK Merkez komite üyesi) ilgili ifade kurmuşum. Newroz, Mazlum Doğan’la anılır, çünkü Esat Oktay işkencelerini Newroz’da protesto etmiştir. Savcı niye Mazlum Doğan’ı savunmamdan rahatsız olmuş? Savcı tam olarak neyi savunuyor, Türkiye Cumhuriyeti işkence de yapar mı demek istiyor? Kusura bakmayın o dönem binlerce insana işkence yapıldı. PKK’yi silaha yönelten de o işkenceler oldu. İnsanları dağa çıkaran biz değil, o işkencelerdir. Burada da ikiyüzlülük vardır. Türkiye Cumhuriyeti bununla samimiyetle yüzleşmiyor. Diyarbakır Cezaevi müze yapıldı ve iktidar bununla övünüyor. Ahmet Türk, Altan Tan’ın babası, Gültan Kışanak orada en ağır işkenceleri görenlerdendir. Mazlum Doğan direnenlerden biridir. ‘Mazlum Doğan’ın direnişi’ deyince suç oluyor, ‘Gültan Kışanak’ın direnişi’ deyince suç olmuyor. Mazlum Doğan’ın suç olmasının nedeni işkenceye karşı hayatını kaybetmiş Karakoçanlı bir Kürt olması mıdır? Birileri yargılanacaksa eğer Esat Oktay Yıldıran’ı savunanlar yargılanmalıdır. Burada yargılama konusu yapılan Kürtlük bilincidir. Newroz değil ‘Nevruz’ kutlasaydık suçlama konusu olmazdı. Savcıyı rahatsız eden Newroz’un direniş ruhudur. Gençleri dağa gönderen ben değil savcıların, mahkemelerin kendisidir, siyaseti tıkayanlardır.” 

“Erdoğan, Bahçeli, Akşener, Özdağ ile canlı yayında buluşalım, program sonunda demokratik özerliğin ne olduğunu anlarlar”

Demirtaş, “Konuşmalarımızdan dolayı yargılanıyoruz, ‘Şuraya bomba koydu, şu şiddet olayını gerçekleştirdi’ diye yargılanmıyoruz” diyerek yargılamanın siyasi içeriğini vurguladı. Fezleke konusu yapılan 2012 yılındaki bir konuşmasını okuyan Demirtaş, şöyle devam etti: 

“‘Orada senin kardeşinin Kürdistan diye bir ülkesi var, onu kabul edecek misin? Her yerin eski ismini iade edeceğiz diyorlar. Tunceli, Dersim olacakmış, peki Kürdistan Kürdistan olacak mı onu soruyoruz’ demişim. Aradan geçen onca yıl sonra burada aynı şeyleri konuşuyoruz. Siyaset yapma hakkı ancak böyle olabilir. Hakaret etmeme ve tutuklamama şartıyla biz bunları tartışmaya varız. Hilafet isteyene Bakan çıkıp ‘Normaldir’ diyecek. Normaldir, biz de onu yapmışız. Federasyon, eyalet, özerklik, idari bir modeldir. Bunları tartışmayacaksak ne yapacağız? Gerçekten bizim dağa çıkmamızı istiyorlar. Partimizin programına güveniyoruz, kendimize güveniyoruz. Çağrı yapıyorum Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Ümit Özdağ, milliyetçi cephenin ne kadar siyasi liderleri varsa bir canlı yayında buluşalım. Koşullar eşit olsun. Biz fikirlerimizi savunalım, onlar da istediklerini söylesinler. İddia ediyorum program sonunda demokratik özerkliğin ne olduğunu da çok iyi anlarlar. Bizimle bu konuda başa çıkamazlar. Ne yapabilirler, ancak manipülasyon yapabilirler. Bizim üzerimizde yargı baskısı kurulması da namertliktir. Bir taraf her türlü imkanı, televizyonları, yayınları kullanacak ama bir taraf da bütün bunlardan mahrum olacak. Üstüne bir de yargı baskısı kur, tutukla. Kimse anlatmıyor, Kürtler kendi derdini kendisi anlatıyor. Biz anlatıyoruz, bizimle birlikte hareket eden sosyalistler anlatıyor. Bizim dışımızdaki sosyalistler ve komünistler bile anlatmıyor. Biz anlatamıyoruz, diğerleri anlatmıyor, hakikat nasıl anlaşılacak? Hakikat anlaşılmadan silah ve şiddet sorunu nasıl aşılacak? Bu tartışmaların yeri mahkeme salonları değildir. Biz sınırlı imkanlarla anlatınca Kürtlerin neler yaşadığı biraz anlaşıldı. Birilerinin burada hakikati anlatması lazım.” 

“PKK’yi dağa çıkaran devletin bu politikalarıdır, ben değilim”

“Yeni nesilde asimilasyonla Kürtçe dili ortadan kalkıyor. Kürtler bir onur meselesi olarak dillerine sahip çıkıyorlar. Bütün bakanlıklara kota getirmek lazım. Kürtçe bilen memur alınması gerekiyor. Bunu yapmıyor aksine Kürtçe konuşanı kriminalize ediyorlar. Türkçe’ye ilişkin yapılan çalışmalara bakın. Onlarca kurum var araştırma yapıyor, çalışma yürütüyor. Peki niye Kürtçe’ye ilişkin çalışma yapmıyorsunuz? Kürtler de vergi veriyor. Bana niye hizmet etmiyor bu devlet? Parasını veriyorum. Kürt’e, Alevi’ye niye hizmet etmiyor? İşte bunlar ayrımcılıktır. Bütün Kürt isyanları bu ayrımcılık nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bunu dile getiriyoruz. Biz sorunu şiddet sorunu olarak görüyoruz ve bunun önüne geçmeye çalışıyoruz. Biz bunu söyleyince bizi suçluyorlar. Sonra gençler bunu görünce dağa çıkıyor. PKK’yi dağa çıkaran devletin bu politikalarıdır, ben değilim. Bundan geri dönmesi gereken de devlettir, bu politikalarından geri adım atmalıdır.”

“Burada savaş naraları atan Davutoğlu’dur, barış elini tutan Demirtaş’tır ama suçlanan Demirtaş’tır”

Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat, Türkçe: Demokratik Birlik Partisi) ile ilgili sözlerinin suçlama konusu yapılmasına tepki gösteren Demirtaş, şunları söyledi: 

“Davutoğlu o zaman PYD ile görüşüyordu. Yapılması gereken şey Kürtlerin elini tutmaktır. Burada savaş naraları atan Davutoğlu’dur, barış elini tutan Demirtaş’tır ama suçlanan Demirtaş’tır. PYD Fırat’ın batısına geçti, kötü mü oldu? Şimdi ‘Katil Esed’den ‘Kardeş Esad’a dönüş var. Doğru olan bizim tutumumuzdu, yanlış olan o gün sürdürülen politikalardı. O dönem ‘Gidip bakın PYD Fırat’ın batısına geçmiş mi, o zaman Davutoğlu bön bön bakmış mı görün’ dedim. PYD geçtiyse Davutoğlu bön bön baktıysa ben tespit yapmışım. Sen orada tehdit ediyorsun, biz de ‘Yapmayın’ diyoruz. İktidarı eleştirmek niye savcıyı rahatsız ediyor? ‘Sınır ötesi operasyon yap’ diyen, bombaların üstüne ismini yazan belediye başkanı şiddet ve savaş propagandası yapmıyor ama Demirtaş’ın ‘Barış elini tutun’ sözü propagandaya dönüşüyor. Tam bir zulüm ve ikiyüzlülük. Kürtler orada toprağını IŞİD’e karşı korurken sana ne oluyor? Efendim ‘terör devleti’ kuruluyormuş. Hadi oradan! Türkiye Cumhuriyeti devleti nasıl kuruldu? Terörmüş! Bunu kabul etmiyoruz. Siyasetimiz budur, biz siyasete böyle bakıyoruz. PYD ile ilişkileri geliştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ben Kürtlerin orada Amerika ile ilişki kurmasından çok memnun değilim ama oradaki halk tercihini öyle kullanıyor. Ne yapabiliriz, ne diyebiliriz? Dönüp onlara bunu desek ‘Bir gece ansızın, sabah akşam geleceğiz diyorlar’ diyecekler. Ne diyebilirim? PYD ile görüşün diyoruz. Kıyamet mi kopar? Esad ile görüşün desek sorun değil ama Kürtlerle görüşün desek kıyamet kopar. Neden?” 

“Kürtlerin nüfusunun çoğu Kürdistan coğrafyasının dışında yaşıyor, birlikte yaşamaya mecburuz”

“Bu Kürt fobisi, Kürt düşmanlığı beyinlere nasıl bu kadar işlendi? ‘Kürtlerle görüş’ dediğimizde, ‘PYD ile görüşün’ dediğimizde kıyamet koparıyorlar. Bu ülkeyi düzeltmeye çalışıyoruz. En rahat görüşülecek olanlar bizken, görüşülmeyecekler listesinin başında bir tek biz varız. Bunları niye söylüyoruz? Aciz olduğumuz için değil, barış sevdalısı olmak böyledir. Bugün Türkiye aydınının, gazetecisinin, siyasetçisinin kullandığı dili biz kullansak iç savaşın çıkması 15 günü bulmaz. Kürt’ten ırkçılık duymazsın. Mecburuz, derdimizi biz anlatmak zorundayız çünkü karşı taraf cinnet halinde. 50 yılda şekillenen ırkçı kafaya anlatmak kolay değil. Kopsan kopulmuyor, İstanbul’da dört milyon Kürt yaşıyor. Bağdat Hewler gibi değil. Edirne’den biz 10 bin oy alıyoruz, Tekirdağ’dan milletvekili çıkaracak duruma gelmişiz. Ne yapacağız bu Kürtleri? HDP budur, birlikte yaşam ancak böyle mümkün olabilir. Kürdistan coğrafyadır, var, orayı kabul et. Sınırlarını çizmeye de gerek yok. Tarih boyunca Kürdistan’ın sınırları çizilmemiş coğrafya olarak var. Bunun inkar edilmemesini istiyoruz. Kürtlerin nüfusunun çoğu Kürdistan coğrafyasının dışında yaşıyor. Birlikte yaşamaya mecburuz. Bu mecburiyetten kaynaklı bunu gönüllülüğe dönüştürelim, mecburiyetten çıksın. Bunun yolu da bizim dilimizden ve kimliğimizden vazgeçmemiz değil. Devlet politikalarından vazgeçmelidir.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.