Tayyip Erdoğan 14-28 Mayıs seçimlerinin, Özgür Özel ise 31 Mart yerel seçimlerinin galibi olarak görüştü. Erdoğan’ın galip olarak ayrıldığı seçimlerden 10 ay sonra hem belediye başkanlıklarını kaybetmesi hem de oy oranı bakımından haylice gerilemesi ve birinciliği CHP’ye kaptırması AKP içinde tartışmalara yol açmıştı. Erdoğan bu dağınık görüntüyü önlemek adına partiyi bir arada tutmaya, dağınıklık görüntüsü vermemek için üst üste konuşmalar yaparken beklemediği yerden bir can simidi atıldığını gördü. CHP, Erdoğan ile görüşme talebinde bulunuyordu.
Önce bu görüşmenin olup olmayacağı konuşuldu, 23 Nisan resepsiyonunda görüşmenin olacağı belli oldu bu kez tarih, yer ve içerik konuşulmaya başlandı. Doğal olarak içeriği randevu talebinde bulunan CHP’den bekledik. CHP Anayasa’ya uyulması, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanması, milletvekilliği düşürülen Can Atalay, Tayfun Kahraman’ın, Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu Gezi davası sanıklarının durumları, yaşlı ve hasta hükümlülerin durumları, ekonomi, emeklilerin durumu-asgari ücret, dış politika gibi konu başlıklarını CHP’nin gündeme getireceği duyuruldu.
Erdoğan ve AKP kanadından ise anayasa değişikliği konusu ortaya atıldı. CHP’den, önce Anayasa’ya uyulması ve ülkenin can yakan sorunları varken anayasa değişikliğinin zamanı olmadığı açıklamaları geldi.
Görüşmede zarf ve mazruf
Başlıkta ve ara başlıklarda sanırım biraz eski kalıplar kullanmakta ısrar edeceğim bu yazıda, çünkü meramımı kısa ve öz olarak anlatma bakımından oldukça güçlü kavramlar. 2 Mayıs Perşembe günü beklenen görüşme gerçekleşti. Görüşme başlar başlamaz paylaşılan fotoğraflar üzerinden tartışma başladı önce. Erdoğan’ın ortada oturması, sağında Özel otururken, solunda bulunan koltuğun boş kalması tartışmaların başına geçti. Görüşme sonrası Özel’in bundan duyduğu rahatsızlığı dillendirdiği, bunun üzerine diğer parti genel başkanları ile de aynı şekilde oturulduğunun açıklandığı ve iade-i ziyaret yapılacağının ifade edildiği belirtildi. Böylece hem taraflar arasında hem de kamuoyu bakımından konu sübuta erdilirmeye çalışıldı.
Geçtiğimiz haftaki yazımda da belirtmiş, “Siyasi fotoğraflar ve semboller”in önemli olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Görüşmenin AKP Genel Merkezi’nde olması protokol açısından bence önemli. Sonuçta iki genel başkan görüşüyor, cumhurbaşkanı ile parti genel başkanı değil. Burada bir eşitler arası görüşme söz konusu. Eğer bir koltuk boş kalacaksa o, Erdoğan’ın fotoğrafta oturduğu koltuk olmalıydı ve Erdoğan genel başkan olarak diğer koltukta oturmalıydı, o zaman görüşme daha anlamlı ve adil başlamış olurdu.
Bunlar dışarıya yansıyan ve yansıtılanlar. Sonuçta zarfı, dış görünüşü tartıştırarak mazrufu yani içeriği saklamak. Bunda tarafların başarılı olduğunu söylemek mümkün. Bir de deprem bakanlığı önerisi yapıldığı ve hatta bakan yardımcısının CHP’den olmasının da önerildiği açıklandı, bir süre daha bunlarla idare edeceğiz anlaşılan.
CHP görüşme öncesinde şeffaflık vurgusu yaparken, görüşmenin içeriğine ilişkin resmi bir açıklama olmadı, sözlü ya da yazılı. Özel’in DEM Parti ziyaretinden sonra soru üzerine yaptığı koltuk konusu ve deprem bakanlığı konusundaki açıklamaların içerik açıklamaları bakımından yeterli olmadığını belirtmeliyim.
Müsebbibe sebep anlatmak
Yazının başlığı bu, aynı zamanda. CHP’nin görüşmeye giderken açıkladığı konu başlıklarının birinci müsebbibi Erdoğan. Anayasayı istediği gibi yorumlayan ve uymayan kendisi. Üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı bile olmaması gerekirken, anayasayı eğip büküp aday oldu. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında Can Atalay’ın milletvekilliği konusunda tartışma çıktığında, Yargıtay’dan yana tavır koyan yine Erdoğan. Gezi davası sanıklarına bir çok konuşmasında “terörist” diyen de kendisi ve tekrarlayanlar da kendi partisinin elemanları.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kararnamelerle ülkeyi yöneten, TBMM’yi atıl bir duruma sokan da Erdoğan. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte tamamen “ben dedim, oldu” mantığı yerleşti, hatta ülkenin üzerine bir karabasan gibi çöreklendi. Özgürlüğün olduğu (!) ülkemizde, meslektaşlarımız sürgünde ölüyor. Celal Başlangıç, ülkesinde yaptırılmayan mesleğini başka ülkelerde yapma mücadelesi verirken, kansere yenik düştü. Aslında kanser ülkeyi sarmış durumda, müsebbibini uzaklarda aramaya gerek yok.
Örnekleri çoğaltmak mümkün CHP’nin genel başkanı Özgür Özel, tüm bu hukuksuzlukların “müsebbibi” olan sisteme ve onun başındaki kişiye “sebepleri” anlatmaya gitti. Bunları en iyi bilen Erdoğan’ın kendisi. Sadece “bu yaptıklarından vazgeçsen iyi olur” mealinde bir görüşmenin, Erdoğan nezdinde bir karşılık bulacağını ummak safdillik olur.
Kamuoyuna yumuşama mesajı vermek adına birkaç adım atılabilir. Örneğin yaşlı ve hasta Çetin Doğan bırakılabilir ve bunun gibi birkaç adım daha görebiliriz. Yoksa Gezi davası sanıkları konusunda bir yeniden yargılama beklemek bana çok uzak geliyor açıkçası. Bu arada Saray muhubbi gazetecimsilere yazdırıldığı gibi yine sağını solunu eğip büküp, Osman Kavala’ya tahliye yolu açılır mı, göreceğiz. Tam çıkacakken yeni bir dava açılmazsa tabii ki!
Gelelim siyasi yumuşamaya
Özel, DEM Parti eş genel başkanları ile görüşmeden, Erdoğan ise cuma namazından sonra “siyasi yumuşamadan” dem vurdular. Burada da yine yukarıdaki ara başlık geçerli. CHP yeni genel merkez binasına taşındıktan sonra bir daha parti genel merkezine adım atmayan Erdoğan, iade-i ziyarette bulunacağını söyledi ve bunu da “Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız” sözleriyle ifade etti. Eskiler der ya, “Allah’ın sen benim aklıma mukayyet ol” diye. İyi de öteden beri toplumu germe, ötekileştirme, dışlama üzerinden siyaset yapan kim? Dün neden bu adım atılmadı, dün derken gerçekten dünü kastediyorum, görüşmeden önceki günü, yani 1 Mayıs’ı. 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenlere kullanılan dile bakmak yeterli Erdoğan’ın değişmediğini ve değişmeyeceğini görmek için. Madem yumuşama isteniyor, 1 Mayıs kutlamalarıyla başlanabilirdi, üstelik Özgür Özel “kefil olduğunu” açıklamışken.
Sonuçta Erdoğan’ın yeni bir kurguya ve oyun kurmaya ihtiyacı var. Seçimlerin normal zamanına dört yıl var ve bu süreyi sorunsuz atlatmak birinci öncelik, çünkü ekonomi ve onun yarattığı sıkıntılar had safhada ve onun etkisini de 31 Mart’ta yakından gördü. Bu süreçte MHP’nin varlığı tek başına yetmeyecek. İhtiyaç olduğunda dayanacağı bir koltuk değneğine ihtiyaç var. CHP, Erdoğan’ın koltuk değneği olarak onun yeniden ayakta durmasını mı sağlayacak, yoksa kendi oyun planını hazırlayarak Türkiye’yi normalleştirme, hukuk devleti hüviyetine büründürme konusunda adımlar atmaya ehil bir parti olduğunu mu ortaya koyacak.
CHP ikinciyi başarır ve Erdoğan’ın hamlelerine yenik düşmezse önümüzdeki seçimlerde ülkeyi yönetmeye başlaması ve genç ekibiyle uzun yıllar Türkiye’yi yönetme fırsatını yakalar. Aksi halde, yandı gülüm keten helva.
Gazetecilik ya da meşhuriyetin, meşruiyeti
Bu ara başlıktan sonrası yukarıdaki asıl konuyla bağlantılı ama doğrudan konuyla ilgili değil. Burada CHP yöneticilerine bir eleştiride bulunacağım. Erdoğan-Özel görüşmesinin olduğu gün tüm basın konuya odaklanmıştı, doğal olanı da bu. AKP genel merkezinde gazeteciler görüşmeyi izledi ama görüşme sonrasında bir açıklama olmadı. Böyle olunca görüşme sonrasında Özel’in parti yetkilileriyle yapacağı değerlendirme sürecinde bir şeyler öğrenebilmek ya da yapılacak bir açıklamayı beklemek üzere muhabirler parti genel merkezine karargâh kurmuş. Bunlar olurken, meşhuriyeti kendinden menkul birilerinin aldığı bilgiler dolaşıma sokuluyor. Burada yapılan işi yadırgamıyorum, herkes bir şeyler almaya çalışıyor haklı olarak. Ancak partide bekleyen gazetecilere bir bilgi verilmezken bu tür haberler sızdırılması üzerine muhabir arkadaşlar parti yöneticilerine “kinayeli mesajlar” yolluyor WhatsApp üzerinden. Bu mesajlar üzerine bir parti yöneticisi gelerek, muhabirleri kâle alıyor.
Bu, aslında uzun zamandır kafa yorduğum, yazmak istediğim bir konu. Meşhuriyet, meşruiyet kazandırır mı? Belki bir ara uzun uzun yazma gücünü bulurum bu konuyu.
Burada sorun iki taraflı. Hem meşhuriyetliği haber kaynağına ve habere kolay ulaşım aracı olarak kullananlar var hem de bu meşhuriyetle muhatap olan ve bu ilişkide kendilerini iyi hisseden siyasetçi/haber kaynağı söz konusu. Eğer siyasette bir normalleşme yaşanacaksa bunun temel ayaklarından biri basındır ve burada esas olan da muhabirin habere erişim yollarının açık tutulmasıdır. Bunda bir önderlik gerekiyorsa, yenilik kavramıyla ortaya çıkan CHP yönetimi bunu yapabilir.