Erdoğan-Özel görüşmesinden sonra önce “yumuşama” sözcüğü gündemimize girdi. Bu konuda CHP cenahına fazla eleştiri gelince Özel görüşmenin “yumuşama” değil, “normalleşme” olduğunu söyledi. O andan, şu ana kadar yaşananlar ise ortada bir “anomali” olduğunu gösteriyor.
Nedir anomali? Nomali, Yunanca kökenli bir sözcük ve kurallara uygun, düzgün, mantıklı anlamında kullanılıyor. Başına getirilen “A” ise bu sözcüğe olumsuzluk katıyor ve normal ya da uygun olan bir anda olumsuz bir içeriğe bürünüyor.
Bu kelime tıp literatüründe ise “bir organizmanın veya dokunun normal veya tipik olarak sahip olması gereken özelliklerden farklı olması durumu” olarak tanımlanıyor. Tıp kaynakları, anomalinin, genetik veya çevresel faktörlerden kaynaklandığını, genetik ve çevresel faktörlerin, birlikte veya ayrı ayrı anomaliye neden olabileceğini yazıyor.
Sözcüğün tüm bu tanımları Erdoğan’ın “yumuşama” yaklaşımının bir “anomali” olduğunu ortaya koyuyor. AKP’nin genetik yapısında “çatışma”, karşıt yaratma”, “düşmanlaştırma”, “ötekileştirme” var; bunlarsız Erdoğan var olamadı.
14 Mayıs 2023 ve 31 Mart 2024 seçimleri öncesinde Erdoğan ve ekibi her türlü ayrıştırma, ötekileştirmeyi, montaj videoları çekinmeden kullandı. 2002’den sonraki her seçimde Erdoğan aynı yolu izledi, bunun kendi seçmeni açısından çok verimli olduğunu gördü ve hiç vazgeçmedi bu tutumundan. 31 Mart seçimlerinde bir çok belediyeyi kaybetmesi, oy oranının düşmesi, 2002 seçimlerinden bu yana ilk kez ikinci parti olması sonrasında Erdoğan taktik değiştirme ihtiyacı içinde oldu. Özgür Özel’in görüşme talebi aslında Erdoğan’a bir can simidi oldu. Bu görüşmeden sonra yumuşama sözcüğünü dilinden düşürmüyor.
Erdoğan yumuşar mı?
Söylemde yumuşamadır giderken icraatlarda bunun böyle olmadığını görüyoruz ama Erdoğan bu haftaki grup konuşmasında da yine yumuşamadan söz etti. Türkiye’de siyasetin bir “yumuşamaya” ihtiyacı olduğunu, bu konuda her zaman olduğu gibi üzerlerine düşeni yaptıklarını, yapmaya devam edeceklerini söyledi. Bununla yetinmedi ve hiçbir zaman kutuplaşmanın, gerilimin, kamplaşmanın tarafı olmadıklarını, olmayacaklarını da söyledi. Her zaman olduğu gibi yine sütten çıkmış ak kaşık durumuna getirdi kendisini.
“Haksızlık, adaletsizlik karşısında öfkelendiklerini, milletle irtibatlarında her zaman kucaklayıcı ve kuşatıcı olduklarını” söyleyen Erdoğan bana göre asıl ihtiyacını şu sözleriyle dile getirdi:
“Temennimiz odur ki önümüzdeki dört yıl gerilimle değil karşılıklı hoşgörüyle geçsin. İstiyoruz ki muhalefet yıkıcı, kırıcı değil yapıcı olsun. Arzumuz odur ki Türkiye’nin meseleleri siyasetin günlük polemiklerinin üzerinde ele alınsın. Biz, milletimizin de takdir ve talep ettiği bu iklimin Türk siyasetinin normali haline gelmesini ümit ediyoruz. Siyaseti yüksek gerilim hattına hapsetmek isteyenler her zaman olacaktır ama olmasını istemiyoruz.”
Peki bunları her fırsatta söylemeye başlayan Erdoğan’ın icraatları neler? 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına izin verilmedi; Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen. Tıkanan Yargıtay başkanlığı seçimlerini istedikleri gibi yönetemediler ve adaylardan biri, mevcut başkan lehine çekildi ama yine de mevcut başkanı seçtiremediler. Mevcut başkan lehine çekilen Muhsin Şentürk, beş aday arasından ikinci yüksek oyu almasına karşın Erdoğan tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandı. Şentürk’ü Can Atalay’ın milletvekilliği sürecinde Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin başkanı olarak hatırlıyoruz. Sonuçta AYM kararlarını uygulamayan kişi Erdoğan tarafından ödüllendirildi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Milli Eğitim Kanunu’nda değişiklik yapacak taslak açıklandı ve eğitimin dibine kibrit suyu dökülüyor. 9. Yargı Paketi kadınların kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik içeriğinin yanında bir çok farklı suç kavramı üretebilecek “etki casusluğu” olarak tanımlanan yeni bir düzenlemeyi de içeriyor.
Osman Kavala’nın yeniden yargılanması talebi, kısa sürede oy birliğiyle reddedildi.
Kobani davasında ceza yağdı. Selahattin Demirtaş’a 42 yıl, Figen Yüksekdağ’a 30 yıl ağır hapis cezası verilirken, birçok siyasetçi hapis cezasına çarptırıldı.
Hapis cezalarının kamuoyunda tartışıldığı sıralarda çok ince bir zamanlamayla 28 Şubat sanıklarının cezalarının kaldırılması başvuruları sonucunda, emekli komutanların cezaları Erdoğan’ın imzasıyla kaldırıldı ve cezaevinden tahliye edildiler. Erdoğan ve ekibinin en iyi yaptığı şeylerden biri de bu, zamanlama. Yasalar çıkarılırken, anayasa değişiklikleri yapılırken, siyasi hamleler yapılırken tüm bu zamanlama hamlelerini kendi yararına olabilecek şekilde ayarlama becerisin hep gösterdi.
Erdoğan’ın nefes alma ihtiyacı
Erdoğan’ın şu an bir nefes almaya ve mevzilerini tahkime ihtiyacı var. Bu noktada söylemde yumuşamayı kullanıyor. Siyasette yumuşak iklim yaklaşımıyla muhalefeti etkisizleştirirken, dört yıl sonrasına yönelik hazırlıklar, hamleler yapılacak o nedenle CHP ile sert tartışmalara girmek yerine uzlaşıyor görüntüsüne ihtiyacı var. CHP dışındaki muhalefeti kâle almıyor. DEM Parti ile ilişkiler ya da Kürt sorununun çözümü gibi konular çok ihtiyaç duymazsa gündemine almayacağı konular.
Bu aşamada Özel’in tavrı, tutumu ne olacak? Son günlerde Erdoğan’a karşı yaklaşımını “temkinli iyimserlik” noktasına çekti, geçtiğimiz hafta gazetecilerle yaptığı söyleşilerde bu ifadeyi çok kullandı. Asıl belirleyici ise Erdoğan’ın CHP Genel Merkezi’ne gelerek Özel’e iade-i ziyarette bulunması aşamasında ortaya koyulacak söylem ve açıklamalar. CHP AKP ve Erdoğan’ın hamlelerine karşılık verecek gücü bulamaz ve muhalefete önderlik konumunu kaybederse tam da Erdoğan’ın istediği ya da ihtiyacı olanı yapmış olacak.
CHP’nin tarihi şansı
Son iki yazımda da yazıyorum ama bir kez daha yazacağım. 14-28 Mayıs seçimlerini kaybetmesi CHP açısından bir şansa dönüşebilir. Bu seçimleri kazanan AKP yarattığı ekonomik yıkımla boğuşmak durumunda. Aksi halde bu sorun CHP’nin sırtına kalacak ve Erdoğan bunu, “geldiler yine ekonomiyi mahvettiler” şeklinde bir malzemeye dönüştürebilecekti.
CHP, 31 Mart’ta genç bir ekiple hem belediye başkanlıklarının çoğunu kazandı hem de 1977’den beri ilk kez birinci parti konumuna geldi. Yerel yönetimlerde sergileyecekleri her başarı 2028 ya da biraz erkene alınacak seçimlerde CHP’yi iktidara bir adım daha yaklaştıracak. Altılı Masa’nın tarafları artık Meclis’te zayıf temsilin ötesinde bir anlam ifade etmeyecekler. CHP’den sonra muhalefetin en büyük partisi İYİ Parti’de yapılan genel başkan değişikliği bu partiyi varlık-yokluk tartışmasının uzağında tutacağa benzemiyor. MHP ise AKP ile işbirliğini sürdürecek ve bu iki parti için de şu anda vaz geçilemeyecek bir durum.
CHP gelecek genel seçimlere kadar olan süreyi yerel yönetimlerde başarılara imza atarak, ülke sorunlarına yönelik politikalar ve çözüm önerileri hazırlayıp bunu kamuoyuna iyi anlatarak tek başına iktidarı yakalama olanağına kavuşabilir. Bunu başardığında küçük muhalefet – Kürt siyasi hareketi (parti adı ne olursa olsun) hariç- yokluğa mahkum olacak. Seçim kaybetmiş ve iyice güçten düşmüş ve yerel yönetimlerden sonra iktidar rantını da kaybetmiş bir Erdoğan, AKP’yi bir arada tutmakta zorlanacaktır. Böyle olunca Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP uzun yıllar Türkiye’yi yönetme olanağı yakalayabilir. CHP’nin bu önemli tarihi fırsatı Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürecek politikalarla heba etme lüksü yok.