Devlet Bey öncelikle selam olsun Göknar, Sedir ve Ladin’e…
Barışa, kardeşliğe dair sözlerinize; sizi atılan yağlı urganı kendi boynuma geçirecek kadar değer verip, anlamaya gayret ettiğimi ve süreci tahkim etmek için karınca kararınca mücadele ettiğimi bilmenizi isterim. Sizinle sohbet etme imkânım olmadığı için bu köşeden meramımı anlatmaya, itirazlarımı dile getirmeye ve sesimi duyurmaya çalışacağım. Umarım bu mektup size ulaşır.
Devlet Bey milli birlik ve beraberliğimiz için çok ama çok kıymetli bir çıkış yaptınız. Bu tarihi çıkışınızın hem muhatapları hem de yakın çevreniz tarafından gerektiği gibi karşılık görmediği, değer ve kıymetinin bilinmediği kanaatindeyim. Yükselen itirazların yapıcı olmaktan çok yıkıcı olduğu ve gündelik siyasi hesapların ötesine geçmediğini görmekteyim.
Samimiyetinize canı gönülden inanmakta, geleceğe yönelik endişelerinizi paylaşmakta, “hamaset ve habaset tuzaklarına düşülmemesi” gerektiği zira bölgemizde sınırların değişeceği bir çağa doğru koşar adım gidildiği hususunda ki ikazlarınıza da katılmaktayım.
22 Ekim’den bu yana her salı gününü barış ve kardeşliğin zuhur etmesi adına büyük bir ümit ve çocuksu bir heyecanla beklediğimi itiraf etmek isterim. Türk milliyetçiliğinin lokomotifi olan MHP’nin Genel Başkanı olarak “Dağda nöbet tutan” Mehmetçik’in canını korumak adına 5 Kasım’da kurduğunuz cümlelere müteşekkirim.
Lakin bazı konularda bir yurttaş ve bir Türk milliyetçisi olarak itirazlarım var. 12 Ekim’de meclis kürsüsünden: “Gerçeği bilen, başkaları farklı düşünüyor diye onu haykırmaktan çekiniyorsa hem budala hem de alçaktır” cümlenizi de referans alarak bu hususları zatıalinize ifade etmeye çalışacağım.
Devlet Bey 12 Ekim tarihli konuşmanızda “Geçmişte çekilen acıların ve akan gözyaşlarının geleceği perdelemesine tahammül edemeyiz. Torunlarımızın aynı felaketlere muhatap olmasını asla, kata, bihakkın istemiyoruz” cümlesini ne de güzel söylediniz. Lakin devamında Şeyh Said ve Seyit Rıza’ya “zamane hainleri, teröristleri” dediniz. Burada bir çelişki, bir “perdeleme” yok mu sizce?
Şeyh Said de Seyit Rıza da isyan ettiler zira itiraz ettiler ama duyan da dinleyen de olmadı. Zamanın şartları düşünüldüğünde itirazlarında haklıydılar-haksızdılar demenin veya öldürene kahraman ölene hain muamelesi yapmanın kardeşlik hukukuna ne katkısı var? Neticede Türkler kazanıp Kürtler kaybetmedi; Türkiye kaybetti, hepimiz kaybettik.
Kutalmış Bey ki kendisi Sultan Tuğrul’un amcaoğlu olup, Malazgirt Zaferi’ne giden yolun taşlarını döşeyen kişilerden biri belki de birincisiyken ve onun soyundan gelen Süleyman Şah Anadolu’da ki ilk devletimizi kuracakken kendileri önce nizama itiraz akabinde de devlete isyan etmemiş midir? Bu isyan neticesinde hayatını kaybetmemiş midir? O öldüğünde onunla mücadele eden Sultan Alparslan yas tutmamış mıdır? O zaman Kutalmış Bey’e hain, terörist diyebilir miyiz? Olur mu bu? Olan olmuş, ölen ölmüş.
Mesele etnik Türklükse divanı Farsça ve vezirlerinin çoğu Türk dahi olmayan Yavuz ve Osmanlı mı daha Türk’tür yoksa divanı Türkçe ve devlet erkanı baştan aşağı Türk olan İsmail ve Safeviler mi? Ne yapalım biz şimdi Devlet Bey? Peki ya o gün Çaldıran’da tıpkı evvelinde Malazgirt’te ahirinde de 1.Cihan Harbi’nde olduğu gibi bizimle birlik olan İdris-i Bitlisi ve Kürtler değil midir tarihin akışını beraber değiştirdiğimiz?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Mustafa Kemal Atatürk değil midir İstanbul Hükümeti’ne itiraz ve isyan eden? Kazanan kahraman kaybeden hain olacaksa, hak ve batıl ayırt edilmeyecekse, tarihimiz pusulamız değil de hapishanemiz olacaksa biz nasıl inşa edeceğiz Türkiye yüzyılını? Kim yürür ki bizimle Devlet Bey?
Devlet Bey DEM’i var eden irade Abdullah Öcalan veya Kandil mi? Onları sandıktan çıkarıp TBMM’ye gönderen oyları atan milyonlarca yurttaş hangi ülkenin vatandaşı? 30 küsür yıldır sürekli parti kapattık akıbet değişti mi? Öcalan’dan çok önce başlayan itiraz muhakkak ki sonrasında da devam edecek. İtiraz eden yurttaşa kulak verip anlamaya çalışmak dururken, asimilasyon değil de entegrasyon ile sorunu çözebilecekken millet ile inatlaşmak niye? Onlar bizimle beraber olalı 1000, tercihini bizden yana yapalı 100 yılı geçti.
“Bir insanın ayağına taş değip diken batsa acıyan bizim canımızdır, kanayan bizim yüreğimizdir, ağlayan bizim gözümüzdür. Fırat’ın kenarında bir kuzuyu canavar kapsa dert bizim derdimiz, mesele bizim meselemizdir” diyerek adaleti ve eşitliği dile getirdiniz. Duruşunuz buysa eğer, Cumartesi Anneleri’ne de tıpkı Şehit Anaları gibi sahip çıkmanız gerekmez mi? O analar da bu memleketin evlatları değil mi?
Devlet Bey, yarım asırdan fazlaca bir süre “Kürt yoktur, onlar dağ Türkleridir” diyen devletin ileri gelenleri değil miydi? Dün “Kürt yoktur” ne anlama geliyorsa yurttaşın zihninde bilesiniz ki bugün de “Kürt sorunu yoktur” o anlama geliyor. İsterim ki zerre oy kaygısı gütmeyen bu samimi ve fedakâr çıkışınıza gölge düşürmesin bu cümleler. Okyanusu geçip derede boğulmasın siyaset. Tarihi fırsat kaçmasın.
Karamsarlığın işgali altında bu millet Devlet Bey. Milletin devletinden korktuğu bir çağda hepimizin arzusu olan Türkiye Yüzyılı inşa edilemez. Güçlü devlet zorla, zorbalıkla değil; rızayla ve hukukla hükmeden devlettir. Devlet Bey, “Terör kamburundan kurtulmak muhtemel değil muhakkaksa” ve bunun için beyan ettiğiniz siyasetin çatısı “umut” olacaksa zemini de hukuk olmak zorunda.
Karamsarlığın karanlığına bir ateş yaktınız; odunun çatırtısı, haşerenin cızırtısı olacak elbet. Barış kelimesini kullanmaktan imtina etmeye gerek var mı? Barış demek küçültmez bilakis büyütür. Barış demek geri bir adım değil bilakis ileri bir hamledir. Yerim dar, mektubun da kısası makbul Devlet Bey. Umarım Türk devlet birikimi Kürt halk dinamizmi ile birleşir ve Türkler ile Kürtlerin çağı; Türkiye yüzyılı bir an evvel başlar. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Kalın sağlıcakla.