Alışkanlıklar kolay değişmiyor. Her sabah aynı saatte yataktan kalkıp aynı otobüsle işe gidenler gibi politik gündemlere karşı standart tepkilerle yaşamaya alışmış olanların yeni duruma ayak uydurması epeyce zaman alacak. Tabii önce yeni denilen durumu kavramaları gerekiyor.
Yeni durum: Ortadoğu, güneşin hep kuzeyden, Anadolu coğrafyasından doğacağı bir yüzyıla girdi. Bu bir hamaset hükmü değil, bir realite. Sorumluluk kısmı şu anlama geliyor: Ortadoğu halklarının kaderi şöyle veya böyle Türkiye’de üretilen politikalara bağlı olacak.
Öbür plan
Anlaşılamayan durum şu: Türkiye, kendisinin de öngöremediği, elde edince şaşırdığı ve bu yüzden taşımakta zorlandığı çok büyük bir başarı elde etti. B planı, kural olarak asıl plan işe yaramadığı zaman devreye sokulur. Tek bir kaleyi almak için plan yapmışsınız, büyük hazırlıklara girişmişsiniz. Zor-bela kale düşüyor, sonra bir bakıyorsunuz çevrede ne kadar kale varsa sahipleri anahtarları getirip size teslim ediyor. Karşınızda diz çöküp bağlılıklarını bildiriyor.
Herkesin gözü korku ve endişe ile size çevrilmiş durumda. Siz de dönüp, “Ben şimdi ne halt edeceğim” diye kara kara düşüncelere dalıyorsunuz. Hemen öbür plana geçmek zorundasınız. Ama ortada başka plan yok.
Alışkanlıklarından sıyrılamayanlara kısa bir özet yapalım:
Türkiye, ABD’nin desteği, İsrail’in rızası ve İngilizlerin koordinasyonu ile Suriye için çok riskli bir projenin ana aktörü oldu. Erdoğan karşı çıktı, Bahçeli’nin sözcülüğü ile devletin akıllı adamları dizginleri ele geçirdi. İçerdeki Kürt açılımı ve esen barış rüzgârları projenin tamamlayıcı kısmıydı. Suriye’deki bağımsız gruplar ikna edilip HTŞ çatısı altında toplandı, eğitildi, donatıldı ve lojistik destek sağlandı. Diplomatik manevraların tamamı eksiksiz tamamlandı ve sonra düğmeye basıldı. Projeye göre muhtemelen HTŞ Humus’a kadar ilerleyecek; Suriye, Kürtler, Sünni Araplar ve eski rejimin varisleri arasında üçlü bir federasyona bölünecekti. Es geçilmemesi gereken iki ayrıntı, bu planın delili olarak hatırlanmalı. İktidarın resmî ağızlarından sadece Tel Rıfat ve Münbiç’in Kürt bölgesinden tasfiye edileceği, daha ötesinin söz konusu bile edilmediği bir tablo operasyon devam ederken çizildi.
İkinci olarak HTŞ, Humus’a vardığında Şam’a ilerlemek konusunda esaslı bir tereddüt yaşadı. Sonrasında apar topar Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın, Türkiye’ye plana uyma konusunda yaptığı telkinlerden, elimizdeki tablonun üzerinde mutabık kalınan projeyi aştığı sonucuna varabilirsiniz.
Önümüze gelen ayrıntılardan benim çıkarttığım sonuç şu: Türkiye ve tabii HTŞ federasyondan vazgeçmiş veya pazarlıkla zayıf bir özerkliğe razı olmuş gibi duruyor. Operasyon öncesi uzlaşılan proje çöpe atıldı. De facto duruma uygun Türkiye ve HTŞ yeni bir de jure durum yaratmaya çalışıyor. Fırsatçılık diyemezsiniz, günümüzde hiçbir devlet ayağına gelen böyle bir fırsatı geri çeviremez.
Asıl mesele
Trump’ın çok abartıya kaçan Erdoğan övgülerinden, reel politik duruma dair bir sonuç çıkartmalısınız. ABD (dolayısıyla İsrail) için asıl mesele İran, Suriye’de olup bitenler çok umurlarında değil. Dolayısıyla Türkiye’nin eline geçirdiği fırsatın marj alanı oldukça geniş.
Kürt açılımı konuşulurken “Asıl mesele Suriye” diye çırpınıp duruyordum. Şimdi Suriye konuşulurken “Asıl mesele İran” diyorum. Onun kokusu da yakında çıkar.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Gelelim Suriye için çıkartacağımız sonuca:
Suriye tek parça halinde Türkiye’de ameliyat masasında. Cerrahlarımız kesip biçecek. Türkiye’nin gücü, HTŞ’de temsil edilen Arap çoğunluğun çıkarlarını koruyacak yegâne dayanak olmasından kaynaklanıyor. Suriye’nin denge ve huzur bulması, güvenliğini sağlaması, refaha ulaşması sadece Türkiye’ye bağlı. Türkiye de bu gücünü elbette kendi çıkarlarına uygun kullanacak. Cezire’deki Kürt otonom bölgesinin kaderi de bu yüzden Türkiye tarafından çizilecek.
Colani ve Suriye politikasının ortalıkta pek görünmeyen tecrübeli lideri amcası Tarık el Şara, Türkiye sayesinde Suriye’de istedikleri gibi bir kurucu iktidar iradesi sergileme imkânına sahipler. Tercihleri elbette üniter yapıya yakın bir anayasal düzen olacak. Colani, doğrudan PYD/YPG’yi hedef alarak Türkiye için tehdit oluşturan örgütlere izin vermeyeceklerini vurguluyor. Böylece içerde sürmekte olan Kürt açılımının “silahlara veda” çağrısı, Suriye’ye de yayılmış oluyor. PKK’nın güvendiği ABD dağlarına artık kar yağmış bulunuyor. Bir orta yolda buluşmak ve silahlı isyanı sona erdirmekten başka çare yok.
Pax Turcia
Irak ve Suriye’yi içine alan, giderek genişleme potansiyeline sahip bir Pax Turcia’nın (Türkiye Barışı) şartları gelişip serpiliyor. Kürtlerin bu şemsiye altına girmesi, Türk Devleti’nin de onurlu ve tatminkâr bir alan açması lazım.
Türkiye bölgesine barış ve refah ihraç edecek. O zaman barış ihraç edecek bir üretim düzenine geçmek zorunda. Hiç kimse kendisinde olmayan bir şeyi başkasına veremez. Suriye’nin kendi anayasal düzenini inşa ederken örnek alacağı bir Türk hukuk devleti ve demokrasisi var mı? Temel hakları, gelişmiş bir demokrasi ve özgürlükler düzenini en kısa zamanda tesis edemeyen bir Türkiye’nin bölgesinde de bir inandırıcılığı ve caydırıcılığı kalmaz.
Kürt sorununu bu sefer dışardan baskı yapan dinamiklerle değil, içerden dışarıya ahlaki ve insani bir mesele olarak çözmek zorundayız. Bu meseleyi sağduyu ile çözemeyen bir ülkenin bölgesinde esamesi okunmaz.
Muhalefet şaşkınlık içinde, alışkanlıklarından kurtulup yeni şeyler söyleyemiyor. Devlet, karşısına çıkan sürpriz durumu yönetmeye çalışırken, iktidar da en az muhalefet kadar yeni duruma intibak etmekte zorlanıyor, meseleye oy devşirme manivelası olarak kısır bir açıdan bakıyor. Halbuki bugün ortaya çıkan durum, iktidarın da hayat pınarlarını kurutacak kadar sert bir rüzgâr estiriyor. İktidarın bu rüzgâra direnecek nefesi de esnekliği de yok.
B planımız mevcut değil. Plana ihtiyacımız da yok. Rehberimiz sadece akıl ve sağduyu. Tecrübe ve görgü derseniz Devlet’te fazlasıyla var.