Kızıl Goncalar muhtemelen bu sezon ömrünü tamamlayacak. Faruk Turgut ile Kızılcık Şerbeti dizisini konuşurken, “Bakın, asıl dizi pazartesi geliyor. Çok önemli bir çalışma yaptık. Bunu seyrettiğinizde Kızılcık Şerbeti güncenizde olmayacak” bile demişti. Dizinin ilk bölümü çok sert ve tepki çekti. Faruk Bey bana bundan sonra “Öyle sahneler olacak ki dindarların gönlünde ve hafızasında hep yer edecek. Acil karar vermeyelim” demişti. Nitekim öyle oldu. Zaten ben ilk bölümü seyrettikten sonra bu yapımın, sosyolojimizin keşfedilmeye korkulan travmaları ve ortak duygusal boşalmaları potansiyelini yansıtacağını anlayabilmiştim.
Mahalleli ise ters dolduruşla aslında hiç yapamayacakları nitelikte, kendilerini ötekine makul ifade edebilen bu yapıma karşı kampanya başlatmıştı. 28 Şubat, Cüneyt-Levent diyalogları, Zeynep’in namazda içten yakarışlarıyla ve özellikle esrarkeş genç Can’ın dergâha gelip Meşâyih’in önünde “Ben buraya yok olmaya geldim” demesi hiçbir zaman unutulmayacak bölümlerdendi. Zaten nitelikli orta sınıf seküler kesimler ve sonradan uyanan mahalleli için diziyi farklı kılan da bunlardı.
Ancak dizi, muhtemelen senaryo yorgunluğu ya da daha alt gruplara ve geniş izleyici kitlesine hitap etme kaygısıyla, ikinci döneminde drama ve polisiye türüne yöneldi. Bu durum da diziye olan ilgiyi epey düşürdü. Zira bu dizi drama amacıyla yapılmamıştı. Ama ben ve 13 yaşındaki torunum dahil ciddi bir kesim araya serpiştirilen nitelikli duygusal felsefi sahneleri yakalama umuduyla diziyi takip ediyoruz. Arada bunları yakaladıklarımız da oluyor.
Diziyi taşıyan en önemli figür ise kuşkusuz Zeynep rolünü canlandıran Mina Demirtaş (17). Zeynep bir tarikat kültüründe yetişmiş masumiyetin, duru akıl ve vicdanın temsilcisi bir genç. Zeynep, fıkhın kurallarını tavizsiz uygulayan tesettürlü bir karakter; ancak aynı zamanda toplumun tüm kesimlerinde haklarını arayabilen, bilim ile din arasındaki ilişkiyi bir depresyon kaynağı değil, bir anlamlandırma çabası olarak gören biri. Üzerinde kapalı cemaat ve kadın hakları baskısı belirgin duruyor. Bilinçaltı bazen imgelemelerle başını açıp cemaatin dışında hür yaşamayı da haykırıyor. Zeynep, genelde de mücadelesini tarikat içinde kalıp, devam etme rasyonelliğini tercih ediyor. Zeynep’in dolaylı esareti ile Mira’nın özgürlüğü dizide mukayese edildiğinde ise Zeynep, tutkularını esir etmiş, insani özü özgür duran ve yozlaşmadan uzak kalmış gözüküyor.
Ülkemizde son 30 yıldır ciddi bir tesettürlü gençlik kesimi var. 28 Şubat’tan önce kamu, eğitim ve üst sınıflarda layık görülmeyen kesim şimdi buralarda yerlerini aldı. Ne yazık ki tesettürün şu anki konumu bazı kesimlerde Zeynep’in temsil ettiği değerlerin çok ötesinde algılanıyor. Bu arada, birçok eğitimli ve İslami mücadeleden gelen genç kız, inançlarını kaybetmiş ve sonradan tesettüre karşı bir duruş sergilemeye başladı. Medya ve akademik hayatta çok popüler olan bazıları, pek kimse bilmese de kendileri bu durumun bilinmeyen örneklerindendir. Tabii bu malum durum ayrı yazıların konusu. Ancak bu durumun baskısı bir şekilde İHL, cemaatlerdeki veya mahalleli ailelerin yetişkin tesettürlü kız evlatlarını etkiliyor ve sorgulamaya neden oluyor. Dizideki Zeynep karakterinin özü, mütevaziliği, tutarlılığı ve mücadelesi, onlar için bir örnek teşkil ettiği düşünülebilir. Toplumun tesettürün şu an algılandığı politik olumsuz örnek karşısında Zeynep güzel görünür bir semboldü.
Bir ideal teması işlenen filmlerde sanatçıların oynadıkları role ilişkin zihinsel ve duygusal bağlantılarının sonradan kendilerine etkilerini hep merak etmişimdir. Belki bir merak uyanabilir, daha da ilgi derinleşebilir umudu bazen uyanmıştır bende. Her neyse. Ancak şunu ifade edebiliriz ki sanatçılar, idealize ettikleri roller, toplumun zihnine ve duygularına kazındı. Toplum da uzun süre kendilerini olumlu anlamda öyle görmek ister.
Mina Demirtaş son zamanlarda sıkça sanat ve eğlence camialarının popüler olduğu platformlarda sıkça gözüküyor. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Türkan Şoray Ödülü’nü kazandı. Mina, profesyonelliği ve ciddiyetiyle adımlarını kararlılıkla atan bir izlenim veriyor.
Mina etkinliklerde giydiği iddialı tuvalet giyim ve konuşmalarla Kızıl Goncalar’ın çok ötesinde farklı bir mesaj verme gayreti içinde gözüküyor. Kızıl Goncalar ülkenin olabilecek en zıt iki kesimini sosyal alanda kesiştirme ve anlama çabasını yansıtıyorsa, Mina’nın söylevi adeta bu mesajı hiç anlamadığı veya anlamak istemediği sinyallerini veriyor.
Mina adeta sanat dünyasında ileride ekmeğimden olurum kaygısı taşıyor. Bir ötesi ise post AKP dönemi sert hesaplaşmaların sembol bir figürü olmamanın gayreti veya paniği içinde.
Bu durum ülkede hâlâ Atatürk devrimlerinin bir gardırop veya slogan devrimleri olarak anlaşıldığının, tarikat ve cemaat mahalle baskısı kadar 17 yaşında bir değerimizin de üstünde diğer mahallenin baskısının nelere kadir olabildiğini bizlere göstermekte. Ne yazık ki 28 Şubat dahil hiçbir kesim heybesini yenileyememiş durumda. Ama heybe içindekiler çürümüş kimse farkında değil.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Zeynep üzerinden gerçek dindarlık ve gerçek Atatürkçülük görüntüsünü tartışmak bundan değil mi?