Gürkan Çakıroğlu yazdı: Ülkücülerin çatışması, Atatürk ve barış

Askeri vesayetin bitmesi MHP’yi tedrici olarak “özgürleştirdi”. Gölge boksu bitti, ringe çıkma vakti. Cumhuriyeti ilan eden Türk milliyetçiliği şimdi de MHP özelinde onu korumak, büyütmek ve çatısını genişletmek için mücadele etmekte. Tıpkı 1920’lerde ittihatçıların ittihatçılarla olan kavgası gibi bugün de milliyetçilerin milliyetçilerle olan kavgasına şahit oluyoruz. Hayat devam ediyor, tarih tekerrür ediyor.

Küçük cihat bitti sıra cihat-ı ekberde. Görünen o ki Devlet Bahçeli ve MHP önderliğinde “kadrolu milliyetçilik” tasfiye edilecek; milliyetçilik ehl-i örfün prangalarını kıracak ve seyfiye nöbeti bitecek. Savaş artık dışarıyla değil içeriyle verilecek. “Beka sorunu” olarak DEM Parti değil Zafer Partisi görülecek.

Türkiye’de milliyetçilik Türk’e değil Türkçülüğe meftun. Türkçülük ise yapay, sığ ve ithal. Osmanlıcılık ve İslamcılık denendikten sonra elde kalandır Türkçülük; zamanın darlığından üzerine çok düşünülmeyen, aceleye gelendir. Türkçülük İngiliz aklı ile siyonist arzuların çizdiği sınırlar içinde vücut bulmuş, şekil almış; varlığı bu iki gücün amaçlarına hizmet ettiği sürece makbul olmuştur. Harsı medeniyete kurban etmiş, kara budunu istismar etmiş ve İslam’ı görmezden gelmiştir.

Bu sebeple Türk nesne Türkçü öznedir. Bu ezber senaryo bozulmak üzere. Milliyetçilik Ankara’dan uzaklaştıkça özgürleşecek, özgürleştikçe özüne dönecek ve döndükçe de özneleşecektir. Bugünlerde yaşanan kavganın kaynağı basit bir iktidar-muhalefet hizipleşmesinin çok ötesinde doktrinel bir krizin kuvveden fiile çıkmasıdır. 

Türk’ün Türkleşme arzusu Türkçülük ile mücadele etmekte. Kibir ve kompleks korku yaratır. Korku ile yapılan siyasetin adı hamasettir. Hamaset ise bölücüdür, millete faydası yoktur. İlkel bir milliyetçilik mi yoksa demokratik bir milliyetçilik mi? Bugün yaşanan kavga aktörlerinden, partilerden ve cephelerinden bağımsız bu çatışmanın ürünüdür.

Tarihi kırılmalarda siyasi zorunluluk hasıl olur. Bu zorunluluğun getirdiği sorumluluğu üstlenip gereğini yapmak büyük bir özveri ister. Bu zordur. Kolay olan mevcut halin amigoluğunu yapmaktır. Devlet Bahçeli bu anlamda Mustafa Kemal gibi hareket etmekte; mevcut olanı zamanın icaplarına göre değiştirme cüreti göstermektedir. Tıpkı Turgut Özal gibi hayatı tehlikede olan Devlet Bahçeli’dir, Müsavat Dervişoğlu değil.

MHP hem kendi tarihinin hem de cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi meydan okumasını gerçekleştirdi. Buradan geriye dönüş yok. MHP kendisine ezberletilen nutukları parçaladı ve hakikate sahip çıktı. Hakikatin yükü ağırdır. Ajitasyon ve manipülasyonla mücadele edecek MHP. Bu zamana kadar silah olarak kullandığı araçlar artık kendisine karşı silah olarak kullanılacak.

Milyonlarca insanın taraf olduğu, yüz binlerce insanın mağdur edildiği, on binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir sorunu yani Kürt meselesini bir kişiye ya da kişilere indirgemek elbette kabul edilemez. Lakin tarafları temsil eden kişiler sorumluluk almadan da sorunlar çözülemez. Zaman akışkan, insan değişkendir; otoriter olandan demokratik çıkışlar gelebilir, demokrasi havarisi otoriterleşebilir. Mutlak kötü yoktur, mutlak iyinin olmadığı gibi.

16-17 Ocak 1923’te İzmit Kasrı’nda gazeteci Ahmet Emin Yalman sorar, “Kürtlük sorunu nedir?” Mustafa Kemal Paşa cevap verir, cevaplarını kısaca üç başlıkta özetlersek: 

  1. “Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek Türkiye’yi mahvetmek gerekir zira Türk-Kürt arasında iç içe geçmeler fazladır yani sınır çizmek mümkün değildir…” (Atatürk’ün bu siyasi anlatısını, bugün dünyanın en büyük Kürt şehrinin İstanbul olduğu gerçeği ile beraber okursak daha da anlam kazandığı gerçeği ile yüzleşiriz)
  2. “Başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır…” (Atatürk burada 1921 Anayasası’na değiniyor, il yönetimi özelinde özerklikten bahsediyor. Bunu günümüze uyarlarsak bölgesel bir özerklik veya federasyon değil anadilde eğitim olarak görebiliriz) 
  3. “Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da kapsamaktadır. TBMM hem Türklerin hem de Kürtlerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki öğe, bütün çıkarını, bütün yazgılarını birleştirmiştir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz…” (Atatürk açıkça etnik kimlik temelli yurttaşlık dayatmamıştır ki Afet İnan’a yazdırdığı kitapta da net bir şekilde bu durumu ifade etmiştir.)

Bu düşünceler üzerine ilan edilen cumhuriyet, sonrasında gerçekleşen Şeyh Sait İsyanı ve İzmir Suikastı nedeniyle başka değerler üzerinde yükseldi. Lakin bu değerlerin kâfi gelmediği, yurt sathını kapsamadığı aşikâr. Aksi halde sorunların kronikleşmesini ve 100 yıldır aynı güne uyanılmasını neyle izah edeceğiz? Resmi tarihin anlatılarında kahramanlar galiplerden, hainler mağluplardan çıkar; bu sebeple bu anlatılar topluma hakikati söylemez. Siz hiç kazanan hain, kaybeden kahraman gördünüz mü?

Nur içinde yatsınlar; Atatürk ve silah arkadaşları cumhuriyeti kurdular. Yıkılmamamıza, ayakta kalmamıza vesile oldular. Onları putlaştırmadan, kendi dönemleri içinde; yaşadıkları hayata ve içinde bulundukları şartlara göre değerlendirip geleceğe bakmamız gerekiyor. Tarih hapishanemiz değil pusulamız olmalı. İzmir’de Türk bayrağını ayaklar altına alan Yunan’ın dahi bayrağını çiğnetmeyen, Çanakkale’de kendisini öldürmek için hücum eden askerin naaşına dahi sahip çıkıp onu bağrına basan önderdir Atatürk. Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Benim Atatürk’üm bu.

Benim Türk milliyetçiliğim ise hakkı gözeten, hakikati konuşan, halk ile beraber olan; fikirleri telif, kesimleri terkip ve demokrasiyi tahkim eden bir milliyetçilik. Türk demiş “İl gider töre kalır”, kim ki adaleti gözetir o Türk milliyetçisidir. Buna vesile olacak her kim olursa, hangi milliyetçi partiden olduğuna bakmaksızın ben bir yurttaş olarak destek veririm. Zira Türkiye’nin Kürtlerin de devleti olması cumhuriyet devrimlerini yok saymak değil bilakis devrimlerin üzerine çıkmak, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak demektir.

Umarım Devlet Bey milliyetçinin milliyetçi ile olan kavgasına müdahale eder, dur der ve milliyetçiliği MHP çatısı altında toplamaya gayret eder. Zira milliyetçilik sloganları, ezberleri, dayatmaları bir kenara bırakıp Türk’ü tanıyarak, anlayarak ve demokratikleşerek Türkiye yüzyılını inşa edebilir.

Türkiye gerek tarihsel hikayesinin gerek kimliğinin ve gerekse de coğrafi konumunun kendisine verdiği nitelikleri, hediyeleri kullanması halinde hukuk, demokrasi ve refaha kavuşacak; Türk çağı başlayacak. Dünyaya haykıralım; yeryüzünde hiç kimse Türkler kadar iyi barışamaz.

Parçaya takılıp bütünü ıskalamayalım. Bu bir son değil bilakis başlangıç, daha yolun başındayız. Barış Kürtlerle sınırlı değil. Akabinde Rusya, İran, Azerbaycan, Ermenistan ve Filistin… İşimiz çok, kaybedecek vaktimiz yok. Bölgesel barışı ve barışları sağlama imkânı, yetkinliği ve gücüne fazlasıyla sahibiz. Hatta bu güç Amerika ve Çin dahil bizden başka hiçbir ülkede yok. Yeter ki biz kendi iç barışımızı sağlayalım, kendimize güvenelim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.