Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, 2007 yılındaki genel seçimlerde AKP listesinden Batman Milletvekili seçildi. 2020’de DEVA Partisi’nin kurucuları arasında yer alan Ekmen, 2023’te İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Türkiye Değişim Partisi ve DEVA Partisi’nin yer aldığı Millet İttifakı çatısı altında, CHP listelerinden aday gösterilerek milletvekili seçilen 39 isimden biri oldu. Ocak 2025’te Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin Meclis’te alternatif bir siyasi yapı ortaya koymak amacıyla kurdukları Yeni Yol Partisi’nin TBMM Grup Başkanvekilliğini yürüten Ekmen, halen DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. 2013’teki çözüm sürecinde yer alan 63 akil isimden biri olan Mehmet Emin Ekmen, Güneydoğu Anadolu heyetinde görev aldı aldı. Ekmen, Göksel Göksu’nun yeni çözüm süreci ile ilgili sorularını cevapladı.
“Bu sürece ben ‘Bahçeli girişimi’ diyorum”
- 2013’te MHP, AKP’nin başlattığı çözüm süreci için “ihanet” nitelemesi yapıyordu bugün ise sürecin kapısını aralayan bizzat MHP lideri Devlet Bahçeli oldu. Süreçten beklentiniz nedir?
Mehmet Emin Ekmen: Sayın Erdoğan ve Bahçeli’nin ısrarla çözüm süreci ismini kullanmaktan kaçındığı bu duruma ben “Bahçeli girişimi” diyorum. Erdoğan, 1 Ekimde Sayın Bahçeli’nin DEM partililerle tokalaşmasıyla başlayan, 22 Ekim ve 5 Kasım konuşmalarıyla ete kemiğe büründürdüğü, Ömer Öcalan ve DEM Parti İmralı heyetinin İmralı’yı ziyareti ile şekillenen süreç ile ilgili talimatı bizzat verdiğini açıkladı. Erdoğan’la Bahçeli arasında bu meselenin belli bir seviyede konuşulduğu, ancak Bahçeli’nin kendi üslubuyla yüksek dozda konuya dahil olması nedeniyle Erdoğan’ın bir süre kamusal alanda ve konuşmalarında meseleye mesafeli durduğu anlaşılıyor.
Erdoğan’ın bu konudaki tereddütlü ya da temkinli tavrının bir sebebi de, daha önce en az dört kez (2004, 2009, 2011, 2013) çözüm süreci denilebilecek görüşmeler yoluyla örgütün silahsızlandırılmasını denemiş ve sonuç alamamış olması olabilir. Biz Ömer Öcalan’a İmralı ziyaretinde dikte ettirilen cümleyi aşan yeni bir gelişmeyle hala karşı karşıya değiliz. O cümleyi hatırlayalım: “Bana imkan ve fırsat verilirse ben meseleyi silah ve şiddet zemininden hukuk ve demokrasi ve siyaset zeminine çekme imkanına ve kudretine sahibim.“
“Üçüncü görüşmede silahların miadını doldurduğu yönünde bir çağrı bekliyorum”
Bütün gelişmelerin özeti hala bu cümleyle uyumlu. Burada Kürt sorununun çözümünden değil, mücadele yönteminin değiştirilmesinden bahsediliyor. Mücadele için silah ve şiddet yerine demokrasi ve siyasi yolların tercih edileceği ifade ediliyor. İmralı heyetinin parti bilgilendirmeleri ve kamuoyuna açık ifadelerinde, “Bu Kürt sorununun çözümü değil, barış girişimidir. Biz barışacağız ve bir daha silah kullanmayacağız. Ama Kürt sorununun çözümü yasal anayasal düzlemde çok daha uzun vadeli bir iştir” deniliyor. Neticede İmralı’da üçüncü görüşmeden sonra 2013’tekine benzer bir şekilde, silahların miadını doldurduğu ve mücadelenin demokratik zeminde verilmesi gerektiğine dair bir çağrı bekliyorum.
Mehmet Emin Ekmen: “Erdoğan’ın değil yoğurdu, soğuk sütlacı bile üfleyerek yemesini anlaşılır buluyorum”
- Bahçeli ön safta görünüyor olsa da, 2024 Ekim’inden itibaren başlatılan sürecin oyun kurucusu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Sizce Erdoğan sürece dair neden daha az konuşuyor?
Mehmet Emin Ekmen: Bir önceki soruda bunu bir miktar izah etmeye çalıştım. Devlet Bahçeli‘nin kendine mahsus bir üslupla “Bu işin nihai noktası Öcalan’ın gelip mecliste konuşması ise, bu mümkündür, gelsin DEM Partisi grubunda konuşsun” demesi, kamuoyu yargısı açısından oldukça sarsıcı. Erdoğan böyle yüksek dozlu bir konuşma nedeniyle konuşmakta tereddüt etmiş olabilir. Ayrıca en az dört kere böyle bir girişimin içinde bulundu ve sonuç alamadı. Çözüm için elinden geleni yaptığını ama karşılık bulamadığını düşünüyor. Hatta belki de çözüm süreçlerinin taraflarını ve Kürt seçmeni kendi zihin dünyasında ihanetle suçluyordur. Açıkçası ben de dört başarısız denemeden sonra değil yoğurdu, soğuk sütlacı bile üfleyerek yemesini anlaşılır buluyorum. 11 Ocak tarihinde Diyarbakır ve Şanlıurfa kongrelerinde alışıldık tarzda, duygusal tonu yüksek, abartılı üslubundan kaçınarak ama diğer siyasi partilerin verdiği desteği önemsediğini belirterek, DEM’in Türkiyelileşmesinin önemli olduğunu vurgulayarak konuya değinmiş olması, geçmişte yaptıklarını hatırlatması , ve son olarak da AK Parti grubunda talimatı kendisinin verdiğini söylemiş olması önemli. Alışıldık Erdoğan retoriği ile gitmiyor ancak meseleyi belirli bir çizgide sahipleniyor. Zaten Ömer Öcalan ve DEM Heyetinin İmralı ziyareti, Numan kurtulmuş ve AK Parti grubunun bu heyeti kabul ederek dinlemiş olması Erdoğan’ın talimatı dışında olabilecek işler değil.
“Çözüme dair konuşulmuyor sadece mücadele yönteminin esaslı bir şekilde değişikliği gündemde”
- Bugün olduğu gibi 2013 yılındaki çözüm sürecinin de temel amacı, silahların bırakılması, barış ortamı ve toplumsal bütünleşmenin sağlanmasıydı. Ancak hedef aynı olsa da koşullar çok değişti. 2013’te mi daha iyimserdiniz bugün mü?
Mehmet Emin Ekmen: Çözüm süreçlerinde dünya örnekleri anlatılırken hiçbir ülkenin başka bir ülkeye motomot bir model teşkil edemeyeceği, ancak yaşananlardan ilham alınabilecek detaylar olabileceği söylenir. Ben buna şunu da ekliyorum; bir ülkenin kendi yolculuğunda da her girişim ayrı bir zemine oturabilir ve kendi modelini üretebilir. 1993’ten bu yana en az 13 kez PKK’yı silahsızlandırmak için çözüm süreci benzeri girişim yapıldığı kabul ediliyor. Özal, Demirel, Erbakan, Çiller ve Bahçeli dönemindekiler, Genelkurmay ve Erdoğan dönemindeki en az dört girişim ilk akla gelenler. Geriye doğru hatırlarsak Erbakan‘ın doğrudan mektup yazması, Özal’ın Talabani’den, Demirel’in bir gazeteciden destek istemesi, 2009 Oslo’da arabulucu ülkelerin varlığıyla yürütülen süreç, 2013’te akil insanlar, çözüm özel yasası, Meclis’te özel komisyon kurulması gibi örneklere baktığımızda aslında bir çok yol ve yöntemi denemiş durumdayız.
Bu süreçte de gerçekten nevi şahsına münhasır bir yol izleniyor. Çözüme dair hiçbir gündem ve içerik konuşulmuyor sadece mücadele yönteminin esaslı bir şekilde değişikliği gündemde. Önceki süreçlere nazaran Cumhuriyetin kurucu iradesi olarak kendini kodlayan CHP ile milliyetçilik ve vatanseverlik adına siyasi temsili yüksek MHP’nin bu sürecin içerisinde olması çok kıymetli. Bahçeli’nin almış olduğu inisiyatif milliyetçi kesimde, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ise muhafazakar kesimde çok önemli bir onay üretiyor. İYİ Parti hariç meclisteki bütün partilerin girişime destek vermesi, özellikle CHP’nin Cumhuriyet ve Atatürkçülük adına taşıdığı misyon açısından oldukça kıymetli. Neticede dünya örneklerine veya bizim 13 tecrübemizden herhangi birine uymayan bu modelin bu destek avantajıyla sonuç alma potansiyeli oldukça yüksek. Tabi bu potansiyelde Orta Doğu konjonktürünün olumlu etkisini de unutmamak gerekir.
Mehmet Emin Ekmen: “Sadece Türklerde değil Kürtlerde de kaygılı ve temkinli bir bekleyiş olduğunu söyleyebilirim”
- 2013-2015 arasında gidilen bölgelerde hükümetin tutumu taviz olarak niteleniyor ve karşılaştığınız eleştirilerin başında bu tavizin ne karşılığında verildiği sorgulanıyordu. Bugün değişen nedir?
Mehmet Emin Ekmen: Biz Güneydoğu Anadolu heyetindeydik. Çalışmalarımız kapsamında bölgenin bütün dinamikleri ile görüştük. Hizbullah’ın varlığı ve dönüşümü hakkında bazı değerlendirmeler ilk defa bizim raporumuzla gündeme girmişti. Korucularla, şehit aileleri ile, barış anneleriyle ve daha birçok kesimle görüşmüştük. Çok yüksek bir coşku ve heyecan vardı. Beklenti çok yüksekti. Bugün itibarıyla sadece Türklerde değil Kürtlerde de kaygılı ve temkinli bir bekleyiş olduğunu söyleyebilirim. Silahların ebediyen susmasının yaratacağı olumlu sonuçlar kuvvetli bir şekilde onaylanıyor. Ancak bu sürecin Suriye için bir maliyet oluşturma endişesi göze çarpıyor.
“AK Partililer çözüm süreci benzeri bir girişimin avantaj değil dezavantaj içerdiği kaygısı içerisinde”
- Başlatılan müzakere sürecini 2028’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilişkilendirenler var. Asıl hedefin bu sayede DEM’in desteğini alarak muhalefeti küçük parçalara bölmek olduğu yorumları yapılıyor. Sizin düşünceniz nedir?
Mehmet Emin Ekmen: Yakın tarihe baktığımızda Erdoğan’ın erken seçim konusunda hiçbir zaman aceleci olmadığı tam aksine çok büyük krizleri yöneterek erken seçimden uzak durduğunu söyleyebiliriz. 17-25 Aralık girişimi, 15 Temmuz darbe girişimi, 36 erin Suriye’de şehit olması, hendek olayları, doların kısa vadeli agresif yükselişi ile ortaya çıkan ekonomik sarsıntı dönemleri gibi bir çok konjonktür Erdoğan tarafından yönetilebildi. Bugün itibariyle bir erken seçim gündemi ve buna matuf bir yaklaşım olduğunu söylemek zor. Erken seçim gündem olmayacaksa, 2028’e daha üç yıl varken Erdoğan’ın bu girişimin sonuçlarını çantada keklik görmesi beklenemez. Hatta bir çok AK Partili, AK Parti’nin tek bir kez seçim kaybettiğini, 7 Haziran seçimlerini kaybetmenin de sebebinin çözüm süreci olduğunu düşünür ve ifade eder.
AK Partililer çözüm süreci benzeri bir girişimin avantaj değil dezavantaj içerdiği kaygısı içerisindeler. Ayrıca Kürtler oldukça politik bir haktır. Yerel seçimlerde Öcalan mektubunun Erdoğan’ın işine yaraması bir yana, ters teptiğini de hatırlayabiliriz. Şu andaki motivasyonun Suriye’deki gelişmelerle alakalı olduğu, böyle bir girişim için uluslararası konjonktürün de olumlu anlamda uygun olduğu hissi onları harekete geçirmiş olabilir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Milliyetçi ve devletçileri temsilen Devlet Bahçeli’nin, sağdaki dindar-muhafazakarları temsilen Tayyip Erdoğan’ın oynayacağı rol etkili olacak”
- Akil heyet 2013’te en çok MHP’lilerin başını çektiği milliyetçi kesim ile ulusalcıların tepkisiyle karşılaşmıştı. Bu gün ise sürecin başını çeken MHP. Bu tablo mevcut süreci daha avantajlı kılıyor mu?
Mehmet Emin Ekmen: Yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi bu sürecin en önemli avantajlarından biri Devlet Bahçeli gibi toplumdaki Türk milliyetçiliğinin güçlü bir temsilcisi, güvenlik ve yargı bürokrasisi üzerinde etkili bir ismin öncü hatta taşıyıcı bir rolde olması oldukça önemli bir avantaj. Bu durumun olası itirazları çok ciddi azalttığını hatta sürece ciddi bir destek devşirdiğini de gözlemleyebilmekteyiz. Milliyetçi ve devletçi sosyolojiyi temsilen Devlet Bahçeli’nin, sağ dindar muhafazakar sosyolojiyi temsilen Tayyip Erdoğan’ın aldığı inisiyatif ve oynayacağı rol oldukça etkili olacaktır.
“Biz barışı tesis etmeye çalışıyoruz, çözüm uzun yıllar alacak hukuki, siyasi, demokratik bir mücadeleyle sağlanacak”
- Süreç başarıya ulaşır mı ve sürecin sonunda PKK silah bırakır mı?
Mehmet Emin Ekmen: Şu ana kadarki gelişmeler Abdullah Öcalan’ın silahların miadını doldurduğu yönünde bir çağrı yapacağına ve bu çağrının gerekçesini oluşturacak bir anlaşma paketinin kamuoyuna yansımayacağına işaret ediyor. Kısa vadede sadece hasta hükümlü ve tutuklularla ilgili bir düzenleme ve kayyum siyasetinde bir iyileşme görebiliriz. İmralı heyeti, siyasi partileri ziyareti sırasında özenle “sürecin bir pazarlık süreci olmadığını” vurgulamıştı. Daha sonra bu kamuya açık beyanatlarla da desteklendi. İfade edilen görüş şöyle bir mottoyla aktarılabilir: “Barış ayrı, çözüm ayrı.” Biz şu anda barışı tesis etmeye çalışıyoruz, çözüm uzun yıllar alacak hukuki, siyasi, demokratik bir mücadeleyle sağlanacaktır. Tabii ki bu yaklaşım örgüt için mücadele etmiş ve bedel ödemiş kesimlerde kolaylıkla kabul görmeyebilir.
“Anlaşma paketine sahip olmayan böyle bir çağrı PKK ve ilişkili çevrelerde tereddütle hatta tepki ile karşılanabilir”
Diğer açıdan önceki sürece göre çağrının aylar sonra değil ikinci ya da üçüncü görüşmede neticelenmesi hedeflenmektedir. Şüphesiz kamuoyuna yansıyan yönüyle bir anlaşma paketine sahip olmayan böyle bir çağrı PKK ve ilişkili çevrelerde tereddütle hatta tepki ile karşılanabilir. Geçmişte de Öcalan’ın yaptığı bir çok çağrıyı PKK kadrolarının “tevil, tefsir ve şerh” ederek boşa çıkarttığını da bilmekteyiz. Ancak çözüm süreçleri başarısız olması halinde hem daha sert bir dalga hem de beş ila on yıl süren boşluklar yaratır. Bizde de son sürecin üzerinden on yıl geçtikten sonra yeniden konuşmaya başlandı. Öcalan’ın yaşını ve olası sağlık sorunlarını da dikkate aldığımızda bu kez başarılı olmaması halinde bir dahaki fırsatın nasıl ve ne zaman eline geçeceğini bilemeyiz. Son kertede kanaatim şu: İmralı heyetinin ilk açıklamasında da göründüğü gibi ciddi bir kararlılık vurgusu var. Bu kararlılık vurgusu hem devlete hem de örgüte yönelik bir vurgu. Öcalan, çağrısına icabet edilmemesi halinde bu görüşünü örgütüne dayatabilir ve örgütte bir yarılma yaratabilir. Bu durumda da mutlak sonuç elde edilmese bile örgütün silahlı boyutunun oldukça küçüleceği bir senaryoyla karşılaşabiliriz.
- “Akil İnsanlar anlatıyor” serimizin yeni çözüm sürecine dair diğer röportajlarını bu linkten okuyabilirsiniz.