Suriye’nin Lazkiye şehrinde Alevilere yönelik katliam sonucu en az bin 383 sivil öldürüldü. Ruşen Çakır bu videoda mezhep kışkırtıcılarıyla mücadele etmenin yollarına değindi.
Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki Alevi bölgelerinde son günlerde yaşanan saldırılar, büyük bir insani felakete yol açtı. Fransız haber ajansı AFP’ye göre, Suriye’deki saldırılarda en az bin 383 sivil öldürüldü.
Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye’nin kuzeybatısında “sivil ve savaşçı ayrımı yapılmaksızın erkek ve genç yetişkinlere yönelik geniş çaplı saha infazların” yaşandığını duyurmuştu.
- Fehim Taştekin: “Türkiye isteseydi, Alevilere korumalık yaparak olayları sınırlamada etkili olabilirdi”
- Alevi katliamı ve SDG-Şam anlaşması: Suriye nereye gidiyor?
Suriye’de gerginlik dinmiyor
Suriye’de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) yönetimine bağlı gruplar 6 Mart’ta Tartus’ta aranan bir kişiyi gözaltına almak için bölgeye girdi. Bu esnada Şam’a bağlı güçler tamamı Alevilerden oluşan Cable mahallesine girerek katliam çağrısı yaptı. Şam güçlerinin gözaltı operasyonunda 15 yaşında bir çocuk öldürüldü.
Bunun üzerine Lazkiye ve Tartus’taki silahlı yerel gruplar HTŞ güçlerine pusu kurarak 20’den fazla Şam gücünü öldürdü.
Şam hükümeti, binlerce silahlı gücünü sahildeki Lazkiye ve Tartus’a yönlendirdi. Operasyon kapsamında HTŞ’liler bazı köylere baskın düzenledi. Bu baskınlarda yüzlerce sivil öldürüldü.
6 Mart’ta başlayan ve dün de devam eden köy baskınları, Beşar Esad’ın devrilmesinden bu yana yaşanan en şiddetli olaylar oldu.
SDG ile Şam anlaştı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla devam eden İmralı süreci çerçevesinde Suriye’deki Kürt güçlerin de silah bırakması yönünde Ankara’nın baskısı artarken Suriye’de Cumhurbaşkanlığı, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaşmaya varıldığını açıkladı.
SDG Komutanı Mazlum Abdi ve Suriye’de cumhurbaşkanı ilan edilen Ahmed eş-Şara arasında imzalanan anlaşma doğrultusunda SDG’nin ulusal hükümete katılacağı bildirildi.
SDG, 8 Aralık 2024’te Beşar Esad liderliğindeki Suriye yönetiminin devrilmesinden sonra kurulan geçiş hükümetinin silah bırakma çağrısına olumlu cevap vermemişti.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Amberin Zaman, Ruşen Çakır’la yaptıkları videoda, Türkiye’nin bu anlaşmaya onay verdiğini belirterek, “Türkiye’nin onayı olmadan Şara bu masaya oturmazdı. Çünkü Türkiye’nin bu konuda bir veto hakkı diye tanımlayabileceğimiz bir gücü var. Bugüne kadar bir anlaşma
imzalanmadıysa da, büyük ölçüde Türkiye’nin de engellemeleri yüzünden. Çünkü
Türkiye’nin dediğim gibi paralel yürüttüğü bir süreç var. Ve onun bir ayağı Suriye” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Türkiye’de mezhep kışkırtıcılığı yapılıyor mu? Evet. Türkiye’de mezhep kışkırtıcılığı tehlikeli sonuçlara yol açabilir mi? Evet. Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Türkiye’de sayıca daha az olan ama milyonlarca insan var. Ama sayıca daha az olan Alevilere yönelik değişik dönemlerde çok kötü, çok acı katliamlar yaşandı. Cumhuriyet döneminde de yaşandı, bunları biliyoruz. 70’li yıllarda çok oldu, en son Sivas Katliamı hafızalarda ve hep bir gerginlik hali Alevilerde var. Bir potansiyel maalesef var. Peki, bugün böyle bir tehdit var mı? Böyle bir ihtimal var mı? Maalesef yine var. Ve bu da Suriye ile çok alakalı bir şekilde var, kısmen Irak’la var. Bir zamanlar Irak’tı ama daha çok Suriye ile alakalı bir şekilde var. Zira Suriye’de yeni bir yönetim geldi. İslamcı, Selefi İslamcı kökenden insanların ağırlığı oluşturduğu gruplar yönetimi en azından geçici olarak ele aldılar. Bütün ülkeyi kapsayacak bir yeniden yapılanmadan söz ediyorlar. Fakat burada çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Ama daha önemlisi, geçtiğimiz günlerde Suriye’de sahil bölgesinde Arap Alevilerin çoğunlukla yaşadığı bölgelerde çok ciddi olaylar yaşandı, çatışmalar yaşandı. Çatışmaların ardından Şam’a bağlı birtakım gruplar, emniyet güçleri ya da ordu, artık neyse, bunların çoğu eski o İslamcı örgütlerin mensupları, ki içlerinde Suriyeli olmayan, Orta Asya’dan gelen mesela çok kişi var. Türkiye’den gidenler de olduğu söyleniyor. Sivilleri, kadınları, yaşlıları, çocukları sırf Alevi oldukları için öldürdüler. 1000’in üstünde insanın katledildiği tarafsız kurumlar tarafından saptandı. Çok açık bir şekilde bu yapıldı. İşin acısı, bunu yapan bazı kişiler kendilerini bunları yaparken videoya aldılar ve sosyal medyada da bunları yayınladılar, çok da gizlemediler. Sonuçta Suriye’de bir Alevi katliamı yaşandı, Arap Alevilerine yönelik. Şu anda yatışmış gözüküyor. Umarım bir daha yaşanmaz. Fakat bu, Türkiye’de farklı farklı tepkilere yol açtı. Tabii ki Türkiye’deki Aleviler bunu çok önemsediler, çok üzüldüler ve bu konuda seslerini çıkartmak istediler. Alevilerin içerisinde özellikle ülkenin güneyinde yaşayan Arap Aleviler çok daha fazla tabii ki, doğrudan onların topluluğuyla ilgili olduğu için, çok daha fazla bir hareket içerisine girdiler. Ama ne yapacaklarını da aslında çok bildikleri söylenemez, bir çaresizlik hali var. Buna karşılık, Türkiye’de iktidara yakın bazı kişiler, bazı yayın organları bir Alevi katliamı yokmuş gibi, burada yaşananların sadece Esad rejimi bağlılarının artıklarının olduğu iddiasını dile getirdiler ve bahsederken de Esad yanlısının ötesinde “Nusayri” dediler, ki Nusayri, Arap Alevilerin kullanmayı tercih etmedikleri bir söz. Genellikle bunun kendilerini küçük göstermek için kullanıldığını düşünürler. Dolayısıyla Arap Alevisi demek daha doğru ama Nusayri tabiri de yerleşik bir tabir, onu da kabul etmek lazım. Bunu bir Nusayri kalkışması olarak tarif ettiler ve Nusayri teröristlerinden bahsettiler. Mesela Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan çok kötü bir yazı yazdı, bir nefret yazısı yazdı. Sonra tabii ki kendisine hiçbir şey olmadı, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirildi herhalde, öyle diyelim. Ardından yazdığı yazılara bakıyorum, “Yazdıklarım çarpıtılmış” vesaire diyor. Hiç çarpıtılmış bir şey yok. Bir kere şöyle bir ibare var: “Onlar Nusayri, bizim Anadolu Alevileri ile ilişkisi yok” demişti. Sonra kendisine Türkiye’de Anadolu Alevilerinin, yani Türk ve Kürt Alevilerinin dışında Arap Alevileri olduğu da hatırlatıldı. Bu sefer Türkiye’de — Nusayri diyor hala, tabii ki Arap Alevisi demiyor — onların varlığını kabul etti, yanlış anlaşılma olmuşsa özür diledi vesaire. Yalan, yani böyle bir şey yok. Çünkü çok net bir şekilde Alevi ya da Sünni olmayan Müslümanlara karşı, özellikle son yıllarda İslamcılıkta ortaya çıkan bir hassasiyet ve bir saldırganlık var. Bu ilk başta Irak’ta başladı. Zerkavi, Irak’taki El Kaide’yi üstlenince – ki aslen kendisi Ürdünlüdür – ilk defa, El Kaide tarihinde de ilk defa Irak’ta Şiilere saldırmaya başladı. Daha sonra Suriye’de El Kaide, daha sonra IŞİD ortaya çıkınca – ki IŞİD’de bu daha da arttı – insanlar, Şii ve tabii ki Suriye’de daha çok olan Alevilere yönelik çok ciddi saldırılar yaptı. İnsanların sırf Alevi oldukları için, yani asker oldukları için, polis oldukları için ya da rejimin yöneticisi oldukları için değil, sırf Alevi oldukları için öldürüldüklerine tanık olduk, yaşadık bunları. Bu, radikal İslamcılığa, cihatçı İslamcılığa son yıllarda giren bir özellik ve çok tehlikeli bir özellik. Ve aslında zaten var olan bir Alevi alerjisini ya da Şii alerjisini, genel olarak Sünni olmayan topluluklar diyelim, onlara yönelik zaten örtülü olan — uyuyan belki de, tarihsel kökleri var çünkü — alerjiyi su yüzüne çıkarttılar. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan haklı bir şekilde Türkiye’nin buraya sürüklenmesinden endişe ettiğini söylüyor. Doğru, haklı. Bu tehlikeli bir olay. Ama burada projektörü nereye tutacaksınız? Projektörü öncelikle sayıca çok olanlara tutmak lazım. Türkiye’de şu anda mezhep temelli bir olay yaşanacaksa bunu başlatacak olanların Aleviler olması, hele Arap Alevileri olması diye bir şey söz konusu değil. Türkiye’de belli bir gücü olan, özellikle cihatçı gruplara yakın olan insanların böyle birtakım işlere girişme ihtimalini ciddiye almak lazım. Önce adını koymak lazım. Yani burada tabii ki ülke bir bütün olarak mezhep çatışması tehlikesiyle karşı karşıya ama burada hedefte olanı siz saptamazsanız, adını koymazsanız, o zaman baştan yanlış yapmış olursunuz. Şu anda korunması gereken, üzerinde titrenmesi gereken kesimler kesinlikle Aleviler, öncelikle Arap Alevileri ama tüm Aleviler. Bu konuda iktidarın birtakım adımlar atmaya çalıştığını duyuyoruz, görüyoruz. Fakat bir diğer yandan diğer kesimleri de ürkütmemek için bunu çok fazla göstermek istemiyorlar. Ama şu anda Suriye’de yaşananlardan dolayı bir endişeye kapılmış olan kesimlerin endişelerini giderecek, açık, somut, ikna edici birtakım adımlar, birtakım sembolik de olsa hareketler gerekiyor. Bunların yapılması lazım. Olayı bir CHP’ye kitlediğiniz zaman, CHP’nin Suriye’deki olaylara dikkat çekmesinden hareketle kitlediğiniz zaman, o zaman siz olaya yanlış bir yerden bakıyorsunuz demektir ve birtakım tehlikeli gelişmelerin önünü açmasanız bile aralık bırakıyorsunuz demektir. Adını iyi koyalım. Bir kere Suriye’de uluslararası kuruluşların da saptadığı gibi birtakım Alevilerin sırf Alevi oldukları için öldürülmüş olduğunu görmek, kabul etmek… Bunu dile getirdiğiniz zaman bir şey olmuyor, yani adını koyuyorsunuz. Adını koymanız lazım. Ondan sonra bunun Türkiye’ye yansımasını engelleyici birtakım tedbirleri hayata geçirmemiz lazım. Aksi takdirde şu haliyle izlenen çizgi bana kesinlikle yeterli gelmiyor. Son bir not: İlginç bir şekilde İran düşmanlığı yapılıyor Türkiye’de. Bir zamanlar çok İranperverdi Türkiye’de İslami kesimler ve iktidarlar. Şimdi de son dönemlerde, tabii ki özellikle Suriye’de yaşananlar ve Irak’ta yaşananlardan hareketle bir İran karşıtlığı var. Tamam, olabilir. Stratejik olarak siz İran’a birtakım eleştirilerde bulunabilirsiniz, Türkiye ile İran’ın çıkarları çatıştığı anlamda İran’ı eleştirebilirsiniz, ona mesafe koyabilirsiniz, bunu da anlarım. Ama bunu bir mezhep temelinden yaptığınız zaman, o zaman işler karışıyor. Bu çok yapılıyor. Bunlara özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Tabii bunu yapanlar bir de ilginç bir şekilde, ki bu ayrı bir yayının konusu, İran’ın İsrail’le birlikte hareket ettiği gibi garip komplo teorileri de ortaya atıyorlar. O da işin ekstrası oluyor, bonusu oluyor. Bu tür hususlarda, yani jeopolitik konularda, birtakım ülkeler arası çıkar çatışmalarında, tabii ki dinin ve mezheplerin etkisi vardır, bunlar yadsınamaz; ama bunları temel mesele olarak ortaya koyduğunuzda ve hele kendi ülkenizde bu tür inanışlara sahip olan ya da ona yakın olan insanlar da varsa, daha dikkatli olmanız lazım. Şu anda Türkiye, Kürt sorununu çözme yolunda çok önemli bir yolda gidiyor. Bu yolda giderken işin içerisine bir mezhep meselesinin girmesi, birçoklarının çok arzuladığı bir şeydir, özellikle dışarıda Türkiye’nin istikrarlı olmasını istemeyenler için. Onun için burada öncelikle görev ülkeyi yönetenlere düşüyor. Daha dikkatli ve özellikle Türkiye’de Alevileri daha kapsayıcı, inandırıcı adımlar atması gerekiyor ve bizlerin de bunu talep etmesi gerekiyor. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.