Son yıllarda toplumda bazı din insanlarının nefret ve tekfir söylemleri oldukça rahatsızlık yaratıyor. Bu tür söylemlerin bir kısmı din görevlilerinden, bir kısmı ise tarikat ve cemaatlerin kamuya açık yüzlerinden geliyor. Bu nefret söylemi sadece bazı büyük camilerde ve vaizlerde değil, yerel düzeydeki bazı ilgili aktörlerde de görülmekte. Özellikle cuma namazı için gittiğim semt mescidinde, namaz öncesi ilçeden yapılan ortak yayın vaazları beni bu anlamda oldukça rahatsız ediyor. Hatta bazen dinlediğim kişiler bana, “Acaba Müslüman kisvesine bürünmüş bir Pierre Lermit mi konuşuyor?” sorusunu sordurtuyor.
Nefret ve öfke söylevi genellikle Osmanlı İmparatorluğu’nu bize kaybettiren dış düşmanlar-kafirler ve iç hainler üzerine kuruluyor. Burada derin bir tarih bilgisi zayıflığı ve hatta hafıza çarpıklığı yatıyor.
Din insanlarında nefret söylevi
Nefret söylevi bazen bende ikonik kilise kasvetinden kaçtığım caminin evrensel huzurunu adeta klasik bir Ortodoks milli kilise ortamına sürüklendiği kaygısını da yaratıyor. Bu dinin peygamberi Muhammed (a.s)’ın Yahudi birinin cenazesi geçerken ayağa kalkıp saygı göstermesi veya İkrime’nin babası Ebu Cehil’in arkasından kötü söz yasaklaması örnekleri varken, mevcut din insanlarının öfke retoriğinin nedenlerine bakmamız gerekiyor.
Sosyal medyada cari din anlayışımızın arka planını “Din anlayışı tüm insanlığa merhameti ve sevgiyi kapsamıyor, sadece dar bir kimlik içinde yakar top oynatıyorsa öyle bir din anlayışına sahip din adamlarından merhamet ve canlılara sevgi-saygı beklemek laf-u güzaftır” paylaşımı ile özetlemiştim. Mahalleli bir eğitimli sevgili dostum bu yorumuma “Tüm insanlara eşit şekildeki sevgi ve merhamet, adalet sayılmaz. Herkese layık olan davranış neyse onu yapmak lazım.” cevabını vermişti.
“Taşra toplumları teoloji tartışmalarını kaldıramaz”
Ülkemizdeki birtakım din insanlarındaki ötekileştirici ve zayıf tarih bilgisine dayalı söylevlerinde dönüşememiş köylülük ve kasaba siyasal İslam ideolojisinin etkisi olabilir tabii ki. Ancak burada temel belirleyici olan İtikat ve Kelam doktrinindeki “iyilik” bir zorunluluk mudur, “kötülük” neye göre tanımlanır sorunsalıdır. Yani bir bakıma ilahiyat-teolojidir. Zira Wael Hallaq’ın dediği gibi hukuk teolojinin bittiği yerden başlıyor. Burada gerçek kentli felsefe ve sanat estetiği olamayan taşra toplumlarının teoloji tartışmalarını kaldıramayacağını da görmek gerekiyor.
Eş’arilik itikat doktrini nasıl isterse o şekilde davranan Tanrı teolojisini savunurken, iyilik ve kötülük objektif anlamını yitiriyordu. Mutezile ve kısmen Maturidi doktrini ise adalet ve iyiliğin yaratılıştan bu yana eşyanın hakikati olduğunu “Allah güzeldir-iyidir, güzelliği-iyiliği sever.” (Müslim, İman, 147) hadisine dayandırmaktaydılar.
Bu sorunsal sadece İslam ilahiyatının değil, Yahudi ve Hıristiyan ilahiyatının da sorunsalı olmuştur. İyilik ve ahlak varlığına ilişkin iki zıt yaklaşım entelektüalizm ve iradecilik başlıkları altında özetlenmiştir. Entelektüelcilik Batı geleneğinde doğal hukuku doğurdu. İslam’da hüsn-iyilik ve kubh-kötülük denilen bu kavramlar tartışmasında Mutezile, Maturidilik entelektüelizmi, Eş’ari ve Hanbeliler ise iradeciliği savundular.
Belki de fıkıh ahlakı veya evrensel ahlak ve vicdan tartışmalarının gerisinde bunlar yatmaktaydı. Bu konuda detay almak isteyenler Mustafa Akyol’un “Müslüman Aklın Uyanışı” Lejant yayınları kitabına bakabilirler.
“Diyanet ve cemaatler sorgulamalı”
Türklerin özde Hanefi-Maturidi geleneğine yakın olduğu bilinmekte. Eş’ariliği Abbasi ve Osmanlı yönetimlerinin resmi mezhep olarak kabul ettiklerini de bu arada hatırlatalım.
Ülkemizde din insanlarına duyulan güvenin uzun süredir neden azaldığını öncelikle Diyanet ve cemaatler sorgulamalıdır. Bu sorgulama teolojik-ilahiyat perspektifinin çok öncesinde bir içtenlik, niyet veya hizmet sorgulamasını içermelidir. Bu sorgulama samimi bir yüzleşmeyle açığa çıkmayıp sadece bir vicdan geriliminin stresini ahlaki esneklik ve bilişsel kısa yollar kullanımı ile açığa çıkacaksa nefret ve tekfir söylevi ihtimali kaçınılmaz olacaktır.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.