Tarık Çelenk yazdı: Terörsüz Türkiye Kürt sorununu çözecek mi?

Bu haftaki yazısında “Terörsüz Türkiye Kürt sorununu çözecek mi?” diye soran Tarık Çelenk, etkin iç ve dış güvenlik politikalarıyla terör sorunu çözülse bile, demokrasi olmadan Kürt meselesinin çözüme kavuşmayacağının altını çiziyor.

Terörsüz Türkiye
Tarık Çelenk, Kürt sorununun çözümü ve terörsüz Türkiye tahayyülü üzerine yazdı

“Kürt sorunu“nun siyasi yükü ve terörsüz Türkiye ufku

“Kürt sorunu” ifadesi hem mahalle sakinleri hem de siyasetçiler açısından genellikle rahatsız edici ekşi bir tabirdir. Reform düşüncesini zaman zaman gündemine alabilmiş liderler — Demirel, Özal, Erdoğan ve son dönemde Bahçeli — bu sorunu doğrudan ya da dolaylı olarak ifade etmişlerdir. Ancak özellikle milliyetçi mahalle sakinleri, İsmet İnönü döneminden bu yana bu meseleyi “Güneydoğu sorunu” olarak tanımlama eğilimindedir. Toplumsal kültürümüzde bir şeyin sıkça dile getirilmesi adeta “dua” yerine geçer anlayışıyla, bu konunun zikredilmesi dahi zaman zaman suç kabul edilmiştir.

Hâlihazırda hakim olan görüş: Terör sorunu

Bugün ise, ülkemizdeki yaklaşık 15 milyon Kürt vatandaşımız dışında bir “Kürt sorunu” olmadığını, asıl meselenin terör olduğunu savunan yaygın bir eğilim söz konusudur. Merkez ve radikal sağ partiler, bu söylemi sıklıkla kendilerinden çok emin şekilde parmak sallayarak dile getirmektedirler.

“Terörsüz Türkiye” projesi ve mahalleye mesaj

Cumhur İttifakı’nın başlattığı “Terörsüz Türkiye” projesi, mahalleli seçmene sunulan versiyonunda; PKK’nın tamamen lağvedilmesi ve terörün sona erdirilmesine yönelik bir operasyon olarak lanse edilmektedir. Pratikte ise kuvvetler birliği ve mevcut başkanlık sisteminden taviz verilmeyeceği, kimsenin siyasi af ya da yeniden yargılama beklememesi gerektiği, AB reformlarının askıya alındığı, kutuplaşma ve muhalefetin ötekileştirilmesi-sürece dahil edilmemesi politikalarının sürdüğü kararlılığı izlenimini vermektedir. Bu izlenim, açılan davaların siyasi niteliği, gözaltı ve tutuklama yöntemlerinin yoğunluğu ile de pekişmektedir.

İyimser yorum: Devletin gülmeyen gözü

Buna karşılık daha iyimser bir yaklaşım, “Devlet hiçbir zaman iki gözüyle aynı anda ağlamaz ya da gülmez” varsayımıyla, yaşananların olumlu gelişmelere gebe olduğuna dair bir beklenti içerir. Özgür Özel’in ifadesiyle, 1,5 yıla sığan bir görüşme trafiğine anayasa hukukçularının da dahil olduğu aktarılmakta; İmralı, Kandil, Erbil ve Rojava’nın sürecin içinde yer aldığı belirtilmektedir. Konuya dair teknik bilgiler taraflardan sızmakta; her ne kadar yetkili iktidar siyasileri bu sürecin “çözüm süreci” ya da “açılım” olmadığını, kuvvetler ayrılığı ya da muhalefetin demokratik katılımı gibi gelişmelere umutlanmaması gerektiğini ifade etse de, bu yönde verilen sözler ve yürütülen müzakereler, genel bir af ve anayasa inşasına doğru gidiş ihtimalini güçlendirmektedir.

Uluslararası dizayn ve PKK’nın yeni rolü

Üçüncü yaklaşım ise, 7 Ekim’de Hamas üzerinden dolaylı biçimde başlatılan Ortadoğu dizaynı sürecine dayanmaktadır. Bu çerçevede artık Hamas, Hizbullah ve PKK gibi aktörlerin terör örgütü olarak sınıflandırıldığı, dolayısıyla yeni süreçte bu yapılara yer olmayacağı öne sürülmektedir. Bu görüşe göre, PKK’nın misyonu Rojava ve bölgedeki siyasal kazanımlarla sona ermiştir. PKK da bunun farkındadır; zira uluslararası muhatap bulabilmesi için terör örgütleri listesinden çıkarılması gerekmektedir. Bu bağlamda, uluslararası aktörlerin kolaylaştırıcılığıyla Türkiye’nin bu fırsatı demokrasiyi güçlendirmeksizin değerlendirmesi zor olmayacaktır.

Ortak nokta: Kürtler İsrail’e bırakılamaz

Bu üç yaklaşımın ortak noktası, 7 Ekim tasarım sürecinden sonra Türkiye’nin hem kendi Kürt vatandaşlarını hem de Ortadoğu Kürtlerini İsrail’in hamiliğine terk etme lüksü olmadığını vurgulamaktadır. Bahçeli’nin çıkışının da bu anlama geldiği açıktır.

Sorunun kalbinde ne var?

Ancak sorun şuradadır: Siyasi hedefleri olan PKK’ya yalnızca silah bıraktırmak terör sorununu çözecek midir? Evet, çözebilir. Ama bu, Kürt sorununu da çözecek midir? İşte burada ciddi soru işaretleri devreye giriyor. Aynı şekilde, yalnızca PKK’ya silah bıraktırmak ama eşzamanlı olarak ezber dayatmak, Türkiye’nin tüm Kürtleri İsrail’in hamiliğinden uzaklaştırmasına yetecek midir?

Sonuç: Demokrasi olmadan terör çözülür, Kürt sorunu çözülmez

Kürt sorununu çözmek aslında bir Yüksekova uçağında İngilizce anonsun yanında Kürtçe anons yapabilmesini hazmedebilmek kadar basittir. Ancak mesele, bu tür sembolik adımların ötesinde, 200 yıllık anayasal demokrasi serüvenimizi iptal etmeksizin sürdürebilmesinden geçmektedir. Türkiye, imparatorluk geçmişinden gelen kurumsal birikime sahip bir ülkedir. Çin tipi otoriterlikte ise Putin tarzı yönetimlerde de kurumlar mevcuttur. Aynı şekilde Türkiye devlet geleneği ve varlığını imparatorlukta da cumhuriyet ve demokraside de kurumlar ile devam ettirebilmiştir. Kurumların anlamını yitirdiği demokrasisi zayıf bir Türkiye, terör sorununu çözebilir; fakat Kürt sorununu çözemez.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.