Ruşen Çakır yazdı: Türk solu bu sürecin neresinde?

Yıllar önce, Birinci Körfez Savaşı sırasında, Fransız solunun öne çıkan isimlerinden, Ortadoğu uzmanı gazeteci Alain Gresh kendisiyle yaptığım söyleşide “İlk kez bir savaşta en yakınımdaki isimlerin hangi tarafta olduğunu kestiremiyorum” demişti.

O gün bugündür bu durum değişmiş değil. Yaşadığımız ya da tanık olduğumuz onca iç ve dış kriz ve dönüşümde birçok yol arkadaşımızla yollarımız ayrıldı, ummadığımız kişilerle birleşti.

Bugün devletin “Terörsüz Türkiye” adını verdiği yeni çözüm sürecinde de benzer bir durum yaşıyoruz. Özellikle Türk solu içindeki ayrışma ve kopuşlar daha bariz hale geliyor.

Öcalan’dan TİP’e mesaj

Önceki gün Abdullah Öcalan’ın DEM Parti İmralı heyetiyle yaptığı görüşmede Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’a şu mesajı ilettiğini öğrendik:

“Erkan Baş’a selamlarımı iletin. Bu yeni partiyi Demokratik Cumhuriyet Partisi diye tanımladım. Burada arkadaşlarla da paylaştım isim olarak, ancak kendisiyle de konuşun, bu girişimim ‘Demokratik Sosyalizm Partisi’ temelinde örgütsel birliğe kadar gidecek. Böyle bir oluşumdan bahsediyoruz. Kendisinden de parti ismi önerisi alın. Bu ismi de kendisine iletin. Selamlarımla beraber bir mesaj olarak iletin Erkan’a. Yeni partiye dahil olabilirler.”

TKP’nin başlattığı kampanya

Dün de Türkiye Komünist Partisi’nin öncülüğünde “Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz” başlıklı bir imza kampanyasından haberdar olduk.

“Biz aşağıda imzası yer alanlar Türkiye’nin cumhuriyetçi birikimini bu iddianın arkasında durmaya çağırıyoruz” diye başlayan metin şöyle devam ediyor:

“Barış ve kardeşlik istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Lozan Anlaşması’nın sorgulanmasını; mevcut sınırlarımızın tartışılmasını; yeni-Osmanlı hayallerini, Türkiye İmparatorluğu gibi gayrimeşru adlandırmaları, ümmetçiliği, etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı siyasal yapı ve kurumları istemiyoruz. Barış ve kardeşlik ve de bağımsız ve laik bir ülke, eşitlikçi bir düzen, planlı bir ekonomi istiyoruz. Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz.”

Bu arada bir not düşelim: Bugünkü TİP ile TKP’yi oluşturan isimlerin ciddi bir bölümü 1993’te kurulan Sosyalist İktidar Partisi’nde birlikeydi. 2001’de birlikte TKP’yi kurdular ama 2014’te yolları ayrıldı.

Sürece kim karşı, kim yanında?

Erkan Baş ve TİP’in Öcalan’ın çağrısına ne cevap vereceğini bilmiyoruz, fakat parti TBMM’deki komisyon için İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ı görevlendirdi. Diğer bir deyişle sürece karşı olmadıkları ortada.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“Cumhuriyetçi aydınlar”ın bildirisindeyse açıkça sürece karşı çıkılmıyor ama yanında da durulmuyor. Bununla birlikte, bildirininin kısa metninde, süreç boyunca spekülasyonu yapılan “sınırların değişmesi”, “Lozan’ın sorgulanması”, “yeni Osmanlıcılık”, “ümmetçilik” gibi kavramların karşısında pozisyon alınmasından imzacıların süreç hakkında çok da pozitif bir bakışa sahip olmadıkları sonucuna varabiliriz.

İlginç olan Öcalan’ın da imzacılar gibi “cumhuriyet”, “barış”, “kardeşlik”, “eşitlik” gibi kavramları bu süreç boyunca öne çıkartması. PKK lideri bunlara ek olarak her vesileyle “demokrasi”ye de vurgu yapıyor ki imza metninde bu kavramı göremiyoruz.

Kürt sorununun dönüştürdüğü sol hareket

Yazının başlığına dönecek olursak: Türk solunun bu yeni süreçte, her zaman olduğu gibi paramparça olduğunu, ama “süreç yanlısı” ve “süreç karşıtı” kanatların zaman geçtikçe daha da netleşip birbirleriyle amansız bir mücadeleye gireceğini söyleyebiliriz.

Ama ortada çok ciddi bir soru(n) var? Türkiye’de sol/sosyalist bir hareketten söz edebilir miyiz? Böyle bir hareket varsa bunun ülkenin kaderinde değil belirleyici, etkileyici olabildiğini söyleyebilir miyiz?

1970’li yıllara damgasını vurmuş olan sol/sosyalist hareket bugün iyice etkisizleşmişse bunun önde gelen nedenlerinden biri 1980’lerden itibaren ülkenin gündemini belirleyen Kürt sorununa ve Kürt siyasi hareketine bakıştaki sorunlar ve yetersizliklerdir.

Hâlâ “Kürt” diyemeyen bir hareketin ülkeye “barış ve kardeşlik” getirmesi ya da gelmesine katkıda bulunması mümkün olabilir mi?