Yener Orkunoğlu bu yazısında CHP’nin karşılaştığı baskılar, toplumsal kutuplaşma, popülist liderlerin yükselişi ve rejimin siyasal stratejilerini detaylarıyla ele alıyor.
Çağımızda dünya genelinde, özellikle liberal kapitalizmin egemen olduğu ülkelerde, siyasetin bir çürüme ve yüzeyselleşme yaşadığı yaygın kabul görüyor. Siyasal alanda çürüme ve yüzeyselleşmenin birçok nedeni var.
Siyasal çürüme, toplumsal çürümeden ayrı tutulamaz. Özellikle 80’li yıllardan sonra liberal ekonomik politikaları uygulamak için, Türkiye gibi ülkelerde TV dizileri aracılığıyla toplumu uyutma, uyuşturma ve çürütme çabaları yoğunlaştırıldı. Öte yandan köhnemiş düşünceleriyle modern toplumu yönetmek isteyen siyasal İslamcıların, toplum üzerindeki ideolojik etkileri de toplumsal ve ahlaki çürümenin önemli bir nedenidir.
Öteki dünyayı temel alan bir teolojik görüşün, bu dünyadaki ahlak anlayışı konusunda söyleyeceği bir şey yoktur. Saray rejimi, toplumsal çaresizlik, siyasi umutsuzluk yayarak toplumsal özneleri olumsuz bir biçimde etkilemektedir. Ayrıca dinin genel olarak seküler ahlakla çeliştiği görüşü, birçok filozof tarafından ileri sürülmüştür. Altı yaşındaki kızlarla cinsel ilişkiyi kabul eden bir din ahlakını, modern insanın ahlak anlayışı asla kabul etmez.
Fakat bu yazımda toplumsal çürümeyi değil, siyasal çürüme konusunu ele alıp, siyasal çürümenin üç nedenine kısaca değineceğim.
Siyasal çürümenin üç nedeni
Birinci neden; ekonomik eşitsizliklerin, sosyal adaletsizliğin artması ve adalet duygusunun zayıflamasıdır. Yolsuzluklar ve liyakatsizlik had safhaya ulaşmış durumda. Toplumun geniş kesimleri, mevcut sistemin kendilerine fayda sağlamadığı hissine kapılarak, geleneksel siyasi partilere ve devlet kurumlarına olan güvenlerini yitiriyor. Ancak yaşanan sorunlara gerçek cevap üretmekte aciz olan devletler, suni çözümler öneren popülist liderlerin yükselişine zemin hazırlıyor.
Bu durum, karmaşık toplumsal sorunlara basit çözümler sunan, popülist ve duygusal söylemlerin ön plana çıkmasıyla kendini gösteriyor. Gerçek çözümler yerine, yüzeysel ve milliyetçi çözümler öneren, “Biz” ve “Onlar” ayrımına dayanan popülist liderlerin yükselişini görmek için ABD ve Avrupa’ya bakmak yeter. Popülist liderler sorunların kökenlerine inmeyip, kolayca manipüle edilebilen duygu ve korkuları kullanarak destek topluyorlar.
Siyasal alanda yaşanan çürümenin ikinci nedeni; siyasetin kendisinin bir gösteriye dönüşmüş olmasıdır. Siyasetçiler, söylemlerini ve eylemlerini, kamuoyunun dikkatini çekmek ve medyada yer bulmak üzerine kuruyorlar. Böylesi bir yaklaşım ise uzun vadeli politikalar geliştirmek yerine, kısa vadeli ve anlık tepkilerle hareket etmelerine neden oluyor.
Oysa siyasetin amacı, geleceği kurmak için yaratıcı fikirler ve somut projeler ileri sürerek toplumsal özneleri harekete geçirmektir. Fakat bunları yapmak yerine, esas olarak siyaset, kişisel saldırılar, skandallar ve sloganlar etrafında dönüyor. Bu yüzeyselleşme, siyasetin sorunları çözme yeteneğini zayıflatırken, toplumu siyasetten daha da uzaklaştırıyor.
Siyasette yaşanan çürümenin ve yüzeyselleşmenin üçüncü nedeni konusunda şunu söylemek mümkün: Bir yanda, ana akım medya siyasetin hizmetkârı ve gönüllü kölesi haline geldi; diğer yanda ise dijital medyanın (sosyal medya kavramı bence doğru değil) yarattığı hızlı bilgi akışı, derinlemesine analiz ve eleştirel düşünceyi zorlaştırdı. Dijital platformlar, insanların sadece kendi düşüncelerini destekleyen içeriklere maruz kalmasına yol açıyor ve insanların farklı bakış açılarına kapalı hale gelmesine neden oluyor.
Siyasal İslam ve çürüme
Siyasetin çürümesi konusunda bu genel belirlenimlere ek olarak, siyasal İslam’ın kokmuş sosu Türkiye’de siyaseti daha da kokuşmuş hale getirdi.
Saray rejiminin yol açtığı toplumsal ve siyasal çürüme gerçekten çok kapsamlıdır. Bu çürüme olgularını başlıklar halinde sıralayacak olursak;
- Yasama, Yargı ve Yürütme’nin tek elde toplanması
- Meclisin göstermelik hale getirilmesi ve hiçleştirilmesi
- Devlet kurumlarının zayıflaması
- Hukukun çökertilmesi
- Eğitimin ve üniversitelerin çöle çevrilmesi
- İfade ve basın özgürlüğünün kısıtlanması
- Toplumsal kutuplaşma
Bu olgular konusunda geniş bilgi vermem gerekmiyor; hem alternatif basında hem de dijital medyada bunları izlemek mümkündür. Ayrıca Türkiye halkı da çürümenin farkında ve siyasal İslam’ın etkisiyle dinin getirmiş olduğu kaderci anlayışın yaygınlaşması da çürümeyi hızlandırmıştır.
Otoriter pazarlık
“Otoriter Pazarlık” kavramı, son 15 yılda ortaya çıkan ve siyaset teorisinde kullanılan bir kavramdır. Bu kavramı dünyada ilk kullananlar, Steven Levitsky ve Lucan Way gibi siyaset teorisyenleridir. Bu teorisyenler, “Otoriter Pazarlık” kavramını, otoriter rejimlerin demokratik görünme çabalarına giriştiklerini belirtmek için kullanıyorlar.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Türkiye’de de bu kavramı kullanarak analiz yapanlar vardır. Analiz yapanlardan biri Işık Üniversitesi öğretim üyesi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Seda Demiralp’tir. Diğer bir akademisyen ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Özlem Kaygusuz’dur; kendisinin Birikim dergisinde “Rejimin Otoriter Pazarlıkları ve Kürt Meselesi” başlıklı ilginç bir makalesi yayımlanmıştır.
Otoriter pazarlık, otoriter rejimlerin iç ve dış politikadaki stratejik davranışlarını açıklamak için kullanılır. Bu teori, otoriter liderlerin iktidarlarını sürdürmek için farklı gruplarla (seçkinler, halk, dış aktörler) nasıl pazarlık yaptığını ve bu süreçte hangi taktiklerin kullanıldığını analiz eder.
Bu teoriye göre, otoriter rejimlerin iki amacı vardır: Birinci amaç; iktidarın sürdürülmesi, ikinci amaç ise birinci amaçtan türeyen bakış açısıdır. İktidarın sürdürülebilmesi için ya muhalefetin kontrol altında tutulması gerekir, ya da kontrol altında tutulamıyorsa muhalefetin yok edilmesi gerekir.
Otoriter pazarlık ve iktidarı sürdürme araçları
Otoriter rejimler, iktidarlarını sürdürebilmeleri için üç tür pazarlığa girişirler:
- İç pazarlık: Ordu, bürokrasi, iş dünyası ve medya gibi ülke içindeki aktörlerle yapılan pazarlıktır. Burada söz konusu olan, yandaş olanlara kaynak (rant) aktarımı veya devlet ya da medya kurumlarına imtiyazlı yerlere getirilmeleridir.
- Dış pazarlık: Uluslararası aktörlerle (ABD, AB, Rusya, Çin gibi) olan ilişkilerde belirli pazarlıklara girişilir.
- Halk ile pazarlık: Halk ile yapılan pazarlığın amacı, maddi yardımlar, popülist politikalar ve din sömürüsü aracılığıyla rıza üretmeye çalışarak toplumsal destek elde etmektir. Maddi yardım yapamama durumunda, koşullara göre ya popülizm veya dini ve milliyetçiliği siyasal araç olarak kullanma veyahut korku ve baskı siyaseti devreye girer.
Muhalefeti yok etme çabası
Saray rejiminin rıza üretebildiği yıllar geride kaldı. Toplumsal sorunlar, özellikle ekonomik kriz, yüksek enflasyon, yoksulluğun artması, CHP’li belediyelere yapılan baskılar gibi nedenlerden dolayı toplumda memnuniyetsizlik her geçen gün daha da artmaktadır. Toplumsal huzursuzluk, CHP’ye belirli bir ivme kazandırdığı için, muhalefeti denetleyemeyen Saray rejimi, yargı sopasıyla CHP’yi yok etmeye çalışıyor; yok edemiyorsa, etkisiz hale getirmeye çalışıyor.
Önümüzde süreci, baskılar karşısında CHP’nin izleyeceği politikalar belirleyecek. CHP tarihi bir sınavdan geçiyor. Ya cesur ve akıllı hamlelerle Saray’ın girişimlerini boşa çıkaracak ve Saray rejimine son verecektir ya da daha akılsız ve ürkek politikalarıyla Saray otoritesinin devam etmesini sağlayacaktır. Gerçi tarih, otoriter pazarlık rejimlerinin çöküş nedenleri konusunda örneklerle doludur. Çoğu zaman ekonomik kriz toplumsal tepkilere yol açabiliyor. Ancak Türkiye gibi kaderci bir toplumda bu olasılık küçük görünüyor.
Çöküşü mümkün kılan diğer bir olanak ve olasılık, seçkinler arası çatışmadır. Bu çatışma, otoriter rejimlerin devrilmesini sağlamıştır. Türk-Kürt ittifakını engelleyebilecek olan Saray rejiminin ipini çekmek, Devlet Bahçeli’nin elindedir mesela. Fakat CHP’nin bu olasılığa güvenerek politika yapması doğru bir tutum olmaz ve zaten CHP de bunu yapmaz. Öte yandan, MHP geleneği ve kötü anket sonuçları Devlet Bahçeli’nin tutumunda bir değişikliğe yol açabilir ve Devlet Bahçeli geri adım atabilir.
CHP, kendi partisi içinde yer alan ve Erdoğan’a hizmet eden kişiler nedeniyle asıl hedefinden saptırılıyor ve yargı sopasına karşı durmak zorunda kalıyor. Yükselme ivmesi yakalayan CHP’yi etkisizleştirmek için Saray Rejimi, siyasi aklını yitiren bazı çürük CHP’leri kullanıyor. Bu durumu aşmak zorunda olan bir CHP ile karşı karşıyayız. Yargı içinde de siyasal savaşıma tanık olacağız.
CHP, 100 yıllık cumhuriyetin, özellikle Kürt sorunu konusundaki yanlışlarını ve eksikliklerini dile getirmeden, Kürtleri kazanamaz görünüyor. Bu yüzden CHP, aynı anda birçok görevin üstesinden gelmeden rüştünü ispatlayamaz. Bu nedenle, CHP engelleri aşmak için başka türlü araçlar ve yöntemlerle çevresini genişletmek zorundadır.
Sonuç olarak asıl mesele şudur: CHP, tarihinde hiç yapmadığı bir şeyi yapmaya cesaret edebilecek midir? Örneğin, işçileri, esnafı, gençleri, kadınları, memurları, emeklileri, toplumun tüm kesimlerini genel greve çağıracak mıdır? Zira özel tarihsel koşullar, özel yöntemleri gerektirir. Hukuku hiçe sayan bir sistemde yalnızca hukuksal araçlarla savaşmak, baştan yenilgiyi kabul etmek demektir. Bazı dönemler ilerlemek için daha cesur hamlelerin yapılmasını gerektirir. Tarih, böylesi cesur hamlelere girişmekten çekinen partilerin yenilgi deneyleriyle doludur.