Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Roj Girasun yazdı: Korkutmadan zafer müjdelemek mümkün mü?

Ankara-Ahlatlıbel’de geçtiğimiz hafta Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde toplanan altı muhalefet partisi genel başkanı uzun süren toplantının ardından kamuoyuna duyurmak üzere bir metin paylaştı. Basınla paylaşılan bu metinde AB normlarına dönüş başta olmak üzere birçok ilkesel noktada ortaklaşıldığına vurgu yapıldı. Bu bildirinin en somut çıktısı şüphesiz üzerinde çok uzun zamandır konuşulan güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüştü. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş epey zamandır önümüzdeki dönemde muhalefetin bir araya gelişinin olmazsa olmazı olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki liderlerin bir araya gelmesinin çok öncesinde partilerin genel başkan yardımcılarından oluşan hukukçu kurmaylar defalarca kez bir araya gelerek güçlendirilmiş parlamenter sistemin içeriği konusunda konsensüs sağlamaya çalıştı.

Parlamenter sisteme geri dönüş tartışmalarının muhalefet blokunun bir araya gelişinin temel direği olması haliyle bir geçiş süreci üzerinden konuşulmayı uygun hale getiriyor. Bu uzlaşı beraberinde aday tartışmasını yeniden alevlendiriyor. Ortak aday tartışmasını bugün kağıt üstünde kazanması en muhtemel görünen aday üzerinden konuşmak elbette önceliklendirilebilir. Bununla beraber, ilkeler üzerindeki uzlaşıyla mümkün olacak ortak adayın kim olacağı sorusuna verilecek cevap bu protokolün garantörü olarak görülecektir. Yukarıda bahsettiğimiz Ahlatlıbel buluşmasında üzerinde uzlaşıya varılan metin kamuoyu yoklamalarında isimleri sıklıkla öne çıkan belediye başkanlarından ziyade başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere başka adayların isimlerinin gündeme gelmesine sebebiyet veriyor ve seçim yaklaştıkça bu isimler üzerinden konuşmanın önünü daha çok açıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çatı adaylığı, 2018’de Muharrem İnce’nin CHP adayı olarak ilan edilmesinin öncesi ve sonrasında aday olmaması sebebiyle hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hem de parti içerisindeki muhalif kanadın zayıf lider olduğu olduğu yönündeki eleştirilerine maruz kalmıştı. O dönem ‘’kendin aday olsana’’ gibi restlere karşılık vermekten uzak görünen Kılıçdaroğlu’nun ilk kez geçtiğimiz yıl bütçe görüşmelerinde ‘’nereden biliyorsunuz aday olmayacağımı?’’ şeklinde verdiği yüksek tondaki cevap kendi adaylığı etrafında tartışmaların dönmesine de daha büyük alan açtı. Elbette ki bu sözlerin anlamı büyük olsa da Kılıçdaroğlu’nun adaylığı tartışmasını bugün anlamlı ve olanaklı kılan olayların başında Kılıçdaroğlu’nun iddiasından ziyade önümüzdeki dönemde muhalefet bileşenlerinin Türkiye’nin önüne koyduğu yol haritası geliyor. Muhalefetin her bileşeninin Türkiye’nin bir geçiş sürecine ihtiyaç duyduğuna dair yaptığı vurgu ve ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde kazanılacak zaferi geçiş süreci sonrası kendi partilerine tahvil etme isteği görünüyor.

Bununla beraber 2019 yerel seçimleri sırasında İstanbul ve Ankara seçimlerini kazanarak AK Parti’nin bu kentlerdeki 25 yıllık iktidarını alaşağı eden Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi iki ismin artık fenomen hale gelişleri haklı olarak bu isimlerin adaylığını da sıklıkla gündeme getiriyor. İmamoğlu ve Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a karşı olası adaylıklarının sorulduğu anketlerde Erdoğan’ın önünde seyrediyor olmaları da bu ihtimali ilk etapta güçlendiriyor. Bahse konu isimlerin görünürdeki bu şanslarının yanında dezavantajlarıysa siyaset kulislerinde konuşuluyor olsa da henüz kamuoyu nezdinde yeterince tartışılıyor değil. Yavaş ve İmamoğlu’nun adaylığı durumunda bu isimlerin uzun erimli siyasal perspektiflerinin muhalefetin Türkiye’de önümüzdeki dönem parlamenter sisteme dönüşü vaad eden geçiş süreci için güven vermiyor oluşu seçmen nezdindeki hissiyatın ötesinde Ahlatlıbel’de yuvarlak masa etrafında toplanan oyun kurucu muhalif siyasal liderlerin bu isimlere soğuk bakmasına sebebiyet verebilir. Yine bugün önemli oranda CHP ve İYİP’li seçmenler içerisinde cazip görünen İmamoğlu ve Yavaş isimlerinin seçim dönemi yaklaştıkça ve adaylıkların daha ciddi şekilde ele alındığı bir denklemde belediyelerdeki meclis çoğunluğunun Cumhur İttifakı’nda olması sebebiyle uzun zaman sonra buradaki yerel iktidarları kendi eliyle AK Parti’ye teslim etmenin yaratacağı tepkileri nasıl savunacağı da muamma görünüyor. Bunun öngörülemeyen travmatik sonuçları başta CHP olmak üzere muhalefet için orta vadede daha büyük yıkımlara sebebiyet verebilir. 

Çok uzun zamandır kendi isminin ardından kalabalıkları sürüklemek, kendi tabanını ateşlemek yerine farklı kesimlerle çatışmaları minimize etmek ve muhalefet bloku bir araya getirmek üzerine siyaset yürüten Kılıçdaroğlu, bir süredir moderatör lider vasfını kanıksamış görünüyor. Türkiye’de önümüzdeki dönemde ortak bir restorasyon süreci yürütmeyi hedefleyen muhalefetin tüm aktörleri de güçlü liderlik yerine uzun bir süredir sonuç aldığı görünen Kılıçdaroğlu’nun moderatörlüğünde bir ortak adaylık formülü geliştirebilir.

Türkiye’de olası bir iktidar değişikliği olsa dahi, muhalefet bileşenlerinin ülkeyi beraber yönetme becerisinin yetersiz kalacağı düşüncesiyle beraber büyük bir değişimin restorasyondan ziyade rövanşizm getireceği endişesi Kılıçdaroğlu’nun ortak aday gösterildiği bir heyet formülüyle ortadan kaldırılabilir. Lakin kazanımlarını kaybedeceği endişesindeki muhafazakârlarla, her şeyin yerli yerinde duracağına dair kaygıları olan Kürtler’in içine sinecek aday olma hüviyetini taşımakta çok sıkıntı taşımayacak olan Kılıçdaroğlu’nun bugünden en büyük dezavantajıysa zafer müjdelemekte yetersiz kalması görülüyor. Ortak adaylığın bir heyet üzerinden konuşulduğu formül Tayyip Erdoğan’ın rakibinin isminin konuşulduğu bir döngüden çıkarılıp heyetin ve ilkelerin konuşulduğu bir kampanyaya dönüşürse bu handikap da kısa zaman içerisinde yerini umuda bırakabilir. Bugünden bakıldığından ismi geçen diğer adaylara oranla daha az şanslı görünüyor olsa da yukarıda sayılan sebeplerin bir araya gelen farklı siyasi partilerin genel başkanları tarafından kendi tabanlarına da güçlü şekilde “dostça” aktarılması durumunda Kılıçdaroğlu isminin zafer getirecek sonuç üretmesi sürpriz olmayacaktır. Günün sonunda Kılıçdaroğlu’nun ‘’dostlarımızla kazanacağız’’ sloganın en pratik ve görünür yolu buradan geçiyor. Tabii Türkiye’de muhtemelen en az sayıda seçmeni korkutacak Adalet Yürüyüşü’nden bugüne yol kat eden moderatör adaylık kurgusunun zafer müjdelemeyi yakın zaman içerisinde aynı oranda başarması gerekecek.

NOT: Ortak heyet formülü üzerine Alphan Telek’in Politikyol’a yazdığı yazı ve Kılıçdaroğlu’nun moderatör liderliğinin seçimlere olası etkileri üzerine daha evvel Karar gazetesine yazmış olduğum yazıların linkleri aşağıdadır.

Adalet Yürüyüşü sonrası CHP

Ortak aday, kurucu heyet

Roj Girasun’un önceki yazıları:

Harika 90’lar”dan bir gazete manşeti – 2025’te Kürt nüfusu yüzde 50 olacak…

İfade hürriyeti – Uzak diyarların henüz ithal edilmemiş tropikal meyvesi

 İsyandan Bilderberg’e Selahattin Beyazıt’ın vefatının hatırlattıkları…

Köylülerin eli bu kez CHP’ye gider mi?

“İzmir Kürdistan değil”

Ahmet Resai Bey’den Ekrem Bey’e

Kolluk güçlerinin siyasallaşması bu kadar mı normal?

Vaktiyle bir Atsız varmış

Yine de miting deyip geçmemek gerek…

Yine mi Abdullah Gül?

Türkiye’nin stratejik konumu o kadar önemli mi?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.