Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Roj Girasun yazdı: Vaktiyle bir Atsız varmış

1944 senesinin 3 Mayıs günü Ankara Adliyesi’nin önü hıncahınç doluydu. Çoğunluğu öğrencilerden oluşan genç bir topluluk adliyenin önünde sloganlar atıyordu. Dönemin ruhuna uygun bir şekilde antikomünist sloganlardı bunlar. Adliyenin içinde ise Nihal Atsız vardı. Nisan ayında yapılan ilk mahkeme Nihal Atsız’a desteğe gelen gençlerin taşkınlığı nedeniyle 3 Mayıs’a ertelenmişti. 3 Mayıs’ta ise genç kalabalık bu sefer adliyenin önünde Atsız’ı yalnız bırakmıyordu. Peki Nihal Atsız neden yargılanıyordu?

Atsız, yargılandığı tarihten yaklaşık bir sene kadar önce 1943’te, dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’na Orkun dergisi üzerinden bir açık mektup yazmıştı. Atsız, mektubunun sonunda isimler veriyor ve bu isimlerin komünist olduğu gerekçesiyle devlet görevlerinden atılmalarını talep ediyordu. Tabii mektubun satır aralarında hakaretamiz ifadeler de vardı. Dönemin moda tabiriyle Atsız, insanları jurnalliyordu. Jurnallediği isimlerden bir tanesi ise eski yakın arkadaşı Sabahattin Ali’ydi.

“Bugün Maarif Vekâletine bağlı Dil Kurumu azasından ve Ankara’daki Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden bir Sabahattin Ali vardır. Hemen hemen bütün kendisini tanıyanların komünistliğini bildiği Sabahattin Ali 1931 yıllarında Konya’da 14 ay hapse mahkûm edilmişti. Sebebi de başta o zamanki Reisicumhur Atatürk olduğu hâlde bütün devlet erkânını ve rejimi tehzil eden manzum bir hezeyanname yazmasıydı. Bazı mısralarını bugünkü bazı mebusların da bildiği bu hezeyannamenin tamamını Konya’daki adliye arşivinden bulup çıkarmak kabildir.”

Sabahattin Ali ve Nihal Atsız’ın yolları yukardaki satırlar yazılmadan çok önce, Ali’nin Atsız’ın ırkçı fikirlerinden rahatsızlık duyup sola meyletmesi nedeniyle ayrılmıştı. Hatta Ali’nin 1940 senesinde kaleme aldığı İçimizdeki Şeytan romanında “kötü” Nihat karakterinin Atsız’ı temsil ettiği söylenir. Kaldı ki, Nihal Atsız o karakteri üstüne almış ve Sabahattin Ali’nin romanı hakkında “İçimizdeki Şeytanlar” adlı bir yazı kaleme almıştı. Yazısının sonunda açık tehdit cümleleri kaleme alıyordu Atsız: “Haddini bilmezsen durumun bir hastanın durumu olmaktan çıkar. O zaman da bizimle her şekilde çarpışmayı göze almalısın. Biz Türkçülerle siz komünistlerin, fikir sahasında anlaşmamıza imkân olmadığı için, toplu bir halde, yumruklarımızın hakkını vererek çarpışmamız pek hoş olurdu. Çünkü fikirlerin halledemediği davaları kan halleder.”

Sabahattin Ali çareyi kendisini jurnalleyen Atsız’a hakaret davası açmakta bulacaktı. 3 Mayıs 1944 günü Ankara Adliyesi’nde Nihal Atsız bu yüzden hâkim karşısındaydı. Üzerinden yıllar geçtikten sonra sembolik bir anlam yüklenerek 70’lerin MHP’si tarafından Türkçülük günü ilan edilen 3 Mayıs davası aslında Atsız’ın insanları jurnallemesinden ve onlara hakaret etmesinden dolayı açılmıştı. Bu insanların arasında Sabahattin Ali’nin haricinde Ahmed Cevad Emre, Sadrettin Celal Antel, Pertev Naili Boratav ve Hasan Âli Yücel gibi isimler bulunuyordu.

Nihal Atsız ve destekçileri CHP hükümeti tarafından yargılanacaklarını şüphesiz beklemiyorlardı. 1942 senesinde Başbakan Saracoğlu TBMM’de şu sözleri söylüyordu: “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız.” Dönemin CHP hükümeti yükselen Nazizm’le beraber Türkçü bir hal-i tavır takınıyordu. Atsız ve destekçilerini daha da kamçılıyordu bu durum. Nazi Almanya’sının 1943’te Sovyetlere karşı gerçekleştirdiği son taarruz olan Kursk savaşında yenilmesiyle durum değişmeye başladı. Naziler açık bir şekilde yenilgiye doğru gidiyordu. İnönü ve kurmayları bunu fark ettiği anda hızlıca Nazi sempatizanı Türkçülere karşı cephe almaya başladı. Dönemin iktidarı için Nazi sempatisi stratejikti ve kendisine sorun çıkaracağını anladığı anda hızlıca ona cephe aldı. Sabahattin Ali’nin açtığı hakaret davası dönemin hükümetinin Atsız’ı yargılaması için bulunmaz bir fırsattı.

Dönemin iktidarı için Nazilerle iyi ilişki kurmak stratejikti. Atsız için ise Hitler Almanyası’nın açtığı yol ilham kaynağıydı.  Nazilerin Avrupa’yı yakıp yıktığı ve toplama kamplarına göndermek üzere ev ev Yahudi aradığı bu karanlık dönemde Atsız gururla Hitler ve Nazizm’i savunuyordu. Kendi fikirlerinin çoğu da Nazizm’den besleniyordu. Atsız çıkardığı Bozkurt dergisini “Her Şeyin Üstünde Türk Irkı” başlığıyla çıkarıyordu. Bu başlık açık bir şekilde Nazilerin “Über Alles Deutschland” sloganın çevirisiydi. Atsız bu “düşünce” dergisinde çoğunlukla farklı topluluklara nefret söylemleri içeren yazılar yazıyordu. Naziler, Yahudileri toplama kamlarında gaz odalarına gönderirken Atsız şu satırları kaleme alıyordu: “Asırlardan beri kılıç sallamış ve ömrünü er meydanında geçirmiş Türk milletinin bir çocuğu ile asırlardan beri sahtekârlık ve dolandırıcılıkla yaşamış Yahudi milletinin bir çocuğu nasıl müsavi (eşit) olabilir? Aynı günde doğan bir Türk çocuğu ile bir Yahudi çocuğunu aynı terbiye müessesine alıp ikisine de yalnız Esperanto dili öğretseler ve aynı şartlar altında aynı terbiyeyi verseler bile muhakkak ki Türk çocuğu yine yiğit, Yahudi yine korkak olacaktır. Türk çocuğu yine doğru, sahtekâr yine sahtekâr yetişecektir.”

Atsız’ın öfkesi sadece Yahudilere değildi. Ona göre Türk soyundan gelmeyen her topluluk bir nefret unsuruydu. Bir Türk’ün kati suretle başka bir ırktan kimseyle yan yana gelmemesi gerekiyordu: “İki ayrı ırktan ana-babadan doğan çocukların yüzde 75’inin anormal, sağır, dilsiz, sakat, vereme müstait, fahişe, mef’ul, alkolik, eroinman, kleptoman, saralı ve deli doğduklarını veya olduklarını ilim kati surette tespit ettiğine göre, Türk milletinin böyle anormallerle çürümesini istemiyoruz.”

Nihal Atsız’ın oğluna yazdığı vasiyet mektubu ise zaten kendisinin bütün düşünce dünyasını özetliyordu: “Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler, yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkesler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır.”

Nihal Atsız’ın nefret ve ayrımcılıkla dolu, insanlığın evrensel değerlerini hiçe sayan düşünceleri Türkiye toplumunda hiçbir zaman büyük bir karşılık bulmadı. Atsız ve düşünceleri çoğunlukla marjinal ve dar bir topluluk içerisinde kaldı. MHP, kendisinin en marjinal olduğu ve toplumu terörize ettiği 70’li yıllarda bile Nihal Atsız’ı ve düşüncelerini partiden uzak tuttu. Türkeş, 1965 senesinde MHP’nin öncülü olan CKMP’ye girerek beş yıllık zaman diliminde partiyi adım adım günümüzün MHP’sine dönüştürmüştü. Partinin adının CKMP’den MHP’ye dönüştürüldüğü 1969’daki Adana Kongresi MHP tarihinde bir dönem noktası olmuştu. Kongrede Turancılarla ülkücüler karşı karşıya gelmişti. Gerginlik ve yumruklu kavgalarla geçen kongrenin sonunda Türkeş’in arzu ettiği program kazanmıştı. Atsız’ın fikri önderliğindeki İslam karşıtı söylemleri ve soya dayalı siyaset istekleriyle kendilerini belli eden Türkiye Milliyetçi Birliği Derneği Adana Kongresi’nde yenilmişti. Türkeş, onlara karşı şu önemli açıklamayı yaptı kongre kürsüsünde: “Arkadaşlar, sırası gelmişken çok ehemmiyetli saydığım bir hususu işaret edeceğim, pek az olmakla birlikte, bazı kimselerin milliyetçilikle İslamiyet’i çatıştırmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Böyle bir tutum yanlıştır. Abestir, cahilliktir. Şuurlu bir şekilde yapılıyorsa ihanettir, nifaktır. Mücadele farklı, hatta birbirine düşman mefkûreler arasında olur. Hâlbuki Türklükle İslamiyet, bin yıldan beri aynı mukaddes potada kaynaşmış, etle tırnak misali ayrılması imkânsız bir hâle gelmiştir.”

Bu kongrenin ardından Atsız ve destekçileri 70’lerin ortalarına kadar adım adım partiden tasfiye edildi. Türkeş, MHP’yi Anadolu’daki muhafazakâr seçmenle buluşturacak olan söylemin İslami bir tondan geçtiğini düşünüyordu. Bu nedenle Atsız’ın düşünceleri hiçbir zaman popüler olamadı MHP tabanında.

21. yüzyılın Türkiye’sinde, MHP ile arasına mesafe koymak isteyen ve merkeze seslenen bir siyaset dili arayan İYİ Parti ırkçı, ayrımcı ve nefret dili kullanan Nihal Atsız’ı yeniden popüler hale getirmeye çalışıyor. MHP’nin özel günlerde ismini anmakla yetindiği Atsız, yenilikçi bir dil tutturmaya çalışan İYİ Parti tarafından daha fazla öne çıkarılıyor. Belki bu MHP ile milliyetçilik müktesebatı için yarışa giren İYİ Parti adına bir anlam ifade ediyor olabilir. Peki, Nihal Atsız Parkı açmak bir CHP’li belediye için ne ifade eder? (İBB tarafından 2020 yılında Maltepe’de bir parka Nihal Atsız adı verildi. İYİ Parti’nin verdiği önerge 25 CHP’li Meclis üyesinin verdiği ret oyuna rağmen oyçokluğuyla kabul edildi. İmamoğlu, parka Nihal Atsız ismi verilmesine destek verdi.) CHP tarafından Türkiye’nin birkaç ilinde açılmış Sabahattin Ali Parkı var. Sabahattin Ali’yi jurnalleyen, ona hakaret eden, Ali’nin faile meçhul kurban gitmesinin ardından bile kırıcı sözler söyleyen Nihal Atsız adına nasıl park açılabilir? Halbuki toplumda karşılığı olmayan ve tersine CHP tarafından mahkûm edilmesi gereken bir düşüncenin faili Atsız yine CHP tarafından meşru bir zemine oturtulmaya çalışılıyor.

CHP yöneticileri birçok kere toplumu ve iktidarı tarikatlar konusunda uyarıyor. Tarikatların gizli ajandaları konusunda açıklama üstüne açıklama yapılıyor. Ancak ırkçı kurumlar konusunda aynı hassasiyet gösterilmiyor. Önümüzdeki dönem tüm Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de yükselişe geçmekte olan ırkçı ve nefret siyasetine karşı muhalefetin her zamankinden daha dikkatli olması gerekiyor. Bu konuda en büyük sorumluluk da Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye düşüyor.

Roj Girasun’un önceki yazıları:

Yine de miting deyip geçmemek gerek…

Yine mi Abdullah Gül?

Türkiye’nin stratejik konumu o kadar önemli mi?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.