Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: Konut sorunu – “Rüya görmek için bile bir yerlerde uyumalısınız”

İnşa etmekle ve hatta bilfiil inşaat sektörünün büyümesiyle siyasi gücünü özdeşleştiren bir iktidar döneminde konut fiyatları sıradışı bir şekilde artışa geçmiş durumda. Aslında buna artış değil İngilizce’deki karşılığıyla yani skyrocket (aşırı yükseliş) olarak seslenmek gerekiyor.

Türkiye ekonomisinin içinde yer aldığı enflasyon dalgalanması ve aynı zamanda enerji fiyatlarının artışı, savaşın ve küresel belirsizliklerin neden olduğu hammadde krizi, siyasal krizlerin tetiklediği TL’nin değersizleşmesi eğilimi, hepsi ama hepsi konut fiyatlarının yükselmesinde önemli faktörler.

Ancak girişte de belirttiğim gibi inşa etmekle ve yapmakla bu kadar övünen bir iktidar döneminde memleketin orta sınıfı olarak değerlendirilebilecek toplum kesimlerinin bırakın ev almayı bunu planlamaktan dahi imtina ettiği, ötelediği bir zaman diliminden geçiyoruz.

İktidar küresel faktörleri bahane gösteriyor ama sağlam ve istikrarlı bir siyasal yönetimde ekonomi, küresel faktörlerden bu denli etkilenmezdi. Şunu da kabul etmek lazım: Böylesi bir artışta ve yaşananlarda elbette AKP başat faktördür. Ama bu yaşanılan sorunlar geçmiş on yıllarda farklı iktidar ya da koalisyon dönemlerinde de cereyan etmişti. Bunun en sıkışık olduğu zamanlarda ise iktidar değişimleri meydana geldi.

Bilindiği gibi Türkiye’de iktidar değişimlerinin bazısında askeri darbeler etkili olmuştur. Ancak çoğunlukla askeri elitlerin stratejilerine ve Türkiye siyasetindeki yerine odaklanılırken o dönemlerin toplumsal konsensusuna ve ne ifade ettiğine pek bakılmamıştır. Bakıldıysa da hakim bir yaklaşım olduğunu söyleyemeyiz.

Söz gelimi 1950’lerin ve 1960’ların Türkiye’sinde devlet ve dönemin iktidarları köyden kente göç edenlere ve kentte iş arayan milyonlarca insana zımni bir toplumsal sözleşme etrafında kentte oluşan devasa ranttan pay dağıtmıştır. Gecekondulara ve enformel sektöre göz yumularak. Tahmin ediyorum ki Türkiye siyasi ve ekonomik sistemi kayıtdışı sektörün konuttan tutun sokak arasındaki satıcılarına kadar bir modele izin vermiş ve insanların toplumsal basamak atlamasına izin vermiştir. Bu konsensus 1970’lerde yıkılmaya yüz tutmuş ve çeşitli dalgalanmalar neticesinde 1980 darbesi gelmiştir.

Özal’lı yıllarda ise serbest piyasa anlayışının getirdiği yeni bir kent rantı dağıtım mekanizması devreye girmiş ve gecekondulardan farklı yeni bir kent konut ve rant dağıtım mekanizması devreye alınmıştır.

AKP döneminde bu model devlet koruması ve himayesi altında olan etkin ve sistematik bir politikaya dönüştürülerek kent ve konut rantının alanı genişletilmiştir. Türkiye’de büyüme rekorları kırılırken inşaat büyümenin dinamosu olmuş ve o dinamo iktidarın övünmesine mazhar olacak şekilde yepyeni bir toplumsal sözleşme yaratmıştı. Boşuna değil iktidardakilerin “Biz geldikten sonra her evde en az bir araba oldu ya da konut sahibi olabildiniz” demesi, 2016’lara kadar uzanan ekonomi modelini işaret etmesi.

Konut, araba, beyaz eşya bunlar objektif ve ölçülebilir refah indikatörleridir. Kredi ve borçlanmayla da olsa AKP döneminde böylesi bir yükseliş ve aynı zamanda refah kazanımı söz konusu oldu. Kısa erimde önemli sonuçları olan bu konsensus, büyük bir rant ağı yarattı. Herkesin rantın bir köşesinden tutarak –ama merkezinde iktidar kararları söz konusuydu– zenginleştiği bu ağ bir anlamda 90’ların unutulmaz titan sistemini de andırıyordu.

Ancak bu model orta ve uzun vadede büyük bir eşitsizlik getirdi. Evet ev sahibi olanlar oldu. Daha önce ev ve araba sahibi olamayan milyonlarca vatandaş AKP’nin yarattığı bu modelle biraz olsun refah yüzü görünce, AKP’ye olan güvenlerini hiç kaybetmediler. Çünkü iktidar yapıyordu, öyle ya da böyle ve onlar da kazanmışlardı. Ancak bu ailelerin çocukları döneminde öyle ya da böyle iktidar yapıyor algısı kalmadı. İktidar bir zamanlar bir şeyler yapmış ancak günün koşullarında gençler derin bir eşitsizliği, yoksulluğu ve güvencesizliği tadıyorlar. AKP’nin ilk 10 yılında kurduğu toplumsal sözleşme ne onlar için ne anne babaları için artık çalışmıyor. Anne ve babaları farkında değil ama gençler farkında. Bu yüzden büyük bir öfkeleri var.

Ev almak için, araba almak için, temel ihtiyaçlara sahip olabilmek için on yıllarca birikim yapabilmenin gerektiği ve bu birikim seviyelerine ulaşabilse bile enflasyondan dolayı çok kısa bir zamanda dahi birikimlerin anlamsızlaştığı ve hayallerin –orta sınıf hayallerin– çöktüğü bir zaman dilimi bu.

Eski konsensus öldü. Yeni konsensus ne olacak?

Muhalefet nasıl bir refah stratejisi öngörüyor?

Dahası kent rantının geldiği bu vaziyet karşısında büyükşehir belediyeleri ne yapıyorlar?

Fransa’dan bir kapanışla bitireyim.

Lost But Won filmini izlediniz mi bilmem. Kaybetse de kazanmış anlamına geliyor.

Fransa’da yapılan seçimlerde 8 milyona yakın Fransız’ın oyunu alarak ve seçimlerde üçüncü gelip ilk turda elense de önemli bir etki yaratmış Boyun Eğmeyen Fransa hareketi için çok ideal bir kavram.

Melenchon önderliğindeki bu siyasal hareket konut sorunu konusunda da bir siyasal program sunuyor ve şöyle diyor: “Rüya görmek için bile bir yerlerde uyumalısınız, herkesin onurlu konut hakkı vardır.”

Bugün Türkiye’de yoksullaşan ve güvencesizleşenler artık rüya bile göremiyor.

Mesele o rüyayı yeniden görmelerini sağlamak. Bu ise emlakçıların değil siyasetçilerin ve dahası muhalefetin işi.

Spotify’dan dinleyebilirsiniz:

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.