Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Gözetim kapitalizmi

Shoshana Zuboff’un “Gözetim Kapitalizmi – Ürünün Sen Olduğu Çağda İnsanın Geleceği İçin Savaş” kitabı yayınlandığından bu yana pek çok sosyal bilimcinin dünyaya bakışını etkiledi. Daha başlığından kışkırtıcı kavramlar ve yaklaşımlar içerdiği için bunu ve etrafında dönen tartışmaları normal karşılamak gerekir. Ürünün sen olduğu çağ ibaresi ele alınan yeni kapitalizmin ürünün birey olduğunun altı çiziliyor. İnsanın geleceği için savaş ibaresi ise yeni sermaye birikimi düzeninde ürünleştirilen bireyin bozulduğunu bir anlamda sürüleştirildiğini ifade ediyor. Bütün bunlar ise mahremiyetin tümden ortadan kaldırıldığı ve daha da önemlisi bunun toplumsal norm haline geldiği bir toplumda yani gözetim toplumunda meydana geliyor.

Gözetim salt gözetleme eyleminin ötesinde ve mahremiyet ile ilintili bir şekilde ele alınabilir. Mahremiyet, kişinin yaşam alanında başkalarıyla paylaşmak istemediği tüm eylemleri, duyguları ve düşünceleri ifade eder. Bir tür gizlilik alanı olarak tarif edilebilir. “Akışkan Gözetim” adlı kitabının başlarında Bauman, büyük ölçüde küçülerek böcek boyutuna kadar küçülen İnsansız Hava Araçları’na (İHA) atıfla mahremiyetin iki özelliği görünmezlik ve bağımsızlığın bittiğini vurgular. İnternet üzerinden mahremiyetin kaybını ise farklı bir noktaya koyar ve burada mahremiyetimizi kendi isteğimizle terk ettiğimizin altını çizer. Elbette Bauman’ın burada vurguladığı nokta sosyal medya öznesi olarak insanın görünürlük peşinde koşarken gönüllü olarak terk ettiği mahremiyettir.

Gönüllü olarak mahremiyetin terk edilmesi kültürel iklimden kaynaklanmaktadır. Bu kültür esasında gözetim kapitalizmini besleyen ve bir ölçüde de onun altyapısı ile uyumlu biçimde yani ondan beslenen bir şekilde yerleşmektedir. Elbette bu gönüllü terkin yanına internet mimarisinin, yani aşırı merkezi yapısının ve bu yapının imkânlarını kullanan çok sayıda ve çok güçlü donanımlara ve yazılımlara dayalı gözetleme faaliyetlerini de eklemek gerekir.

Gözetleme ile elde edilen veriler üzerinde önemli bir mücadele sürdürülüyor. Şirketler tarafından kullanılan algoritmaların şeffaf ve okunabilir olması, tüketicilerin veri hakkı ve kişisel verileri koruma hakkı temelinde yürütülen mücadele yükselmekle birlikte gözetim kapitalizminin esası mahremiyet ihlaline dayandığı için şirketlerin bu konuda geri adım atması zor gözüküyor. Gizli ve/veya açık yöntemler kullanarak verilerimize el koymaya devam ediyorlar.

Veri, genellikle bilimsel gözlem ve analizleri çağrıştıran bir kavramdır. Fakat verinin öznesi insan olduğunda ise insan davranışının dışavurumu olarak da değerlendirilebilir. İnsanlardan derlenen verilerle bir model kurmak için gerçek dünya dair algıları, olayları ve etkinlikleri betimleyerek kavramlar tanımlamaya ve bunları çeşitli metrikler kullanarak rakamlara dönüştürmeye yani ölçüm yapmaya ihtiyaç duyuyoruz demektir. Dolayısıyla her şey davranışların temelini oluşturan deneyimlerimizle başlıyor.

Gözetim kapitalizmi açısından ise veri “yeni tür imalat sürecinin” çalışması için ihtiyaç duyulan bir hammaddedir. Marx Kapital’e meta analizi ile başlar. Gözetim kapitalizminde de deneyimlerimize dayalı davranışlarımız ve onların sayısallaştırılmış hali veri, yeni tip imalat sürecinin temelidir. Marx metadan başlayarak emek-sermaye arasındaki bağı, artık değeri ve nihayetinde bunların etrafında oluşan güç ilişkilerini ve toplumsal düzeni analiz eder. Gözetim kapitalizminde de benzer analizin hareket noktası veridir. Giderek derinleştirilmesi gereken bu analizin nesnesi doğrudan insan davranışları olduğu için klasik meta analizine göre zorluklar ve farklılıklar içermektedir. Henüz yanıtlanmamış, tartışılması gereken çok sayıda soru var. Soruların bir bölümünü antropolog Jenny Huberman ufuk açıcı tanıtım yazısında dile getiriyor. Huberman, gözetim kapitalizminde mülksüzleştirmenin nasıl gerçekleştiği, yeni sömürü biçiminin diğer kapitalist sömürü biçimleriyle nasıl eklemlendiği gibi soruları gündeme getiriyor.

Benim açımdan ilginç tartışma konusu ise biraz daha karmaşık. Üretimin kalkış noktası ve tüketimin öznesi insan ve davranışları olunca “Büyük Öteki (Big Other)” tarafından gerçekleştirilen gözetim aynı zamanda güçlü bir kontrol mekanizması da ortaya çıkartıyor. Öte yandan veri toplama ve değerlendirme çok büyük yazılım ve donanım yatırımı gerektirdiğinden doğası gereği yüksek düzeyde yoğunlaşmaya yani sayılabilecek kadar az sayıda şirketin bütün süreci mülk edinmesine olanak tanıyor. Dolayısıyla, kapitalizm öncesi toplumlarda olduğu gibi hem iktisadi hem de toplumsal kontrol üç beş şirketten oluşan oligarşik bloğun eline geçmiş sayılabilir mi? Bu yeni varyantın (bir nevi) diğer sömürü biçimlerini de dönüştürmesi mümkün müdür? Bu durumda halen kapitalizmden bahsedebilir miyiz? Varufakis gibi iktisatçıların çokça dillendirdiği “teknofeodalizm” vb. gibi tartışmaları bu bağlamda ele almakta fayda var.

Bütün bu soruları ve diğerlerini tartışmak üzere tekrar sürecin temel akışına dönelim. Her şey hammadde niteliğindeki verinin üretilmesi ile başlıyor demiştik. İkinci aşama çıkarım yani şirketlerin hammadde tedarik operasyonlarında ölçek ekonomisi yaratacak şekilde bu veriler üzerinde mülkiyet tesis etmesine olanak veren maddi altyapı ve toplumsal ilişkiler sistemi. Ölçek ekonomisi yaratacak ölçüde büyük maddi altyapı hem depolama kapasitesinin hem de veri üreten yaygınlaşmış yazılımların ele geçirilmesi anlamına geliyor. Musk’ın Twitter için 44 milyar dolar ödemesi yoğunlaşma eğiliminin gücü ve operasyonun çapı hakkında bir fikir vermektedir. Toplumsal ilişkiler sistemi yeni imalat sürecinin işleyişi açısından bakacak olursak veri toplamanyı meşrulaştıran ve kolaylaştıran kültürel iklim olarak okunabilir. Üçüncü aşama, analiz, yani makine öğrenmesi kapsamındaki çeşitli yüksek derecede uzmanlaşmış karmaşık hesaplama sistemlerinin hammaddeyi işlemesi yani değerlendirmesinden oluşur.

Bu üç aşama iki döngü ortaya çıkartır. İlkini kısa döngü olarak adlandırabiliriz; bu hepimizin gözünün önünde gerçekleşen ve tüketiciye mükemmelleştirilmiş veya yeni ürün olarak geri dönen bir süreçtir. Tüketicinin çeşitli uygulamaları kullanması ile başlar. Uygulamaların büyük bölümü ücretsizdir. Örneğin; Google, Facebook, çeşitli oyunlar vb. gibi uygulamaları kullanmaya başlarken, yaş, cinsiyet vb. gibi demografik verilerin yanı sıra çeşitli izinler talep edilir. Bu izinler yoluyla uygulamalar telefon ve benzeri elektronik aletlerin normalde mahrem kalması gereken telefon numaraları, kamera, çağrı, ses, gps koordinatları gibi veri tabanlarına erişim izni verilir. Bu izinlerden faydalanarak kullanıcıların uygulamayı kullanma alışkanlıkları ve davranışları derlenir. Ayrıca uygulama içerisindeki çeşitli geri bildirim mekanizmaları yoluyla kullanıcıların istekleri toplanır.

Uygulama yoluyla toplanan davranışsal veriler makine öğrenmesi ve benzeri çeşitli istatistiksel yöntemler ile analiz edilerek kullanıcılara dair çıkarımlar yapılır (analytics). Bu yolla, kullanıcıların, uygulamayı kullanırken karşılaştıkları zorluklar, eksiklikler ve yetersizlikler varsa yeni özellik talepleri belirlenir. Üçüncü aşamada ise elde edilen değerlendirmelerin ışığında uygulama geliştirilir veya yeni uygulamalar geliştirilir. Son aşamada ise geliştirilmiş veya yeni üretilmiş uygulamalar tüketiciye sunularak döngü kapatılır. Dolayısıyla bu döngüde bütün davranışsal veriler ürün veya hizmetin geliştirilmesi için yeniden yatırıma dönüşür. Bu nedenle, bu süreci “Davranışsal Değer Yeniden Yatırım Döngüsü” (DDYYD) olarak adlandırmak mümkündür. Burada kullanıcıdan başlayan ve tekrar kullanıcıya dönen bir süreç söz konusudur yani tüketicinin verisi alınan hizmetin veya kullanılan malın kalitesini ve işlevini yükseltmek için kullanılmaktadır.

Ancak süreç kısa döngüdeki faaliyetlerden ibaret değildir. Bir kez erişim izinleri alındıktan sonra toplanan veriler, bir tür kamusal mal niteliğindedirler yani kullanıldıkça tükenmezler. Kullanıldığında tükenmeme, defalarca kullanılabilme özelliği DDYYD sürecinin dışında da kullanılmalarına olanak tanır. Veriyi derleyen şirket, bunları üçüncü şirketlerle paylaşma iznini de genellikle almıştır. Üstelik bu veriler statik olarak kullanılabileceği gibi etkileşimli bir şekilde de kullanılabilirler. Dolayısıyla, bedavaya kullandırılan bir uygulamadan elde edilen veriler üçüncü şirketler için son derece değerlidir. Verinin değeri yaygınlığı, hacmi ve şirketin hedef kitlesine uygunluğu arttıkça yükselir. Etkileşim özelliği yoluyla kullanıcıların yönlendirilmiş durumlarda verdikleri tepkiler gözlemlenebiliyorsa değeri daha da artar.

Verinin değerini artıran temel neden bu veri seti kullanılarak insanların davranışlarını tahmin etme olanağının bulunmasıdır. Çeşitli istatistiksel teknikler ile insan davranışına dair şimdinin tahmini (nowcasting) veya geleceğin kestirimi yapılabilir. Bu tür bilgiler üçüncü şirketlerin veya tarafların hedef kitle olarak belirlediği grupların davranışlarını tahmin etmek açısından büyük önem taşır. Kendi stratejik kararlarını bu bilgiler ışığında daha büyük bir tutarlılıkla alabilirler. Öte yandan, veri toplamakta kullanılan uygulamalar üçüncü tarafların hedef kitlelerine doğrudan erişimlerine de imkân tanıdığından analiz edilen verilerin ışında yönlendirmeler yapmak da mümkündür. Özellikle üçüncü taraf bir siyasi kimliğe sahipse ortaya çıkabilecek sonuçları ve toplumsal kontrol aracı olarak taşıdığı anlamı Cambridge Analytica ve benzeri skandallar bize gösterdi.

Tüm bunlar, kısa döngünün yanısıra parasal olarak yüksek getirisi olan ve kullanıcıyı veri toplayan şirket ile üçüncü taraflar arasındaki ekonomik ilişkinin nesnesi durumuna düşüren bir başka döngünün olduğunu gösteriyor. Bu döngü, eşelenen verinin yeni bir üretim aracına dönüşmesi ile başlıyor. Böylece üçüncü taraflar için tahmin ve kestirimlerden oluşan çok değerli ve yüksek fiyatlı bir araç üretilmiş oluyor. Ardından piyasaya veya hedef kitlelerin davranışlarına dair gelecek öngörüleri veya şimdinin tahmini satılıyor. Satış sonucu gözetim gelirleri (surveillance revenues) verileri toplayan ve analizini gerçekleştirilen şirketin kasasına giriyor. Shoshana Zuboff bunu “davranışsal artık” olarak tanımlıyor. Gözetim kapitalizminin temel döngüsü buradan ve davranışsal artık kavramından başlıyor. Davranışsal artık, karşılığı ödenmemiş bir değerin elde edilme sürecini betimleyen bir kavram olarak öne çıkıyor ve gözetim kapitalizminin temel kavramlarından birini oluşturuyor.

Yukarıda basitçe tanımlamaya çalıştığım iki döngü ve davranışsal artık üretme mekanizmasının değerlendirilmesi gereken diğer iktisadi ve toplumsal etkilerini de önümüzdeki hafta ele alacağım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.