Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: NATO’nun genişlemesi aynasında biz

Bütün kötülüklerin anası NATO. Bugün Rusya’yı tahrik edip durduk yere savaş çıkaran da NATO. Darbeleri yaptıran, ayaklanmaları çıkaran da. Solundan sağına, ortasından da geçerek ortak görüş bu. 70 yıldır bu savunma örgütünde müttefik üyeyiz. Otuz üyeden somut askeri katkı sunabilen belki bilemedin yedi devletten biriyiz. İttifakın ikinci en büyük silahlı kuvvetlerine sahibiz. Baltık Denizi’nden Polonya hava sahasına, Karadeniz’in yüzey altından Afrika boynuzuna dek etkin katkı sunmadığımız harekât yok. İncirlik’te üsse, İzmir’de karargâha, Kürecik’te radara evsahipliği yapıyoruz. Öyle ya en büyük hakaret: “NATOcu musun yoksa ?!”

İkinci Dünya ve (Türkiye’nin BM tarafında katıldığı) Kore savaşlarının ardından 1952’de bu sundurmanın altına kafamızı nihayet uzatabilmişiz. ABD’nin ittirmesiyle, komşumuz Yunanistan’la birlikte. Yüzlerce yıllık Rus tehdidine karşı kendimizi güvenceye almak için. Değerli dostum Prof. Dr. Serhat Güvenç’in anımsattığına göre o gün üyeliğimize yalnızca İtalya destek olmuş. Bugün Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı ortamda ittifakın dışında kalmış olsak, ittir kaktır deveye hendek atlatır gibi yine ABD bizi kapıdan içeri aldırtabilir miydi acaba? Tam da “Ukrayna’da hemen ateşkes” vızıltısıyla Paris, Berlin ve Roma’da “kıvırcıklaşma” alametleri belirmişken. Putin bize “sakın kıpraşmayın” demez miydi?

Tutturmuşuz bir “bekâ” sorunudur gidiyor. Türkçesiyle varoluşsal tehdit algısı. Hem ulusların en ulusuyuz. Yalnız kendimize benzeriz. Zinhar kabile devleti değiliz. Dağda kalmış şunun şurasında 150 terörist. Kuzey Irak’ta inlerine giriyor, beyinlerine biniyoruz. Hem ödümüz patlıyor “aman ha bölüneceğiz” diye. Elimizde çekiç, tüm sorunlar çivi. Kayyımı, Kavala’sı, Demirtaş’ı, Aynur’u, züccaciye dükkânında fil gibiyiz. Ama etle-tırnak gibiyiz de. Cumhuriyetçiyiz ama laiklik, Lozan, Montrö hatta NATO deli gömleklerini giydirmemiş olsalar bize, doyasıya yaşayacağız taşrasalcılığımızı da, emperyal hülyalarımızı da. Ekonomik altyapı iddiayı desteklemese de olur, “siyaset üstü” bu işler. 

Dış politika ile ulusal güvenlik konularının illa ki siyaset üstü olması. Herhalde “atanmışın işi, seçilmişin değil” demek. Yahut “siz anlamazsınız bu işlerden, biz biliriz” demek. “Biz” kim, “siz” kim orası karışık, sorma devam et, bekleme yapma. Devletin rutin dışına çıkması, devletin mahremi filan. Esrar perdesi. Vesayet kötü, 28 Şubat pek kötü. Yerli ve milli iyi ama yerli ve millinin kim olduğuna kim karar verecek belli değil. Doldur boşalt emniyete al. Dön dolaş gel. Dön baba dönelim, hacılara gidelim. Benim oğlum bina okur döner döner baştan okur. Genç arkadaş pek saf, pek fevri. Devletin kalbinden gelen bilgiler. Gel de esneme, Polatlı’ya geldik mi, benim o arada içim geçmiş…

Denge-denetim, hukuk devleti, ifade özgürlüğü, yerinden yönetim, laiklik. Hükümdar değil emanetçi olsa seçtiğimiz yönetici? Kestirmesi yok mu şu muasır medeniyet seviyesine yükselmenin Abidin?  Bana karışmasan, bana hizmet versen olmaz mı ey devlet, hani e-devlet misali? Bak onu ne güzel yaptın, Allah razı olsun. Terörle mücadeleden ekmek yemek istiyoruz ama terörün tanımında da anlaşamıyoruz. Biz neye “terör” diyorsak odur. Adeta otoyola girmişiz, herkes ters şeritte. Çavuşoğlu Marakeş’te IŞİD’le mücadele, Akar Rammstein’de Ukrayna’ya destek uluslararası koalisyon toplantılarında ülkemizi temsil eder. Sonra döner PYD/YPG’yi mesele eder, NATO genişlemesine taş koyarız.

Batı’nın hiç mi günahı yok? Avrupa sınırı Edirne’de mi biter? Hristiyan âlemi mi belirler yoksa Avrupa’yı, Batı’yı? Türkiye sıradan bir Ortadoğu ülkesi midir? Öyle de bizim hiç mi günahımız yok? Demokrasinin kabuğunu koruyup, içini kemiren sinsi otoriter kleptokratik rejimi Amariga mı yarattı? AK, AİHM, AGİT, işte NATO: Kiminde kurucu, kiminde üyeyiz. Adamcağızın kafası karışmış: Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö “yaw daha geçen ben konuştum, Erdoğan kendi açtı konuyu, ‘destekleyeceğiz üyeliğinizi’ dedi” diyor. Kendi hariciye personeline ne denli hakir muamele edebildiği artık sır olmayan Çavuşoğlu da İsveçli mevkidaşı Linde’yi azarlamış Berlin’de. Osmanlı’da oyun bitmez sen daha anlamadın mı? Biz Sayın Biden’e söylüyoruz, “alo desene, ahize masanın üzerinde” diyoruz. 

Kutsal emanetler: Kürt sorunu/terörle mücadele, Ermeni Soykırımı, Ege-Kıbrıs. Bendini çiğneyip taşmak, “yanlış çizilmiş” sınırlar –boşuma geldiydi, haritası bulunamayan Misak-ı Milli, biyografisi yazılamayan kurucu önder. Bir türlü çözülmeyen kramplar, tutuklar gibi -hani “günlerdir sırtım tutuk” filan deriz ya. Tüple dalanlar iğne taşırmış yanlarında. Çok derinde apansız kramp girerse iğneyi kasa batırıp açmak için. Bunu düşünebiliyorum ancak. İğnenin ne olduğuna ancak demokratik yönetim karar verir. Ayakkabında çakıl taşı varsa bacağını kesmezler de, yol da yürünmez ama. Krampın, tutuğun ne olduğunda hemfikir olabildik mi?

Basmakalıp “liyakat” değil yanıt. “Bütün bunlar hep olur, biz buradayız” bilgiçliği de. Dış politika öncelikleri ve ulusal güvenlik tehdit algıları, kimlik ve yönelimle doğrudan bağlantılı. Dışişleri, inanın “düzeltmesi” en kolayı. Birkaç müptezelin “kellesini almaya”, on-onbeş lüzumsuz misyonu kapatmaya, yazışma kural ve üslubunun güncellenmesine, çağdaş ve insancıl çalışma ortamının yerleştirilmesine, organizasyon şemasının değişmesine, “başdanışman” saltanatının kalkmasına, ilk haftadan bir büyükelçiler kararnamesi çıkarmaya vb. basit adımlara bakar. “Doğal patikaya dönüş” denilen içinse, “siyasi talimat” gerekir. Sanki “doğal patika” nedir, biliyormuşuz da.

“At sahibine göre kişner” deriz: TRT, MİT, SSB, KGM, TCDD, TMO, TPAO, OGM, TCMB, DSİ, TÜİK. Buraların başına kimi koyacaksınız? “Devlet de devlet” dediğiniz, neredeyse tapındığınız heyulanın bazı kurumları bunlar. Daha bunun Sayıştay’ı, Danıştay’ı, Yargıtay’ı, AYM’si var. MSB Akar’ın yerine hangi (bu defa gerçekten) “sivil” atama yapılacak da Genelkurmay o bakanın sözünü harfiyen dinleyecek? MGK, YÖK, YAŞ olduğu gibi devam mı edecek? NATO’nun İsveç ve Finlandiya’ya genişlemesini, Avrupa güvenlik yapısının değiştiği tarihsel dönüşüm anını alelusul ıskalamayı, yeniden biçimlenen küresel dengelerdeki yerimizi konuşacaktık. Öyle de işte biz neysek, yaptığımız da o. Gelecek seçimin iki konusu hayat pahalılığı/alım gücü ve düzensiz göç/sığınmacılar.  

Geviş getirir gibi, ağzımızda şeker varmış gibi, siniri alınmış bonfile gibi konuşarak akıl vermenin anlamı yok. “Normal” bir yaşam sürem olacaksa, kalan ömrümde anlamlı bir dönüşüm göreceğimi ben sanmıyorum açıkçası. Öyleyse çabalamak anlamsız mı? Çabalarımız ortaklaşırsa bizi o günlere yaklaştırmaya yarar mı? Kurulduğu 1820’lerden başlayarak iç savaş-darbe sarmalından çıkamayan Yunanistan’ın ancak AB’ye kapağı atınca “patikasını” bulması gibi olur mu? Kapsamlı kökten devrimsel bir dönüşüm mü, buzul hızıyla ilerleyen bir ağır aksak gelişme mi? Nüfus azalması, en az çeyrek yüzyıllık bir huzur dönemi, yeşil dönüşüm, 1990’larda başlayan sessiz cinsel devrimden gelen kuşağın dümene geçmesi: “Toplumu bırak dağınık kalsın, devleti derli toplu tutmaya çabala yeter” mi desek?

Sanki NATO aynası bizi bize anlatıyor. Bu defa çok beklemeyeceğiz, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği 29-30 Haziran’da Madrid’de yapılacak zirvede karara bağlanacak. Orada on yıllık “Stratejik Konsept” belgesi de kabul edilecek. Mevzu o değil. Olmuyor Rıfkı, hakikaten bilemiyorum. Kesif bir bıkkınlık var içimde. Kendimi içi boşalmış bir sukabağı gibi, bir suskun golcü gibi hissediyorum. “Ha gayret” demekten göbeğim çatladı. Her seferinde bozuk plak gibi başa, 1808’e, 1839’a, 1908’e, 1920’ye sarıyor, adeta “önce galaksimiz bir toz ve gaz bulutuydu” diye hariçten gazel okumaktan yoruluyorum: “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar / Yeryüzünde sizin kadar yalnızım / Bir haykırsam belki duyulur sesim.”  

*Haftalık olağan hezeyanlarımdan sıkılan okura: “Erdoğan NATO’nun genişlemesini tek başına engelleyebilir mi?”  

**Dr.Mehmet Ali Tuğtan’ın konuğum olduğu aynı konudaki Dünya Ve Biz programı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.