Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: Karadeniz’de sular ısınırken…

Önceki yazımda Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin yol açtığı savaşın kaderinin büyük ihtimalle Karadeniz’de belirleneceğini ifade etmiştim. Türkiye’nin kuzeyini uluslararası ilginin odağına taşıyan gelişme, dünyanın tahıl ambarlarından olan Ukrayna’nın tarımsal ürünlerinin dünya piyasalarına taşınamamasıydı. Hafta boyunca Batı medyasında bu konu yoğun biçimde işlendi. Savaşın küresel boyutta bir gıda kıtlığını da tetikleyebileceğine ilişkin karamsar öngörüler dile getiriliyor.

Rusya, Ukrayna’nın Karadeniz limanlarına fiilen abluka uyguluyor. Bu limanların en azından tarımsal ürünlerin sevkiyatı için yeniden nasıl açılabileceği konuşulur oldu. Ukrayna limanlarını, Türk Boğazları üzerinden dünya denizlerine bağlayacak bir “insani koridor” oluşturulmasını önerenler var. Böyle bir koridorun açılması ve idamesi için öncelikle Rusya’nın ikna edilmesi gerekli. Mevcut şartlarda Kremlin’in ikna edilmesi uzak bir ihtimal. O zaman bu “insani koridoru” kullanacak ticaret gemisi trafiğinin emniyeti nasıl sağlanacak?

Batılı yorumcular, 1980’lerde İran-Irak Savaşı sırasında Basra Körfezi’ndeki tanker trafiğinin emniyeti için kullanılan yöntemi örnek gösteriyor. O dönem dünya piyasalarına petrol taşıyan tankerlerin sıklıkla saldırıya uğraması üzerine ABD bir harekât başlatmıştı. Bu kapsamda Kuveyt bandralı 11 tanker, Amerikan bandrasına geçirilerek Basra Körfezi’ndeki seyirlerinde refakatlerine Amerikan donanmasına bağlı savaş gemileri tahsis edildi. Sıkça başvurulan bu örneğin, Karadeniz’de uygulanabilmesini zorlaştıracak bir dizi yasal, teknik, siyasi ve askeri engel var.

En başında olası “insanı koridoru” kullanacak ticaret gemilerine ABD ve/veya NATO savaş gemilerinin refakat etmesi, Rusya ile doğrudan savaşa girmek için davetiye çıkarmak demek. Rus işgalin erken aşamalarında Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy ısrarla NATO’yu Ukrayna hava sahasını “uçuşa yasak bölge” ilan etmeye çağırmıştı. Ne ABD ne de NATO buna yanaşmadı. Zira uçuşa yasak bölgeyi uygulamak için yürürlüğe konacak “angajman kuralları” kısa sürede NATO ve Rus hava güçlerini karşı karşıya getirecekti. Karadeniz’de NATO’nun konvoy refakat görevine talip olması neredeyse tıpatıp aynı riskleri içeriyor. ABD ve/veya NATO, Rusya ile doğrudan savaşa girmeyi göze almadığı sürece, bu öneri bir düşünce egzersizinden ibaret kalabilir. Ancak bu konunun peşi bırakılacağa da benzemiyor.

Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkışının olmaması, dünyada gıda krizi, hatta kıtlığa yol açabilir. O zaman ne yapmalı? Yukarıda değindiğim yasal, teknik, siyasi ve askeri engelleri değerlendirerek yanıt arayalım. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde öngörülen savaş gemisi tonaj, tip, silah çapı ve nihayet süre kısıtlamaları en önemli yasal engellerdir. Sözleşmeye göre, herhangi bir anda kıyıdaş olmayan ülkelerin Karadeniz’de bulundurabilecekleri savaş gemilerinin toplam tonajı 45 bin tonu aşamaz. Bunun da en fazla 30 bin tonu tek bir ülkeye ait olabilir. Yani konvoy refakat gücü çok uluslu olmalıdır.

Karadeniz’deki deniz ve hava şartları bir iç deniz için fazlasıyla sert olabilmektedir. O yüzden şartlar fırkateynden küçük savaş gemilerinin harekatına uygun olmayabilir. Kabaca tonajı iki bin ila dört bin arasında değişen savaş gemilerinden söz etmekteyiz, ki bu da 10 ila 20 kadar savaş gemiden oluşacak bir kuvvete karşılık gelecektir. Üstelik 21 günlük süre kısıtlaması nedeniyle sürekli rotasyona tabi tutulacakları için bunun en az iki katı savaş gemisi göreve hazır bulunmalıdır. Daha önce Hint Okyanusu’nda Somali açıklarında deniz haydutluğu ile mücadele için bu kadar büyük çaplı bir çok uluslu deniz görev güçleri oluşturulabilmişti. Bu örnekten hareketle, teknik olarak Karadeniz için de aynı sayıda savaş gemisi temin edilebileceğini varsayabiliriz.

Bu kuvvetin sadece kıyıdaş ülkelere ait savaş gemilerinden da oluşturulması tercih edilirse, tonaj ve süre kısıtlaması söz konusu değildir. Türkiye, Romanya ve Bulgaristan konvoy refakat görevi yapabilecek gemilere sahiptir. Ancak bu durumda görevin asıl yükünü Türk Deniz Kuvvetleri üstlenecektir. Zira Bulgaristan ve Romanya’nın yeterli sayıda fırkateyni yoktur. Öte yandan Karadeniz’e kıyıdaş olsun ya da olmasın, NATO üyelerine ait savaş gemilerinden oluşacak böyle bir gücün Rusya tarafından düşmanca bir niyet ifadesi sayılacağına da şüphe yoktur. Bu da en temel siyasi ve askeri engeldir.

Peki optimum çözüm ne olabilir? Ukrayna’nın gıda tedarik zincirinden çıkmasından en çok etkilenecek olanlar küresel güney ülkeleri. Karadeniz’de bir deniz görev kuvveti oluşturulacaksa, paydaşlar olarak bu ülkelerin imkanları oranında katkı sağlamaları bir çıkış sağlayabilir. Üstelik böyle ülkelerin savaş gemilerini Karadeniz’de görmek Rusya’yı o kadar rahatsız etmeyebilir. Zira bu ülke kamuoylarının Rusya’ya bakışı Batı kamuoylarına göre çok daha olumludur. Küresel güney ülkelerinin kendilerini bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda sorumluluk üstlenmeleri “insani koridor” düşüncesine daha iyi hizmet edecektir. Hele bir de BM kararı ile desteklenebilirse. Böyle bir göreve kimler talip olabilir sorusunun yanıtı ise yine geçmiş örneklere bakarak verilebilir.

2006’da Lübnan’da Hizbullah ve İsrail arasında yaşanan çatışmalar sonrası, BM bu ülkeye yeni bir barış gücü gönderilmesine karar verdi. Barış gücü harekâtlarının tarihinde ilk kez bu güce bir de deniz unsuru eklendi. Yıllar içinde UNIFIL’in deniz unsuruna, dünyanın çok uzak coğrafyalarındaki ülkeler katkı yaptı. Örneğin Brezilya, sadece gemi vermekle kalmadı, UNIFIL deniz unsurunun komutasını defalarca üstlendi. Bu gücü komutasını üstlenmek Brezilya’ya hem prestij kazandırmış ve hem de bir gurur kaynağı olmuştur. Bangladeş de UNIFIL’e gemi katkısı veren ülkelerden biridir. Hatta Beyrut Limanı’ndaki büyük patlamada zarar gören Bangladeş korvetinin onarımı, Türk Deniz Kuvvetleri tersanelerinde gerçekleştirilmiştir. Bu ülkelerin yanı sıra, bir dönem Akdeniz’de göreve yapmaya talip olan Hindistan da düşünülebilir. Aynı bölgeden Pakistan yine uygun bir adaydır. Afrika’dan ise Güney Afrika katkı potansiyeli yüksek bir ülkedir. Böyle bir görev aslında Güney Afrika’ya bölgesel güç statüsünün ötesine geçme imkanı da sağlayabilir.

Karadeniz’de tüm dünyanın hayrına işleyecek bir “insani koridor” gerçekten kurulursa, Türkiye’ye her halükarda büyük sorumluluk düşecektir. Ülkenin kuzeyindeki bir çatışma bölgesinde yürütülecek konvoy refakat görevi için Batı dışı “paydaşlar” bulmak, Ankara’nın yürütmeye çalıştığı “denge” politikasının ömrünü uzatabilir. Ancak siyasi ve askeri riski düşürecek bu seçenekte dahi Türkiye’nin bu kuvvete liman, üs ve hatta tersane imkanları sağlamak gibi külfetlere katlanması söz konusudur. Önümüzdeki günlerde “insani koridor” konusu gündemi daha fazla işgal etmeye adaydır. Türkiye’nin adı bu tartışmalarda sıkça geçecektir. Bu konuda şimdiden askeri, siyasi, ekonomik ve belki de önemlisi zihinsel açıdan hazırlıklı olmakta yarar vardır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.