Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: Sur dibinde vakfiyeler ve camiler savaşı

16. yy.’da uzun Kanuni iktidarının sonlarına yaklaşırken birkaç önemli olay üst üste yaşanmıştır. Bunlardan ilki Şehzade Mustafa’nın katlidir ki toplumun bir kesiminde büyük infial yaratmış, Mustafa taraftarı yeniçerilerin bastırmasıyla Rüstem Paşa veziriazamlıktan alınmış, yerine Kara Ahmet Paşa geçmiştir. İkinci önemli olay Hürrem’in ölmesiyle Kanuni’nin giderek sofulaşması, Remmal Haydar gibi müneccimlere, bilicilere daha da bağlanması olmuştur. Mustafa Ali gibi vakanüvisler, Kanuni’nin bu dönemini bizlere aktarmış, günümüzde pek çok tarihçi kahinlerin saraydaki gücü üzerine çalışmıştır. Bunlardan en bilineni büyük tarihçi Cornell Fleischer’dir. Konu ile ilgili kendisiyle şu yayını yapmıştık:

Kara Ahmet Paşa sadece iki sene kaldığı veziriazamlık makamında idam yoluyla azledilir. Semiz Ali Paşa’nın başını çektiği ama esasen Hürrem, Mihrimah, Rüstem üçlüsünün bir komplosunun sonucu idam edildiğini düşünenler vardır. Bununla birlikte Kara Ahmet Paşa hayatta iken bir vakfiye ile kendisine ait mülkleri bir medrese ve cami inşaatı için vakfeder. Yaptıracağı caminin yeri Edirnekapı’dadır. Bunun için gereken izinler de alınır. Lakin Kara Ahmet Paşa idam edilir. Bundan sonra işler karışır. Yeniden başa geçen ve kindarlığıyla meşhur Rüstem Paşa ölene kadar caminin yapımına izin vermez. Asıl ilginç olan ise bu sırada Mihrimah Sultan’ın babasından Edirnekapı’da kervansaraylı bir külliye yapmak ikinci bir ferman alması olur. Hem Kara Ahmet Paşa’ya hem Mihrimah Sultan’a iki ayrı izin çıkmış olur. Bu sırada hem damadını hem eşini kaybetmiş olan Kanuni’nin kızının etkisinde epeyce kaldığını pek çok tarihçi yazar. Müteveffa Kara Ahmet Paşa’nın (ki Kara Ahmet Paşa Kanuni’nin kız kardeşi Fatma Sultan ile evlidir, yani Kanuni’nin eniştesidir) mütevellisi Hüsrev Kethüda bu karışıklığı gidermek için Şeyhülislam Ebussuud efendiye kadar çıkar. İzni önce kendilerini aldığını, dolayısıyla Edirnekapı’da külliye inşa hakkının kendilerinde olduğunu, Mihrimah Sultan’ın böyle bir hakkı olmadığını iddia eder ve fetva ister. Ebussuud efendi Hüsrev Kethüda’yı haklı bulur ama Mihrimah Sultan’ın Sultani ferman ile “daha da haklı” olduğunu belirten, aslında bir çözüm üretmeyen bir fetva verir. Hukuk burada bir kez daha politikanın kurbanı olur.

Böylece Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan’ın külliyesinin inşaatına başlanır. Hatta inşaat alanında bulunan Aya Yorgi Kilisesi’ni buradan kaldırılıp yolun karşısına taşındığı söylenir. Hâlâ da oradadır. Bu sırada Hüsrev Kethüda Kara Ahmet Paşa’nın Topkapı’da bulunan bahçe sarayının bahçesinde bulunan türbesini de içine alacak şekilde caminin inşası için izin alır. 1566’da ölen Kanuni’nin yerine geçen 2. Selim, kız kardeşinin camisine ancak tek minare izni verir. Oysa Üsküdar’daki camisi nadir görülen bir ayrıcalıkla çift minareli yapılmıştır. 2. Selim, kız kardeşinin babası üzerindeki etkisinden rahatsız olmuş olmalı. Burada belirtmek gerekir ki ihtilafa düşen her iki tarafın da külliyelerinin mimarı Sinan olmuştur. İki kilometre ara ile iki ayrı külliye, biri Topkapı diğeri Edirnekapı’da yükselmeye başlar. O devirlerde Edirnekapı Topkapı’ya göre çok daha prestijli “şerefiyesi yüksek” bir bölgeydi. Topkapı bağlık bahçelik, ıssız bir alanken Edirnekapısı kara gümrüğü binaları ve ticaret kervanlarının şehre giriş çıkış yaptığı, tören arteri üzerinde, epey hareketli bir bölgeydi. Mihrimah’ın kocası Rüstem de Tahtakale’de inşa ettirdiği Rüstem Paşa Külliyesi ile İstanbul’un en hareketli ticaret bölgelerine yatırım yapmamışlar mıydı? Ayrıca Karaköy yağ iskelesinde kurduğu Rüstem Paşa Hanı’nı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Kara Ahmet Paşa ile girdiği vakfiye savaşını babasının nüfuzuna dayanarak kazanmış olan Mihrimah Sultan’dan bağımsız olarak Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii, 18-19 yy.’da inşa edilecek barok stili camilere adeta öncülük etmiştir. Bol pencereli yüksek duvarlar üzerinde yükselen tek kubbesi ile Dolmabahçe, Ortaköy, Nusretiye camilerinin habercisi gibidir. Sinan bu camide bambaşka ve emsalsiz bir stili hayata geçirmiş, gelecek yüzyıllardaki bol ışıklı, bol pencereli yüksek kubbeli barok stili camilerin kılavuzluğunu yapmıştır diyebiliriz. Sinan’ın benzersiz tasarım gücünün bir ifadesi olan bu mabet yüzyıllarca geleni geçeni selamlasın.

Yazı ile ilgili üç okuma önerisi

Sinan Çağı: Gülru Necipoğlu (Bilgi Üniv. Yay)

Saraydaki Kahin: Cornell Fleischer (Kitap Yay)

Kanuni Sultan Süleyman ve Zamanı: Feridun Emecen (Türk Tarih Kurumu Yay)

Herkese iyi hafta sonları!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.