Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Laf olsun, torba dolsun diplomasisi

Üçü de NATO’ya zamanında Türkiye’nin açık desteğiyle üye olan Bulgaristan (2004), Karadağ (2017), Makedonya* (2020) havasahalarını kapatınca, Lavrov’un uçağı Sırbistan’a gidememişti. Yedi düvele külâhlarını ters giydirip “zamanlama manidar” dedirtmek için olacak, hemen peşine aynı Lavrov’u biz buraya buyur ettik. Yetmedi, ziyaretini Maduro’ya da denk getirdik. Tesadüfe bakınız, meşrebiniz öyle buyuruyorsa tesadüfe değil planlamaya bakınız. Hani “şeytanın aklına gelmez” derler ya!

Maduro’yu davet, ergence de olsa eninde sonunda “Vaşington alışverişte görsün” babında – alacakaranlıkta çevrilen gizli akçeli işler yoksa alelusul. Lavrov’a podyum sunmak ise öyle değil. Dünün sözde “kurt” diplomatı, bugün sözleri, hali tavrı onu “parya” kılan bir kişilik. Buradaki Zelenskiy başta Ukraynalıları aşağılayan, Odesa’dan tahıl koridorunu yaptırımların kaldırılmasına karşılık açmaya ve Rusya’yı o olası kirli pazarlığın muhatabı kılmaya yönelik yersiz ve zevksiz ifadeleri ortak basın toplantısında yanıbaşında beşuş çehresiyle dikilen Çavuşoğlu’nu fazlasıyla mahcup etmeliydi. Mahcubiyet ve Çavuşoğlu?

Erdoğan’ın 29 Mayıs’ta Bakü dönüşü uçaktaki berceste maiyet memurlarının İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusundaki sorusuna yanıtı da şöyleydi: “Tabii her şeyden önce Rusya bu işlere olumlu bakmıyor malum. Özellikle Finlandiya konusu Rusya için rahatsız edici. Niye? Çünkü sınır. Sınır ülke olduğu için de bir defa Finlandiya’nın NATO’ya girmesine hiç sıcak bakmıyor. Aslında İskandinav ülkelerinin hiçbirinin NATO’ya girmesine Rusya sıcak bakmadı.” Mesele Putin’in şizoid kaygıları mı, yoksa Türkiye’nin ulusal güvenlik tehdidi olarak nitelediği PKK varlığı mıydı?

Kimin oyununu oynuyoruz? Batı içinde Türkiye’ye “Putin’in Truva atı” izlenimini güçlendirmek için bunlardan daha esasa ilişkin adımlar atılamazdı. 26 Nisan’da Rammstein’da ABD önderliğindeki 40 üyeli (NATO+) Ukrayna’ya destek uluslararası koalisyon toplantısına MSB Akar katıldı. 29-30 Haziran’da Madrid’de yapılacak NATO Liderler Zirvesi’nde gelecek onyılın savunma mimarisini belirleyecek Stratejik Konsept belgesi kabul edilecek. NATO’nun başat hasmı Rusya. ABD şimdiye dek bize “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demedi ama ne İsveç-Finlandiya, ne Yunanistan toplarına da girmedi.

Bununla birlikte Çavuşoğlu’nun herhalde mutasavver Erdoğan-Biden görüşmesine zemin hazırlamaya matuf ABD seferinin ayağı Vaşington’a erişemeden New York’ta kısa kaldı. Zira Çavuşoğlu’nu ABD’ye yollama arefesinde cami avlusunda ayaküstü NATO’nun İsveç ve Finlandiya’ya genişlemesine karşı çıkılacağını açıklayıvermek; Gezi Davası’ndan Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğerlerine 18’er yıl hapis cezası vermek; S-400’ün ikinci partisine de talip olduğunu duyurmak dış politikamızın ne denli bütüncül olduğunu kuşkuya yer bırakmaksızın göstermiş olmalıydı ABD’li muhataplara. Öyle ya, o eski boynu büyük yeri gelince kırıtan, yeri gelince sırıtan Türkiye yoktu artık.

Efendim Macron da Kiev’e gitmedi. Scholz da Putin’le telefonda konuşuyor. Fransa ile AB’den ayrılan İngiltere de balıkçılık üzerinden mahkemelik oldu. ABD’nin çuvalla maddi kaynak gömdüğü, tonla askeri yardım yapıp, insan hakları ihlâllerine göz yumduğu Sisi Mısır’ı da Rusya’ya nükleer santral yaptırıyor. Biden da MbS’in ayağına Suudi Arabistan’a gidiyor. Ne oldu zoruna mı gitti? Gitti, gidiyor doğrusu; şu hallere düşmek ağırıma gidiyor. Bu savrukluk, laubalilik, dağınıklık, tutarsızlık, fırsatçılık, kabadayılık bana hiç hitap etmiyor. Altılı Masa muhalefetine sorarsanız onlar da ya inceci, ya dengeci.

Öte yandan, Çavuşoğlu ve Yunan mevkidaşı Dendias’ın 16 Nisan 2021 tarihinde Ankara’daki ve 31 Mayıs 2021’de Atina’daki basın toplantıları “gergin” geçtiydi ama “sevgili dostum Niko/Mevlüt” ifadeleri de ortaya serpiştirildiydi. Ayrıca Çavuşoğlu’nunki beş yıl aradan sonra dışişleri bakanı düzeyinde Atina’yı ilk ziyaretti. Sonra Erdoğan, bu yıl 14 Mart’ta Mitsotakis’i İstanbul’da ayrıcalıklı biçimde ağırladı. Bize öyle yansıdı, içeriğe ilişkin bilgimiz haşa yok, sormaya da cüret edemeyiz haliyle. Aynı Mitsotakis, keza bu yıl 17 Mayıs’ta Kongre’ye hitabının ardından 23 Mayıs’taysa “benim için öyle birisi yok” düzeyine indirgendi. Böyle işte “ya tutarsa”, “bir deneyelim bakalım ne olacak” yaklaşımlarıyla yönetiliyor dış politikamız. Tıpkı ekonomide olduğu gibi anlayacağınız.

Ha, bin yıl önce, bir ara Erdoğan’ın AB heyetine kapalı kapılar ardında posta koyduğu, anlaşma ön müzakerelerinde sığınmacılar için ilk kez “otobüslere doldurup yollama” uyarısında bulunduğu sızdırılmıştı. “Bu da eski hariciyeci” şiarıyla paylaşmak üzere konu hakkında “diplomasi dili bu mu olmalı, devleti yönetenler böyle mi konuşur?” yollu görüşümü soranlara hep “tam da böyle konuşulur bence” deyip, eklemiştim: “Ama kapalı kapalı ardında ve siyasal karar alıcı düzeyinde.” Neyi, nerede, nasıl, ne zaman söyleyeceğini, yapacağını bilmek: Biraz da bu galiba diplomasi denen günümüzde küresel olarak tükenmeye yüz tutmuş zanaat.

“Diplomat dış politikanın zanaatkârıdır; onu sanat düzeyine taşıyacak olanlar siyasal karar alıcılardır, dış politika yapıcılarıdır.” Nasıl? Gelişine güzel salladım galiba, kendim de beğendim yani. Anlaşmaya varmak için hevesli görünen çoğunlukla kündeye gelir. Ama masaya yapıcı ve akılcı yaklaşımla oturmamak, oturmaktan kaçınmak da marifet değildir. Beni saymayın, bakın emekli büyükelçiler Yalım Eralp, Selim Kuneralp gibi meslek büyüklerim hukuk ve diplomasi yolunu ve o yolun nasıl tutulacağını gösterdiler. İsveç-Finlandiya konusunda da Ünal Çeviköz “taktik hata” uyarısında bulundu kibarca.

Erdoğan da iyi anlaşılmasını teminen Yunanca-İngilizce tüvit attı, Yunanistan’ın kendi Ege adalarındaki egemenliğini sorguladı. Açık artırmalarda öne çıkma fırsatlarını hiç sektirmeyen Çavuşoğlu, “sevgili dostu Niko’ya” BM’ye gönderilen mektuba “adam gibi cevap verme” çağrısında bulundu. Sonuçta Ankara’ya kadar getirttiğimiz sessiz Scholz’u bile karşımıza aldık. Goygoydan kafamızı kaldırıp fırsat bulamıyoruz ki neyin en olduğunu, olması gerektiğini düşüne taşına konuşalım. Bulanık suda balık kapmak telaşında olanlar, Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi ihtimalini de satın alarak, Donbas ve Kırım’ın ilhakından, Ukrayna’nın işgalinden akıllarınca ders çıkarıyor. Suriye’ye harekat için ışık bir türlü kırmızıdan sarıya dönmedikçe kornaya basıyor. Suimisal emsal teşkil etmez ama olsun, onlara göre gün bugündür. Başka bazı kurnazlar böyle böyle ABD’yi masaya oturtacaklarını sanıyor, hepsi bir olup seçime dek dünyaya meydan okuyan cihan pehlivanı anlatısına tutunuyor.

*Bilerek “Kuzey Makedonya” yazmadım.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.