Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Arzu Yılmaz yazdı: Totaliterleşme, Kürtler ve narko-politik

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması istemiyle Meclis’e bir soru önergesi vermiş. Adresin Fuat Oktay olmasının nedeni, Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu’nun Cumhurbaşkanlığı bünyesinde faaliyet gösteriyor olması. 

Emir bu önergede, 2018 yılından bu yana Türkiye’de uyuşturucu kullanımına ilişkin verilerin neden açıklanmadığını soruyor ve hükümeti verileri bilinçli olarak gizlemekle suçluyor. 

Mevcut duruma ilişkin eldeki en somut bilgi ise, Emir’in de paylaştığı üzere, ALO 191 Uyuşturucu ile Mücadele Danışma ve Destek Hattı’na 2015-2020 yılları arasında yapılan başvuruların 2021’de yüzde 24 oranında artarak 358 bin 627’ye ulaşmış olması.

Emir soruyor:

-Son 5 yılda, uyuşturucu madde kullandığı tespit edilen kişi sayısı kaçtır, yıllara göre dağılımı nedir?

-AMATEM’lere son 5 yılda kaç kişi başvurmuştur? Bu başvuruların yıllara göre dağılımı nedir?

-Son 5 yılda kaç kişi hastanelere uyuşturucu tedavisi için başvuruda bulunmuştur?

-SGK, son 5 yılda uyuşturucu tedavisi için ne kadar harcama yapmıştır? Bu harcamanın yıllara göre dağılımı nedir?”

Bu sorular yanıtlanırsa Türkiye’de uyuşturucu kullanımına ilişkin tabloyu daha net değerlendirmek mümkün olacaktır. Ancak durumun vehametini idrak etmek için Fuat Oktay’ı beklemeye de gerek yok aslında. Zira Türkiye’de uyuşturucu kullanımının son yıllarda olağanüstü bir artış gösterdiği, gündelik hayat akışı içinde dahil olduğunuz neredeyse her dost meclisinde konuşuluyor, tartışılıyor. 

Kürdistan’da da durum aynı. Ama Batı’dan farklı olarak daha çok politik bir mesele olarak konuşuluyor. Bunun en önemli nedeni, devletin özellikle güvenlik birimlerinin uyuşturucu satışında oynadığı rol. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de her türlü yasa dışı işin yasa uygulayıcı ortakları vardır. Ancak, Kürdistan’da devletin rolü ‘Bir kilo toz bir otobos’ hesabında anılan bir maliyet kalemi olmanın ötesinde tartışılıyor…

Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasının Kürt politikasının bir parçası olduğu bilgisi giderek kabul görüyor. Söylenti değil, özellikle bilgi diyorum çünkü kaynağı, isminin açıklamasını istemeyen kimi sivil toplum örgütü yöneticisi, kimi üniversite hocası, kimi baroya kayıtlı avukatlar…

İlk kez 2017’de gündemime girmişti. On yıllar önce henüz İslamcı bir gençken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la aynı saflarda çalıştığından söz eden bir sivil toplum örgütü yöneticisi ‘Uyuşturucu gençler arasında çok yaygınlaştı. Bu derece yaygın kullanımın polisin bilgisi dışında olması mümkün değil’ demişti. Benim ‘Yani göz mü yumuyorlar?’ diye sormam üzerine, ‘Yoo, keşke öyle olsa…El altından kendileri dağıtıyor. Korkarım Kürt nüfusu kontrol etmek için yeni bir politika bu’ diye iddia etmişti. Aynı kişi, Erdoğan’ın tam da o tarihlerde ‘Türkiye’de terör örgütü üyelerinin en az 15 çocukları var’ açıklamasını bu iddiasının dayanağı olarak öne sürmüştü. 

Bir başka Kürdistan gezim sırasında ise birkaç üniversite hocasıyla sohbet ederken, son yıllarda öğrencilerin saldırgan davranışlar göstermesini uyuşturucu kullanımının artmasına bağlayan üniversite yönetiminin, hocalara  ‘Öğrencilerin üstüne çok gidilmemesi tavsiyesinde bulunduğu’nu öğrenmiştim. Konunun takibini yaptığım bir diğer ildeki üniversite hocası ise ‘AMATEM sık sık anket yapıyor okulda. Ama sonuçları bilmiyoruz, bizimle paylaşmıyorlar’ demişti. 

Geçtiğimiz hafta Diyarbakır gezim sırasında meselenin artık bir öğrenci-gençler meselesi olmaktan çıktığını gördüm. Herkes uyuşturucu kullanımının, meslek sahibi, genç ya da orta yaşlı insanlar, avukatlar, doktorlar ve akademisyenler arasında da giderek yaygınlaştığını konuşuyor.

İçkiden daha ucuz’ deyiverdi bir avukat, mesela. Trafiği yönetenler de ‘Bağlar’ı mesken tutan IŞİD’liler. Torbacılardan vergiyi onlar topluyorlar’. ‘Yasa uygulayıcı ortaklar yok mu artık?’ soruma aldığım yanıt ise şu oldu: ‘Onlar da yasa uygulayıcı sayılırlar. Mahkemeler kuruluyor Bağlar’da. Artık ihtilaflı taraflar PKK mahkemelerine değil, IŞİD mahkemelerine gidiyor Diyarbakır’da’ diye ekledi, gülümseyerek. 

Bu arada, Diyarbakırlılar’ın bu konuyla bağlantılı konuştuğu bir başka mevzu da son bir ayda gerçekleşen beş ‘narko-terör’ operasyonu. ‘Şehrin göbeğinde torbacılar cirit atıyor, devlet dağın-taşın altında uyuşturucu arıyor’ diye şikayet ediyorlar. Bu paradoksu Sanat sokağından bir Diyarbakırlı şöyle açıkladı ‘Küresel kapitalist düzende tedarik zincirinin mutlak kontrolü esastır’

‘Rüşvetin belgesi mi olur ulan p…’ denmişti, Emlakbank davasında Engin Civan’ın yüzüne. Bu veciz ifadeyi ‘Acaba bu suç nasıl belgelenir?’ diye düşündüğüm her durumda hatırlarım. 

Hatırladığım bir başka şey ise Hannah Arendt’in söyledikleri; galiba şöyle diyordu: Totaliter iktidarlarda tek tek bireyler  (vatandaşlar) rejimin değişebileceğine dair inancını kaybeder önce. Etki edebilme yeteneğinin olduğuna bile inanmaz. Dolayısıyla, bireyin varlığı da anlamını yitirir. Umutsuzluktur hakim olan duygu. Totaliter rejimleri otoriter rejimlerden ayıran ve devamını sağlayan asıl kaynak da bu umutsuzluktur zaten. 

Kürdistan ölçeğinde, umutsuzluğun sadece totaliterleşen rejimin değil, aynı zamanda meslek sahibi insanlara kadar uzanan yaygınlıkta  uyuşturucu kullanımının da kaynağı olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. 

Mevzunun devletin Kürt politikasının bir parçası olup olmadığına ilişkin bir yorum yapmak için ise Fuat Oktay’ın sadece yıllara göre değil aynı zamanda illere göre de bir yanıt vermesini beklemek gerekiyor. Tabii verirse…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.