Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin yazdı: Badem gözlü kraliçe

“Kör ölür, badem gözlü olur” deyişini bilmeyen yoktur. Perşembe günü 96 yaşında ölen Büyük Britanya Kraliçesi 2. Elizabeth için de bu deyişi kullanmak yerinde olabilir. Ancak önce Kraliçe’nin hakkını Kraliçe’ye verelim: 70 yıl hüküm süren 2. Elizabeth, Birleşik Krallık “tebaası” milyonlarca insan ve “devlet bekâsı” için gerçekten de badem gözlüydü. Bir de tabii -şimdilik suskun- “Ölünün arkasından konuşulmaz” geleneğine sahip çıkanlar var. Her ikisini de birazdan açacağım ama önce “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusunun itirazsız karşılık bulacak yanıtlarını sıralayalım:

Komplo teorilerinin Rotschildler ve Illuminati’den sonra muhtemelen en popüler kahramanı.

Kimilerine göre sahip olduğu süper güçlerle perde arkasından (ABD dahil, hatta başta olmak üzere) tüm dünyayı yöneten (Poison Ivy ya da Harley Quinn benzeri) bir süper-kötü kahraman. 

Sadece İngiltere’de değil bütün dünyada çok büyük bir çoğunluğa göre ise saf kötü, sinsi, “cadı kaynana” stereotipinin vücut bulmuş hâli.

“Kraliçe” kavramı, kendilerini çağdaş demokrasinin beşiği ve kalesi olarak gören Amerikalılar’a da İngilizler’i aşağılama fırsatı veren bir espri malzemesi (Seçime tâbi olmayan bir liderlik makamının demokrasiyle nasıl bağdaştığı sorunsalına giremem; yerimiz dar☺). Ancak İngilizler’in büyük çoğunluğunun bir kraliçeye sahip olmaktan rahatsız olduklarını gösteren herhangi bir araştırma bulunmadığı gibi, tersine bununla gurur duyduklarını gösteren birçok emare var.

Diğer yandan İngilizler’e göre Kraliçe ya da genel olarak onun makamı; gelenek, görgü ve görenek ile inceliğin her türlüsünden olduğu gibi siyasi görgü ve incelikten de yoksun; büyüklük kompleksleriyle aşırılığa kaçmaya ve ortalığı karıştırmaya meyilli kontrolsüz Amerikalılar’ı hizada tutan; hatta bir hezeyan anında onları fevri bir çıkışla düğmeye basıp dünyayı külliyen yoketmekten alıkoyan tek denge unsuru. Bu anlamda alttan alttan sadece kendilerinin değil, bütün dünyanın Kraliçe’ye borçlu olduğunu düşünüyor olmaları muhtemel.

Kraliçe’nin dünyayı ABD’nin gazabından korumanın yanında; siyasi partilerin seçim kazanmaya odaklı çatışmalarıyla sağa-sola savrulan kısa vadeli politikalarının üzerinde -bizim belki “Bağımsız Cumhurbaşkanı” kavramından beklediğimiz gibi- ciddi toplumsal ve politik ayrışmalarda arabuluculuk etmek; ülkenin çıkarlarını daha uzun vadeli bir perspektiften gözetmek; “devletin bekası”nı temin etmek gibi bir işlevi olduğu kesin (Örneğin koskoca İşçi Partisi’nin bile oylarını arttırarak iktidara gelebilmek için geleneklerini terkederek Tony Blair’le liberalizme/sağa nasıl kaydığına şahit olmuştuk). 

Nitekim bugün Elizabeth’in ardından milyonlarca insan –bizi şaşırtan bir şekilde- saygı ve sevgi gösterilerinde bulunuyorsa, bunun büyük ölçüde “İngiliz Devleti’nin çapası” olabilmesiyle ve bir zamanlar üzerinde güneş batmayan bir imparatorluğun bakiyesine “millet olma” duygusunu yaşatabilmesiyle ilgili olduğunu teslim etmemiz lazım. Yine hakkını teslim edelim: 2. Elizabeth kendini gerçekten de anayasa ile sınırları çizili görevine adamış bir insandı. 

Elbette bu kalıtsal liderlik pozisyonu sayesinde, Kraliçe’nin öyle dört-beş yılda bir, sermayeye şirin görünüp onunla bununla angajmanlara girerek seçim kazanmak gibi bir derdi de hiç olmadı. Ayrıca kendisi zaten dünyanın en zengin şahsiyetleri arasında gösterilegeldi. Karnı tok, sırtı pek oldu. Dolayısıyla öyle bilmem kaç milyon dolar komisyona tenezzül edip makamını kirletmek gibi bir sicili de –dedikodusu da- hiç olmadı uzun ömrü boyunca. Ancak bu çoğumuzun gözünü kamaştıran zenginliğin gerisinde sömürgecilik olduğunu da bilmiyor değiliz. Dileyen Kraliçe’nin yasını tutsun ama lütfen imparatorluğun yasını tutmasın bir zahmet

Bu linkini paylaştığım yazıda da bahsedildiği üzere, Elizabeth babası öldüğü sırada, yani tacın otomatik kendisine geçtiği gün, sömürge karşıtı Mau Mau Hareketi’nin kanlı bir şekilde bastırıldığı Kenya’daydı; asayiş berkemal olduktan sonra tebaasını “teskin etmeye” gitmişti (2013’te Kenyalı mağdurlara 20 milyon Sterlin tazminat ödenecekti). İran’ın başına Şah’ı musallat eden İngiliz devletine babası liderlik ediyordu; 1953’te İran’ın ilk seçilmiş lideri Muhammed Musaddık, İngiliz ve Amerikan istihbarat servislerinin tezgahladığı darbe ile devrildiğinde de hanedanın asası Elizabeth’teydi. Keza 1955’te Kıbrıs’ta ve 1963’te Yemen’de sömürgecilik karşıtı hareketler de, onun devlet başkanlığı sırasında şiddet kullanılarak bastırıldı. 

Bu yazıda detaylarını girmeyeceğim ama hatırlatmakta yarar görüyorum: 2. Elizabeth’in hükümdarlığı sırasında 1956’da Sudan’a, 1961’de Kuveyt’e, 1971’de de Bahreyn, Umman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne bağımsızlık verildi. Buna mukabil Kuzey İrlanda’da barış için, Tony Blair’in iktidara geldiği 1997’yi beklemek gerekecekti. Kraliçe 2011’de İrlanda Cumhuriyeti’ne gittiğinde ise 100 yıl sonra böyle bir ziyaret yapan ilk hükümdar olmuştu. Hem geç hem güç olmuştu.

Uzun bir yaşamdı onunki. Tahta çıktığında, 1952’de 26 yaşındaydı ve ABD’de Truman, SSCB’de Stalin iktidardaydı. Kendisinin görev yetkisi verdiği ilk Başbakan Winston Churchill idi; Thatcher, Blair dahil ve sonuncusu ölümünden iki gün önce Liz Truss olmak üzere tam 15 başbakan görevlendirdi. İmparatorluk küçüldü; İngiltere AB’ye girdi ve çıktı; ülkesi dünya ile birlikte çok değişti, dönüştü. 2. Elizabeth, ülkesinin 20. yüzyıl çalkantılarını çok da büyük hasar almadan atlatmasını sağladı. Bakalım 21. yüzyılda oğlu Charles yani Kral 3. Charles benzer bir işlevi yerine getirebilecek mi? İngiliz devletinin ihtiyaç duyduğu değişime annesini aratmadan ayak uydurabilecek mi? 

Cumhuriyetin 100. yılı yaklaşırken, bizim devletimizin de ihtiyaç duyduğu değişim öncesi hepimiz çok birikmiş sorunlar altında ezilirken, uzun bile yazdım… “Badem gözlü” Kraliçe’nin ardından en güzel sözü sosyal medyada “herhangi biri”nin söylemiş olduğunu teslim etmeliyim:

“queen elizabeth öldi mü 

buckingham palace kaldı mu 

diana öçin aldı mu, emdi 

united kingdom yırtılur”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.