Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Meral Akşener’in kaçırmakta olduğu müthiş fırsat

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Ben başbakanlığa adayım” çıkışını çok kişi eleştiriyor, onun siyaset yapmasını zorlaştırdığını, buna bağlı olarak da partisinin gelişimini yavaşlattığını, hatta gerilettiğini ileri sürüyor. Ayrıca Akşener’in bu hamlesiyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa’da elini alabildiğine güçlendirdiğini, onu ortak adayın saptanmasında tek otorite kıldığını söyleyenler de var.

Akşener pekala başbakan olur

Ben tam tersini düşünüyorum. Akşener’in bu hamlesiyle sadece Kılıçdaroğlu değil, Türkiye siyasi tarihinde benzeri görülmemiş bir deneyim olan Altılı Masa’nın bütününün, dolayısıyla İYİ Parti’nin de güçlü çıkma ihtimalinin altını çizdim. Bunun ötesinde Akşener “Ben başbakanlığa adayım” diyerek, önümüzdeki seçimlerin bir “geçiş dönemi”ni başlatacağını, Türkiye için daha önemli olanın bir sonraki seçim olduğunu öngörüyordu.

Birçok vesileyle dile getirdiğim ileriye dönük bir akıl yürütmem var: Eğer Altılı Masa başta olmak üzere muhalefet önümüzdeki seçimlerden zaferle çıkarsa, Erdoğan liderliğindeki veya Erdoğansız AKP’nin çözülmesi kuvvetle muhtemel. Ve eğer Altılı Masa vadettiği gibi ülkeyi “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e taşıyabilirse, yapılacak ilk seçimden, AKP’nin çözülmesinden alabildiğine istifade edebilecek olan İYİ Parti’nin birinci parti çıkması, dolayısıyla o anki cumhurbaşkanının yeni hükümeti kurmak için ilk olarak Akşener’i görevlendirmesi de akla gelen ilk ihtimal.

“HDP’li bakan” çıkışının bozduğu strateji

Bununla birlikte Akşener’in “Ben başbakanlığa adayım” çıkışının onun bugün siyaset yapmasını zorlaştırdığı tespiti çok da yanlış değil. Örneğin kendisinin Sakarya ve Tekirdağ programlarını izledikten sonra yazdığım “Meral Akşener ‘Abla’ olarak kalabilecek mi?” başlıklı yazıda bu çıkışının yol açtığı sorunları aktarmış ancak bunların çok da hayati olmayabileceğini belirtmiştim. 

Nitekim yazı şöyle bitiyordu: “Ülkenin, muhalefet ittifakının ve kendi partisinin sahici sorunlarını geri plana itebildiği ve halkla içiçe olabildiği ölçüde Akşener’in önü açık ama iktidara geldiği andan itibaren bunlar ayrı ayrı ve çoğunlukla da hep birlikte karşısına çıkacağı için işi çok ama çok zor.”

O yazı 26 Haziran 2022 tarihinde yayınlandı ve daha üç ay olmadan CHP’li Gürsel Tekin’in o çok da gerekli olmayan “HDP’li bakan” çıkışının ardından Akşener’in bu stratejiyi yürütmekte epey zorlandığını gördük. Öyle ki onun bu stratejiden vazgeçtiğini, hatta Altılı Masa’dan bile kalkabileceğini iddia edenler çıktı.

“Tavuk-yumurta” problemi

Akşener’in Altılı Masa’yı bozabileceğini ileri sürenler İYİ Parti cenahından HDP konusunda gelen ve Akşener’i de kapsayan tepkilere şaşmamak gerektiğini, zaten bu partinin merkez sağa oynamak gibi bir niyeti olmadığını, olsa bile bunu başaramayacağını düşünüyorlar.

Katılmıyorum, Akşener dahil olmak üzere İYİ Parti kurmaylarının son çıkışlarının bilinçli bir tercihten ziyade bir sürüklenme olduğu kanısındayım. “Sürüklenme” derken, bazı kamuoyu araştırmalarının İYİ Parti’nin bariz yükselişinin durduğu, hatta bir gerilemenin söz konusu olduğu yolundaki bulgularının bu partide ve Akşener’de bir paniğe yol açtığını kastediyorum. Kötü gidişatı durdurmanın yolu olarak da en iyi bildikleri “taşra milliyetçiliği”ne dönüşü görüyor olsalar gerek.

Fazlasıyla “tavuk-yumurta problemi”ne benzeyeceğinin farkındayım ancak “taşra milliyetçisi” reflekslerine sahip oldukları için “merkez sağ” olma hedeflerinden sapmıyor, bu hedeften sapmakta olduklarından endişelendiklerinde “taşra milliyetçiliği”ne yeniden sarılıyorlar.

“Yeni DYP”

İYİ Parti’yi kuran kadrolar yola bir “merkez sağ” partisi inşa etmek için çıkmadılar. Amaçları hak ettiklerini düşündükleri MHP genel başkanlığını Erdoğan’ın desteğiyle ellerinden alan, daha doğrusu gasp eden Devlet Bahçeli’den hesap sormaktı. Fakat kısa süre içinde “yeni” veya “ikinci” MHP olmanın akıl kârı olmadığını ve AKP’nin bir şekilde ele geçirmiş olduğu merkez sağda ciddi bir boşluğun oluştuğunu görüp yeni bir strateji benimsediler. Hızlı bir şekilde örgütlenebilmeleri, girdikleri ilk seçimde aldıkları oy bu tercihin isabetli olduğunu gösterdi.

Ancak bu yeni yönelimin parti içindeki iktidarlarını tehdit ettiğini düşünen bazı isimler ellerine geçen her fırsatta devletin bekasını önceleyen güvenlikçi politikaları seslendirerek İYİ Parti ile Cumhur İttifakı arasındaki mesafeyi azalttılar.

Bu tür çıkış yapanları parti içinde etkisizileştirmesi Akşener’in bu durumdan rahatsız olduğunu gösteriyordu. Zira kendisinde “ikinci AKP” değil de “yeni ANAP” olma potansiyeli görülen DEVA Partisi de bir aşamadan sonra yakaladığı ivmeden uzaklaşmış, dolayısıyla İYİ Parti’nin “yeni DYP” olarak merkez sağın yeni lideri olma şansını daha da artırmıştı. 

Diyarbakır ziyareti beklerken Sedat Bucak ziyaretine tanık olmak

Partinin ekonomi politikalarının Prof. Bilge Yılmaz ve ekibine teslim edilmesi merkeze yöneliş iddiasını iyice perçinledi fakat Altılı Masa’nın bir türlü adayını belirleyememesi ve toplumu mobilize edebilecek politikalar geliştirememesine paralel olarak İYİ Parti de Kılıçdaroğlu yerine Mansur Yavaş’ı öne çıkarma gibi Altılı Masa’yı tehlikeye atabilecek aday kulislerine ve kim olursa olsun masanın ortak adayının seçilmesini zorlaştıracağı kesin olan HDP konusundaki polemiklere kendisini kaptırdı.

Akşener Fox TV’de şöyle dedi: “Birbirine karşı tavrı çok net olan iki parti var, İYİ Parti ve HDP. HDP de bizim olduğumuz yerde olmayacağını ifade ediyor. Muhalefetin içinde HDP’yle bizim yan yana gelmemiz gerektiğini iddia eden yapı, bize parmağını sallıyor. Kavramsal olarak son derece aşağılayan, bizlere çok çirkin tavırlar koyan, ciddi tavırlar koyan gerçekten kötü bir dille bir yapı var.”

Akşener’in HDP ile yan yana olmama, adını vermediği kişilerin (ki bunlara yine adını vermediği “kanaat önderleri”ni de ekliyor) kendilerine parmak sallamalarından rahatsız olma hakkı tabii ki var. Ancak “Kürtler HDP’den ibaret değil” şeklinde özetlenebilecek o meşhur sağcı yaklaşımı tekrarlamanın ötesine geçip Kürtler konusunda sahiden bir şeyler söyleyebilmesi gerekiyor eğer “yeni DYP” olmak istiyorsa. Hatırlanacaktır DYP en ciddi çıkışını Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini tanıma” ve Tansu Çiller’in “Bask modeli” önermeleriyle yaşamıştı.

Tabii ki ne Demirel, ne Çiller bu söylediklerinin arkasını getirmediler fakat Akşener bugün Kürt sorunu konusunda “-mış gibi” bile yapmıyor. Örneğin kendisinin Diyarbakır’da da esnaf ziyareti yapacağı söylendi, tam bunu beklerken Şanlıurfa’da eski partidaşı, Susurluk zanlısı Sedat Bucak’ı ziyaret etti.

Merkez sağdaki boşluk kim dolduracak? 

Bu noktada DEVA lideri Ali Babacan’ın Tunceli’ye gidip “Alevi sorunu ve Kürt sorununu çözmenin tam zamanı” demiş olmasına dikkat çekmek gerekiyor. Zira, Kemal’in (Can) kulakları çınlasın, “Siyaset boşluk kaldırmıyor” ve merkez sağdaki derinleşen boşluğu birileri bir şekilde doldurmak isteyecektir.

Her şeye rağmen bu konuda en güçlü adayın Akşener ve partisi olduğunu düşünmeyi sürdürüyorum. Çünkü kendisi ve partisi de çok müthiş bir fırsat yakaladıklarını, Cumhur İttifakı’nın söylemlerini taklit ederek bu fırsatı değerlendirmelerinin mümkün olmadığını biliyor olmalı.

Başa dönecek olursak, Meral Akşener’in yıllar sonra ülkenin ilk başbakanı olma ihtimali hayli yüksek ancak bunun için öncelikle Altılı Masa adayının mümkünse ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesi, muhalefetin TBMM’de güçlü bir çoğunluğa sahip olması gerekiyor. İYİ Parti ve Akşener an itibariyle bütün bu hedeflere ulaşmayı zorlaştıranlar arasında yer alıyorlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.