Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin yazdı: İran’da ve dünyada iktidarların değil insanların tercihi belirleyici olacak

Kısaltarak aktaracağım: Youtube’taki söyleşisinde meslektaşım Hediye Levent, siyaset bilimci Arif Keskin’e ilk sorusunu yöneltmeden şöyle bir giriş yaptı:“Türkiye’de bugünlerde bir kere daha laiklik tartışılmaya başlandı. Şu anda İran sokaklarında da laiklik talebi var. Türkiye’de sansür yasası bir kez daha Meclis’te. İran başta olmak üzere bütün Ortadoğu ülkelerinde sansür uygulamasının nerelere kadar varabileceğini izliyoruz”.

Bu karşılaştırma üzerine Arif Keskin’in analizi çok çarpıcıydı: “Aslında Türkiye ve İran hem devlet hem ulus olarak çok iddialı; Kendilerinin istisnai bir tarihe, istisnai bir kültüre, istisnai bir uygarlık anlayışına sahip olduğu iddiasındalar. Her iki devlet de evrensel anlamda bir mesaja sahip olduğu iddiasında: ‘Dünya aslında bizi dinlerse daha doğru yörüngeye oturur; bizi ölçüt alırlarsa daha iyi olur’. Ama her ikisi de çok daha basit, çok daha sade bir sorunu, tesettür sorununu hâlâ çözebilmiş değil. Bu açık bir çelişki değil mi?”

Arif Keskin, uzmanı olduğu İran’ın, 1979’dan sonraki “evrensel mesajı”nı ise şöyle özetledi: “İnsanlığın kurtuluşunun şifreleri bende. İnsanlığın kurtuluşu ne Sol’da ne Sağ’da, ne liberalizmde ne Marksizm’de. Kurtuluş benim durduğum yerde. Ve benim sahip olduğum bu düşünce insanın sadece açlığını-yoksulluğunu gidermeyecek, onu manevi açıdan da kurtaracak”.

Keskin, İranlı İslâmcılar’ın Batı’nın bir maneviyat krizinde olduğu savını sahiplendiklerini hatırlattı:“Bu görüşe göre, İran İslâm Cumhuriyeti, insanları içgüdüleriyle hareket etmekten, sadece nefislerini tatmin etmekten kurtaracak ve Batı insanına alternatif olarak, madden ve manen doyumlu bir insan üretecekti. Ama bambaşka bir sonuç var ortada”.

Arif Keskin, benimle yaptığı söyleşide de şunu vurgulamıştı:”İran devleti o iddia ettiği değerleri kendi bürokrasisine dahi egemen kılabilmiş değil. Örtünmeyi vaaz edenlerin, ABD’ye ölüm sloganları attıranların çocukları, torunları tam da bunlar dayatılmadığı için Batı’da okuyor, yaşıyor ve örtünmüyor”.

Keskin, “kendi idealizmi”ni bütün topluma ve daima şiddet kullanarak dayatan despot rejimlerin önünde sonunda “fiyasko ile karşılaşacaklarını” da eklemişti.

Tahranlı genç müzisyen Mehdi’ye, Mahsa Amini protestolarını soruyorum. “Belki bu isyanı da bastıracaklar çünkü korkunç şiddet uyguluyorlar; 300’den fazla insan öldü; binlerce kişi hapiste. Ancak insanları kısa bir süre için baskılayabilirler. Artık değişim talebinin önünde duramazlar” diyor.

Şirin de İran’dan gelmiş Mehdi gibi. O da çok genç. Üniversitede öğrenci. Diyor ki: “Özgür değiliz İran’da. Petrol ve doğalgaz zengini olmamıza rağmen yoksuluz halk olarak. Üstelik anamızın-babamızın bile yapmadığ şekilde nasıl yaşamamız gerektiğini dikte ediyorlar; bunu şiddet kullanarak dayatıyorlar. Başörtüsü protestosu olarak başlamış görünen bu isyan, insan onuruna yakışır şekilde hem birey hem toplum olarak kendi kaderimizi tayin etme hakkımızla ilgili aslında”.

Peki İran 43 yıl sonra yeniden bir devrim ile mi karşı karşıya? Rejim devrilecek mi? Yine Arif Keskin’e kulak verelim: “Bir toplumsal protesto ve isyan, devleti ya da rejimi değiştiremiyorsa; bu, isyan edenlerin güçsüz olduğu anlamına gelmiyor. Tarihsel olarak bakarsanız, devrimler istisnadır. Toplumların normu ise istikrardır. Bir toplumda 50 yılda bir, 100 yılda bir devrim olur. Ancak bir toplum diktatörlükle de 50 yıl, 100 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde yaşayabilir. Toplumsal protestoların başarılı olmamasının sebebi, her zaman devletle ilgili olmayabilir. Toplumun kendisi ile de ilgilidir. Toplum içindeki bölünmeler, farklı gruplar arasındaki karşılıklı güvensizlikler, hepsi aynı dileği –rejimin değişmesi dileğini- paylaşsa bile, hepsinin birlikte sokağa çıkmasının önüne geçebilir”.

Arif Keskin

Yani ancak toplum amelde de birleşirse köklü bir değişim olabilir, ancak “birleşmiş bir halk yenilmez”. Bugün sadece İran’da değil, dünyanın dört bir yanında köklü bir değişim talebi var. Sadece yoksulluk ya da yoksullaşma da değil mesele. En başta kendi devletleri tarafından (sonra da kendini “üstün” gören başka devletler tarafından) hakir görülmeleri, değersiz hissettirilmeleri canlarına tak etmiş; yurtta ve cihanda eşitlik, özgürlük ve adil paylaşım talep eden milyarlarca insan var.

Demokratik değerlerin insanlığın ortak mirasının parçası olduğunu kabul etmeyen liderlerin, rejimlerin, devletlerin son çırpınışları bunlar… Ve eğer o değerlere sahip çıktıkları iddiasındaki diğer liderler, rejimler ve devletler de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 30 maddesini birden yurttaşlarına hak olarak tanımaktan imtina etmeye ve/veya bu değerleri başka halklara reva görmemeye devam ederlerse, onların da çırpınmaya başlaması yakındır.

O yüzyıl bu yüzyıl olabilir. Ya da daha çok bekleyebiliriz. Tercihlerimiz belirleyecek.

Şairin (William Carlos William) dediği gibi:

İnsan buraya dek hayatta kaldı / Çünkü arzularını gerçekleştirebilmek için / Fazla bilgisizdi. / Şimdi gerçekleştirebiliyorken, / Ya onları değiştirmek zorunda / Ya da ölüp gidecek.

Ahmed Şamlu ve İran Sol’u

Fars dilinin günümüzde Hâfız ile birlikte en çok okunan şairi Ahmed Şamlu (1925-2000), İran halkınının otokrat despotların baskısı altında yaşadığı olağanüstü acıların birinci dereceden tanığı kabul edilen kendine özgü şiiriyle 20. yüzyıl şiirinin en önemli adları arasındadır.

1978-83 İran devrimi, Şah’ın devrilmesi için çalıştıktan sonra, kendilerini bu kez de Ayetullah Humeyni’nin takipçilerinin hedef tahtasında bulan İran Sol’u için tam bir felaket oldu.

Ahmed Şamlu’ya “Tüm şairler Humeyni’ye ithafen şiir yazdı, sen niye yazmadın?” diye sorduklarında, “Yazdım” dediği ve 80’lerin başındaki toplu kıyımlar zamanında yazdığı, son kısmını alıntıladığım şu şiiri okuduğu söylenir:

Öyle güzelim ki ben
Allahuekber
Kaçınılmaz bir vasıftır
Hakkımda söylediğin
Senin serginde panzehirsiz bir zehirim
Dünya güzelse
Dalkavukluk eder huzurumda
Aptal herif!
Düşmanın değilim ben
Senin inkârınım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.