Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Onur Yaser Can davası 7 Nisan’a ertelendi: “Takip edildiğini ve muhbir yapılmak istendiğini söylüyordu”

Gözaltında işkence gördüğü belirtilen ve ikinci kez ifadeye çağrıldıktan sonra hayatını sonlandıran Onur Yaser Can’ın ölümünden 12 yıl sonra açılan davanın üçüncü duruşması bugün (3 Şubat 2023) yapıldı. Üçüncü duruşmada tanıklar dinleniyor. Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, “Onur Yaser işkenceci bu polislerin eline düşmeseydi bunların hiçbiri yaşanmayacaktı, Yaser Can aramızda olacaktı, benim bütün ailem yaşıyor olacaktı” dedi. Duruşma 7 Nisan’a ertelendi.

Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Ahmet Şık, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da duruşmayı takip edenler arasındaydı.

Ezgi Can – Canan Kaftancıoğlu

Duruşmada Onur Yaser Can’ın kız kardeşi Ezgi Sevgi Can, abisinin yakın arkadaşlarının dinlenmesini istedikleri söyleyerek tanık olarak isimlerini mahkemeye verdi. Sanık Hakan Aydın, Onur Ülker ve Yunus Başay duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Sanık Muhammet Ongun ise duruşmaya katılmadı.

Duruşma tanık Baki Burak Acıl’ın dinlenmesi ile başlandı. Acıl, “Yaser üniversiteden beri arkadaşım, yakın arkadaşım. Üç hafta içinde arkadaşımı nasıl kaybettim? Şaşkınım. Yaser gergindi takip edildiğini söylüyordu. Takip edildiğini ve muhbir yapılmak istendiğini söylüyordu. Üç hafta içinde psikolojisi nasıl bozuldu biz anlayamadık” dedi.

“Ailesine ve arkadaşlarına bir şey yapmalarından korktuğunu söyledi”

Tanık Selda Taşkın ise şunları söyledi: “Yaser, üniversiteden eski arkadaşım. Yaşadıklarını ve çıplak arama yapıldığını anlattı. Ben modelini bozma dedim o da ama beni ikinci kez tekrar çağırdılar. ‘İfadem olmayan şeyleri ifadem gibi gösterdiler’ dedi. Ailesine ve arkadaşlarına bir şey yapmalarından korktuğunu söyledi. İki hafta kadar süre sonra öldüğünü söylediler.”

Onur Yaser Can’ın arkadaşı tanık İbrahim Emrah Özgül de, “Biz üniversiteden arkadaşız. Hayat dolu bir insandı. Bize olaydan 8-10 gün sonra anlattıklarına göre çırılçıplak  soyulmuş, çömelip kalkması istenmiş, sözlü hakarete uğramış. Tutanakta tarih hatası diye onu tekrar çağırmışlar, daha sonra gittiğinde tutanağa imza attırıldığını, tutanakta bilmediği isimler ve plaklar olduğunu söyledi. Korkusu gittikçe artmıştı, takip edildiğini söylüyordu, polisin eve baskın yapmasından korkuyormuş. Üçüncü kez çağrıldı, gitmek istemedi” dedi.

Tanık Aziz Köse, “Yakalandığı gece yaşadıkları onu şoka soktu. İfadeye birden fazla kez gittiğini biliyorum. İfadesini imzalarken kendi beyanı olamayan plaka olduğunu gördüğünü anlattı, bayağı endişelenmişti” dedi.

Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, bu davanın evrakta sahtecilik olduğunu anlattı: “Bu davanın konusu evrakta sahtecilik fakat 2 Haziran’da abimin yakalanması ve sonrasında geçen 20 günlük sürecinde. evrakta sahtecilik suçunun ne amaçla işlendiği sorusunun sorulması gerektiğini düşünüyorum. Yapılan evrakta sahtecilik suçu yapılan işkence suçunun örtmek için işlenmiştir. Yapılan evrakta sahtecilik bir tehdit ve baskı aracına dönüşmüştür. Dava konusu evrakta sahtecilik fakat bunu bu suç zinciri içinde değerlendirmeniz gerektiğini hatırlatmak istiyorum.”

“Yaser işkenceci polislerin eline düşmeseydi bunların hiçbiri olmayacaktı”

Can, “Hakan Aydın 2010’da çıplak arama  yapıldığını kabul edip, ‘Bu bizim rutin prosedürümüzdür’ dedi. İşkenceden suç duyurusunda bulunulması gerektiğini düşünüyorum. Onur Yaser’e sadece çıplak arama yapılmadı hakaret edildi, işkence içerikli çıplak arama yapıldı. İşkencenin uygulanmasıyla ilgili soru işareti kalmadığını düşünüyorum” diye devam etti.

Sanık avukatı Ayhan Baykan’ın geçen duruşma yaptığı savunmayı hatırlatan Can, “Yapabildiği tek savunma ‘Uyuşturucu kullanmasıydı başına bunlar gelmezdi’ diyor. Onur Yaser işkenceci bu polislerin eline düşmeseydi bunların hiçbiri yaşanmayacaktı, Yaser Can aramızda olacaktı, benim bütün ailem yaşıyor olacaktı. Onu öldüren uyuşturucu kullanması olmadı. 2 Haziran’dan sonra abimi 20 gün içinde bu katiller öldürdüler, bu katiller benim bütün ailemi kaybetmeme sebep oldular. Bu polisler hâlâ polislik yaptılar, belki başka insanların onurunu, haysiyetini kırıyorlar. Bilmiyoruz” diye ekledi. 

Avukatlar Onur Yaser Can’ın muhbirliğe zorlandığını, Hakan Aydın ve diğer sanıkların tutuklanmasını, sanıkların mahkemeye huzurda hazır bulunmalarını talep etti. 

Sanıklar Muhammet Ongun ve Onur Ülker’in avukatı, “Katılan taraf sadece kendileriyle ilgili tanıkları mahkemeye getiriyorlar. SEGBİS çözümlemesi sonrası yazılı olarak beyanlarımızı sunacağız” dedi.

Yunus Başay’ın avukatı, “Ailenin acısı başkalarına hakaret amacıyla kullanılamaz. Müvekkilime katil denilmesini kabul etmiyorum” dedi. 

Mahkeme heyeti sanıkların tutuklu yargılanması talebini reddetti. Duruşmaya katılmayan polis memuru Muhammet Ongun’un bir sonraki duruşma için zorla getirilmesine, Ezgi Sevgi Can’ın avukatlarının işkenceye dair suç duyurusunda bulunulması talebinin ise reddine karar verildi. Duruşma 7 Nisan’a ertelendi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan bir önceki duruşmada tanık ve sanık beyanları dinlenmiş, savcı, açıkladığı mütalaasında o dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi’nde görev yapan polislere ilişkin “ağırlaştırılmış işkence” ve “görevi kötüye kullanma” suçlamalarıyla yapılan şikâyetlerin dosyasının istenmesini talep etmişti. Mahkeme heyeti de şikâyet dosyalarının istenmesine ve sanıkların duruşmaya katılma zorunluluğunun devam etmesine hükmetmişti.

Ne olmuştu?

ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can, 2010 yılının haziran ayında İstanbul-Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla gözaltına alındı. 28 yaşındaki genç mimar, nöbetçi savcının talimatıyla ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. İki gün sonra tutanaklarda eksiklik olduğu gerekçesiyle tekrar karakola çağrıldı. Kötü muameleye maruz bırakılan Can, baskı altında tutanakları imzalamak zorunda kaldı. 23 Haziran’da bir kez daha karakola çağrılan Can, 23 Haziran 2010’da odasının penceresinden atlayarak intihar etti. Anne Hatice Can, oğlunun intiharından sonra kot pantolonun arka cebinde bir not buldu. Notta, “Narkotik Şube’de çırılçıplak soyulup yere çöktürülüp öksürtüldüm. Onurumla oynadılar. Korkuyordum” yazıyordu.

Oğulları Onur’un ölümünün ardından Can ailesi hukuk mücadelesi başlattı. İki polis memuru hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçlamasıyla dava açıldı. Polisler dava sırasında çıplak aramayı itiraf etti ancak 2011 yılında polisler hakkında işkence ve kötü muameleyle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

İki polis, evrakta sahtecilik suçundan altı yıl beş ay hapis cezasına çarptırıldı. Anne Hatice Can, mahkemenin kararını Yargıtay’a taşıdı ama sürecin adaletsizliğine dayanamadı ve 2014 yılının Mart ayında yaşamına son verdi. Bu süreçte sağlığı bozulan baba Mevlüt Can da 2019’da hayatını kaybetti.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.