Kemal Can yazdı: Heyecanı dışarı çıkarma zamanı

Artık gün sayılıyor. Kimi endişe içinde bu sürenin kazasız belasız tamamlanmasını bekliyor, kimi bir an önce iyi olacağını umduğu sonucu duymak için sabırsızlanıyor, kimi de ne olacaksa olsun, tansiyon bitsin istiyor. Özellikle muhalefet, daha doğrusu yirmi yıllık çabayla Erdoğan’ın çoğunluk haline getirdiği “değişimi isteyenler”, ortalığa yayamadıkları heyecanı, kendi içlerine doğru çok sert yaşıyor. Herkes aynı tespiti dile getiriyor: “Seçimin hiç heyecanı yok”. Ama hemen peşinden “Uyuyup uyansak ve şu iki hafta geçmiş olsa” diyor. İçlerinde sıkışmış ve tedirginlikten kurtulamamış gerilim, heyecan olup dışarı çıkamıyor. Aslında söylenmek istenen, sokaklara taşmış hareketliliğin eksiği, endişeleri süpürecek neşenin sahne almaması ve kazanmaya ikna olmanın zorluklarıyla duyulan sıkıntı. Yakın çevreden veya hiç güvenmiyor olsalar bile iktidar medyasından duyulan her bilgiye (habere) kulak kabartıp asabı bozuluyor insanların. Havalarını bozan kötümserlere de hayal kırıklığını büyütecek iyimserlere de aynı ölçüde gıcık oluyorlar. Hep siyasileri veya kendi dışındaki seçmenleri ruhsuzlukla suçlayıp duruyorlar. 

Beş sene önce, seçime çok kısa bir süre kalmışken, 2 Mayıs 2018’de yazılmış “Sosyoloji bitti psikoloji devrede” yazısından bugüne de tekrarlanabilecek cümleler: “Muhalefet, çoğunlukla iktidarın gücüne odaklandığı için, kendi imkanları ve potansiyeli konusunda zayıf bir psikoloji üretiyor. İktidarın kırılmaz görünen desteğine karşılık, yine neredeyse aynı kararlılıkla direnen öteki yarıyı psikolojik üstünlük olmasa bile denkliğe taşımakta zorlanıyor. ‘Karşı taraftan’ oy almadan iktidarın değişmeyeceği fikrine karşılık, ‘karşı taraftan’ kimseyi ikna edemediği için devam etmekte zorlanan iktidar gerçeğini koyamıyor.” Bu cümleler daha çok politik aktörlerle ilişkili bir değerlendirme içeriyordu. Ancak bugün konu, -biraz da bu uzun süren yanlışla biçimlenmiş- seçmenin kendisiyle ilgili. Siyasi aktörleri birlikte davranmaları konusunda cesaretlendiren hatta açıkça yönlendiren seçmenin, bu ezberden kendini kurtarması gerek. Üstelik bunu bir aracıya, bir kılavuza ihtiyaç duymadan hatta ağırdan alanlara rağmen kendiliğinden yapabilmesinin zamanı. Bunun yapılabileceğine önce kendini inandırabilmenin zamanı. 

2018 seçiminin altı hafta öncesinde Erdoğan, “Millet tamam derse gideriz” demiş, ardından da Twitter’da #TAMAM etiketi birkaç milyon kere tekrarlanıp uzun süre TT listesinde kalmıştı. Seçimin “Adam kazandı” paylaşımıyla neticelenmesinin belirleyici nedenlerinden biri belki de Erdoğan’ın hediye ettiği bu slogana seçmenin kendisini yeterince inandıramaması oldu. Tıpkı ilk üç gün Gezi’de olduğunu iddia eden hayli kalabalık bir grup insanın, geçen yıllarda bir daha haber alınamaz biçimde ortadan kaybolması gibi. Bugün iktidar, “tamam denirse gitmek” şöyle dursun, “gidin” denmesinin darbe girişimi olarak görüleceğini iddia ediyor. “Yeter söz milletin” çıkışının yıldönümünü, bilerek seçim tarihi belirlemiş olmalarına rağmen. Üstelik İçişleri Bakanlığı görevini yürüten bir AKP adayı söylüyor bunu. Erdoğan, cami avlusunda muhalefeti siyasi mevta yapmaktan bahsediyor. Korkularını, seçime kadar yapacakları, seçimde ve sonrasında olabilecekler üzerinden saldıkları endişelerle bastırmak istiyorlar. Fakat bu konuda siyasi aktörlerin, özellikle de Kılıçdaroğlu’nun epey farklı tutum takınarak çok yol aldığını görmek gerek. 

Siyaseti, sahnedekilerin  performansını takip ve takdir hadisesi olarak algılamak çok isabetli değil belki ama haklı tarafları olan ve rahatlatıcı bir bencillik olduğu da açık. İster kızgın, ister endişeli, ister müşkülpesent seçmen, birileri gelsin ve kendilerini heyecanlandırsın istiyor. Haksızlık içerse bile her konfor herkesin hakkı. Bu yüzden, “çıkar telefonunu” en saldırgan ve alayı en çok hak eden tepki. Heyecanın taşınabilir, aktarılabilir, aşılanabilir bir tarafı olduğu da doğru. Koca bir sanat dünyası bunun için var. Duygularımızı etkileyen filmlere, şarkılara, resimlere bu yüzden hayranlık duyuyoruz. Ancak bir tarafıyla da heyecan, insanın karşı karşıya kaldığı şeyle ve bu durumun kendisiyle doğrudan ilişkisi yüzünden çok öznel bir duygu. Korktuğumuzda da umutlandığımızda da kendimizle ilgiliyiz aslında. Neticede, sizi heyecanlandıracak birileri olmadığı için olacaklara dair pek kuvvetli hisler beslemiyorsanız, meselenin sizle ilgili bir tarafının olduğu ortada. Bu açıdan seçmenin, bu son kısa düzlükte, bir süre önce muhalefetin birlikte davranması konusunda gösterdiği basireti seçim heyecanı konusunda da tekrarlaması gerek. 

Bu konuda ilham verici örnekler veren HDP seçmenine bakabiliriz. Yıllardır hemen her seçimden önce doğrudan sonuçlara etkili olabilecek ve zaten öyle olsun diye yapılan saldırılara uğruyorlar. Siyasetçiler, adaylar, sandık müşahitleri, gazeteciler, avukatlar gözaltına alınıyor; sandıklar taşınıyor, sandık başlarına polis-asker-korucu yığılıyor; karşılarındakiler, yakınlarındakiler, dostlar, düşmanlar parmak sallayarak konuşmakta sakınca görmüyor; seçim bürolarına saldırılar oluyor, parti merkezleri basılıyor, yasaklar getiriliyor. İktidarın bu konuda yapabileceklerinde sınır olmayacağını herkes biliyor hatta bazıları makul buluyor veya sessizlikle karşılıyor. Fakat HDP seçmeni yine senelerdir, dikkatini iktidarın yapabilecekleri, bunun yaratabilecekleri üzerinde yoğunlaştırmayıp kendi alacağı sonuca odaklanmayı beceriyor. Her azalanın yerine dahil edebildiği birisiyle halay kurmayı, en sıkıntılı zamanda bir hareketlilik yaratmayı becerebiliyor. Bu iktidar, hikayesini bitirdi, siyasi desteğini yitirdi, çözüm kabiliyetini kaybetti, şimdi de psikolojik üstünlüğünden oldu. Ancak nedense bunun idraki, belki de muhalefetçe kabullenilmesi hep biraz gecikmeli oluyor.

2013’de Gezi’nin yarattığı iklimin değiştirme gücü, iktidarın verdiği cevaba kurban edilince, kimsenin inanamadığı “Ekmek için Ekmeleddin” ile 2014’ün kifayetsizliği ortaya çıktı. O dinamiğin tekrar kendini göstermesi için bir yıl daha (2015 Haziran) beklemek gerekti. 2018’de “tamam” fikrini bir değişim enerjisine taşımayı beceremeyecek aktörlerin eline kalan ve dar bir alana sıkışan direnç, “Adam kazandı” duvarına tosladı. Birikmiş değiştirme enerjisinin kendini toparlaması için 2019 yerel seçimini beklemek gerekti. Yanlış hamleler kadar, geç ve zor ikna olan seçmen eliyle, hep olması gerekenden daha geriden gelen neticeler yaşandı. “Ya olmazsa endişesi” kendini gerçekleştiren kehanetler halinde hükmünü sürdürdü. “Hele bir dur” ihtiyatı, idrak ve ikna geciktiricisi olarak işlev gördü. Aylar hatta birkaç sene öncesinden, bu seçimin psikolojik dengeye bağlı olacağı görülüyordu. Şimdi son düzlükte ise tamamen öyle. İktidar bu alanda anketlerden bile kötü durumda. Geriye bu duruma bir hakikat olarak ikna olmak ve herkesin içine tıkıştırdığı heyecanı dışarıya çıkartması kalıyor. Açıkçası bu konuda kimsenin kimseden bekleyeceği bir işarete ihtiyaç yok. Elbette heyecanı içeri tıkmaya çalışan tedirginliğe ve lüzumsuz gerilimlere de…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.