Aytuğ Şaşmaz yazdı: Kılıçdaroğlu’nun liderliği CHP örgütünde dönüşümü nasıl etkiledi?

CHP’de kurultay ve dönüşüm tartışmaları sürerken Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010’da başlayan genel başkanlığının parti örgütünün nasıl dönüştürdüğünün ya da dönüştüremediğinin bir muhasebesini yapmak gerekiyor. Bu muhasebe, parti örgütünü güçlendirecek bir dönüşümün nasıl gerçekleşeceğinin ipuçlarını da verecektir. 

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanlığı görevine 2010 yılında seçildiğinde, elinde partiyi dönüştürmek için büyük bir şans bulunuyordu. Baykal döneminde partiden uzak duran birçok kesim, CHP içinde siyasete girmek için heveslenmiş, aktif particiliğe başlamıştı. Kılıçdaroğlu, yeni kadroları seçici bir şekilde kullanarak, CHP içinde siyaset yapma biçimini ve CHP kadrolarını dönüştürebilirdi. 

Yeni genel başkan, örgütsel dönüşüm hedefini partiyi elitizmden arındırmak olarak belirledi. O’na göre, CHP’nin daha çok oy alması önündeki en büyük engel, halkın partiyi bir “seçkinler kulübü” olarak görmesiydi. 2023 seçimleri öncesinde attığı bir tweet, Kılıçdaroğlu’nun bu dönüşümü ne ölçüde sahiplendiğini gösterir nitelikte.

Kılıçdaroğlu’nun en büyük hatası, parti kadrolarını elitizmden arındırırken ya da arındırdığını düşünürken yerine neyin geleceğini pek önemsememesi oldu. Kılıçdaroğlu’nun elit/ist olarak gördüğü kadrolar, örgütlerdeki etkilerini yitirirken yerine kimlerin geleceği konusunda Genel Merkez’in ya da Genel Başkan’ın belirgin bir stratejisi yoktu. Bu konu, yereldeki delege ağalarının ve genel merkezdeki genel başkan yardımcılarının güç savaşına bırakıldı. Kılıçdaroğlu’nun iktidarına meydan okumadıkça herkes ilçe ve il kadrolarına seçilebilir, yerel meclislere aday olabilir, parti içinde yükselebilirdi. 

Adına parti içi demokrasi denen ve CHP’de siyaset yapan particilerin enerjisinin büyük bölümünü yiyen bu oyunun sonunda, CHP kadrolarında ne liyakat ne de örgütsel kenetlenme sağlanabildi. 

Liyakat için şu örnek verilebilir: CHP ve AKP’nin 2019 yılındaki belediye meclisi adayları arasında eğitim düzeyi arasında bir fark yoktu. Oysa, herkesin bildiği gibi, Türkiye’de laik seçmenler, İslamcı-muhafazakâr seçmenlere göre daha yüksek eğitim düzeyine sahip. AKP, uyguladığı seçim süreçleriyle kendi kitlesi içinden “pozitif bir seçilim” sağlayabiliyor, yani kitlesi içinden daha liyakatli insanların parti içinde yükselmesinin önünü açabiliyor. CHP ise görece negatif bir seçilim ile yetinmek zorunda kalıyor. 

Daha önemlisi şu: CHP kadroları, kendi beyanlarına göre, ekip çalışmalarına AKP kadroları kadar yatkın değil. 2019’da CHP ve AKP adayları arasında gerçekleştirdiğim ankette, CHP ve AKP’nin adaylarına ekip çalışmalarını ne ölçüde benimsediklerine ilişkin sorular sordum. AKP adayları takım ruhu taşımaya ve ekip çalışmalarının gereklerini yerine getirmeye daha yatkın. Üstelik, laik seçmenler arasında, İslamcı-muhafazakâr seçmenlere göre, ekip çalışmalarına yatkınlık daha yüksek olmasına rağmen! CHP kadrolarının ve adaylarının seçiminde görece negatif bir seçilimle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha görüyoruz. 

Kaynak: 2019 AKP ve CHP Belediye Meclis Adayları Anketi ve bu ankete paralel olarak aynı ilçelerde gerçekleştirilen Hanehalkı Anketi. Aday anketinin soru kağıdına yazarın internet sitesinden erişilebilir (https://aytugsasmaz.com/data/).

CHP örgütünde işler nasıl yürüyor?

CHP, liyakat sahibi ve ekip çalışmasına yatkın kişileri seçmekte neden başarısız ve bunun Kılıçdaroğlu ile bir ilgisi var mı? İlk sorunun yanıtı, CHP’nin parti içi seçim pratiklerinde gizli. CHP’de Büyük Kurultay ile nihayete eren seçim sürecinin yerel düzeydeki aşamaları şöyle gerçekleşiyor: Önce mahalle düzeyinde yapılan seçimlerde ilçe kongresi için delegeler seçiliyor. Mahallelerde en fazla kişiyi üye yapmış kişilerin önderliğindeki “ekip”ler, ilçe delegesi listelerini yarıştırıyorlar. Bu yarışlarda blok liste yöntemi uygulanıyor. Her mahallede en çok oyu alan liste, blok halinde ilçe delegesi oluyor. Her listenin aldığı oy oranında delege çıkardığı nispi temsil sistemi uygulanmıyor. Oysaki nispi temsil çok daha demokratik ve çoğulcu sonuçlar verirdi. İlçe kongresi sürecine gelindiğinde bu ekipler, adına “yapı” denen iki ya da üç ittifak halinde birleşiyor. İlçe kongresinde genellikle iki yapı, ilçe yönetimini ve il delegelerini kontrol etmek için kıyasıya bir yarışa giriyor. İlçe kongresinde de genellikle blok liste yöntemiyle ilçe yönetimi ve il delegeleri tek bir listeden seçiliyor. 

Nispi temsile değil de blok listelere öncelik veren bu garip sistemin parti içi örgütsel kenetlenmeyi yakından ilgilendiren bir sonucu var. Ekipler, yapıları kurarken kazanabilecek en küçük ittifakı kurmaya çalışıyorlar. Çünkü parti içi kaynakları (yani kurultay delegeleri, ilçe ve ildeki yönetim ve adaylar gibi pozisyonları) olabilecek en küçük sayıda ekiple paylaşmak istiyorlar. Bu nedenle, CHP’nin ilçe kongreleri “yapı” denen bu küçük ittifaklar arasında gergin ve kıran kırana geçiyor. Her ilçede 400 civarında üyenin oy kullandığı seçimler, genellikle 10’un altındaki bir oy farkıyla sonuçlanıyor. Bu gergin kongrelerin sonucunda da ilçe parti örgütünün yarısı, bir sonraki parti içi seçime kadar partiye resmen küsüyor. Parti içindeki çalışmalara katılmıyor, hatta ilçe binasına bile pek uğramıyor. Ulusal ya da yerel seçim çalışmalarında yer alan insan sayısı, parti içi seçimlerde çalışan ya da oy veren insan sayısının neredeyse yarısı.   

Seçim sistemi, ekiplerin başındaki delege ağalarının kontrol edebilecekleri “sadık” kişileri yönetim kurullarına ve aday listelerine doldurmalarına neden oluyor. Üstelik ilçe kongrelerinde siyasi fikir tartışması da dönmüyor. Tüm rekabet, “Kim kimin adamı?” ve “Beni il delegesi ya da belediye meclis adayı yaparlar mı?” üzerinden gerçekleşiyor. Bu da parti içi seçimlerde liyakat yerine sadakatin ön planda olmasına yol açıyor. 

Kılıçdaroğlu, belki başlarda denese de örgütlerin seçim sistemini ve yapısını değiştirmeye pek çalışmadı. Bu konuyu yerele ve genel başkan yardımcılarının rekabetine terk etti. Oysa genel merkezin örgütü dönüştürmek yönünde tutarlı bir stratejisi olsa, çeşitli stratejilerle daha liyakatli kadroların seçilmesi sağlanabilirdi. Dahası, her ilçe ve il örgütünde kenetlenme sağlayacak kişilerin göreve getirilmesi yönünde inisiyatif alınabilirdi. Partilileri kazanabilecek en küçük koalisyonu kurmaya sevk eden parti içi seçim kuralları değiştirilebilirdi. Murat Somer, Feryaz Ocaklı, Sevinç Doğan, Toygar Sinan Baykan ve Kerem Yıldırım gibi akademisyenlerin çalışmalarından AKP’nin parti içinde örgütü dönüştürmeye yönelik ne tür stratejiler uyguladığını gayet iyi biliyoruz. Dolayısıyla, CHP gibi büyük bir örgüt de Genel Başkan’ın tutarlı bir stratejisi olsaydı şu ana kadar dönüştürülebilirdi. 

Fakat Kılıçdaroğlu, partinin dönüşebilmesi yönündeki umudunu kısa süre içinde kaybetti. 2014’ten itibaren kendi rolünü “başka partilerle ittifak kurmak” olarak tanımladı, CHP’nin dönüşümüyle ilgilenmedi. CHP’nin bir parti olarak oyunun 2011 seçimlerinden bu yana hiç artmamış olmasının nedenleri tam da burada aranmalı. 

Parti örgütünde dönüşüm umutları

CHP’de örgütsel dönüşüm için hiç umut yok mu? CHP örgütünde liyakat, dinamizm ve kenetlenme görmek mümkün değil mi? Harvard Üniversitesi’ndeki doktora tezi çalışmalarım sırasında gerçekleştirdiğim anketlerden ve görüşmelerden elde ettiğim bulgular, bazı ilçe örgütlerinin bu kenetlenme ve dinamizmi aslında yakalamış olduğunu gösteriyor. 

Bu tez çalışması için Türkiye’nin farklı bölgelerindeki 23 ilçede CHP ve AKP belediye meclis adaylarıyla 2019 yılında bir anket gerçekleştirdim. Ankette adaylara kişisel özellikleri ve parti örgütünde işlerin nasıl ilerlediğine dair birçok soru sordum. Bu sorulara dayanarak partide örgütsel kenetlenme, örgüt aktivitelerinin yoğunluğu gibi endeksler oluşturdum. Ayrıca adayların organizasyonel beceri ve tecrübelerini ve ekip çalışmalarına yatkınlıklarını da ölçme şansım oldu. Bu dört göstergede ilçe örgütlerinin nasıl bir performans gösterdiğini aşağıdaki grafiklerde paylaşıyorum.

Kaynak: 2019 AKP ve CHP Belediye Meclis Adayları Anketi. Aday anketinin soru kağıdına yazarın internet sitesinden erişilebilir (https://aytugsasmaz.com/data/). 

Örgütsel dinamizm ve gücün farklı veçhelerini ölçen bu dört göstergeye baktığımızda öne çıkan bazı ilçeler var. Bunlar arasında Beylikdüzü, Muratpaşa, İlkadım, Nilüfer gibi ilçeler öne çıkıyor. Bu ilçelerin ortak özelliklerine baktığımızda 2019 yılında örgütsel dönüşüme ve örgütün kenetlenmesine de önem veren belediye başkanları ya da ilçe başkanlarına sahip oldukları görülüyor. Liderler kazanabilecek en küçük koalisyonu değil de işleyebilecek en büyük koalisyonu liyakatlı kadrolarla kurmaya çalıştıklarında parti içinde örgütsel kenetlenme sağlanabiliyor.    

CHP’de değişimin tam da bu bakış açısıyla başlaması gerekiyor: Sadece ittifak siyasetine değil, aynı zamanda parti örgütüne de uzun erimli yatırım. Elbette sadece liderin değişmesi değil, ama vizyoner bir liderin ne kadar çok şey değiştirebileceğini bilerek…  

Aytuğ Şaşmaz, Bryn Mawr College’da siyaset bilimi dalında yardımcı doçent olarak çalışmaya devam etmektedir. 2021 yılında Harvard Üniversitesi’nden “Ortadoğu’da Seküler Partilerin Seçim Güçsüzlüklerinin Nedenleri” başlıklı tez çalışmasıyla doktora derecesi aldı. Bu tez, Harvard Siyaset Bilimi Bölümü’nden 2021’de karşılaştırmalı siyaset dalında yazılmış en iyi tez ödülünü aldı. Tezin bir bölümü de Amerikan Siyaset Bilimcileri Derneği’nden 2021 yılında siyasi parti çalışmaları alanında sunulmuş en iyi bildiri ödülünü kazandı. Makaleleri Comparative Political Studies, International Studies Quarterly, World Development gibi uluslararası hakemli dergilerde yayınlandı. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.