Cuma akşamı Riyad’daki Süper Kupa krizi yaşanırken aklıma iki şey geldi. İlki, başlığa da çıkardığım Ahmet Kaya’nın a acayip “Başım Belada” şarkısının sözleri: “Nerden baksan tutarsızlık.” Tabii devamı da var: “Nerden baksan ahmakça”. Şarkıda, polis tarafından arandığını öğrenen bir (solcu) militanın tabancasını “helada” unutmasına hayıflanması anlatılır.
İkinci olarak, 6 Ekim 1996’da Libya’da bir çöl çadırında Kaddafi ile Refah-YOL hükümeti başbakanı Necmettin Erbakan arasında yaşanan, benim de bir gazeteci olarak bizzat tanık olduğum diplomatik skandal.
Futbolun çok ötesinde bir kriz
Kuşkusuz Süper Kupa krizi doğrudan siyasetle ilgili gözükmüyor, fakat çok iyi biliyoruz ki:
- Futbol sadece futbol değildir;
- Ne Türkiye’de ne Suudi Arabistan’da federasyonlar özerk filan değildir;
- Bizde Erdoğan, orada Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın bilgisi dışında herhangi bir bürokrat ya da yöneticinin kritik konularda adım atması mümkün değildir;
- Hele cumhuriyetin 100. yılında ülkenin en büyük spor organizasyonunu, itirazlara rağmen başka bir ülkeye taşıma kararı kesinlikle siyasidir.
Nitekim cuma akşamı, TFF ve devletin diğer ilgili kurumlarının olup bitenler hakkında toplumu bilgilendirme konusunda tam anlamıyla havlu attığı bir ortamda sosyal medyada en çok “Reis”in (Erdoğan) bu işe ne dediği, ne yaptığı ve bundan sonra ne yapacağı konuşuldu.
“Milli infial”
Libya ve Suudi Arabistan krizlerinin ortak noktalarını sıralayacak olursak:
- İkisi de bir Arap ülkesinde yaşandı;
- İlki çölde yaşandı, ikinicisinde de çöl metaforu çok kullanıldı;
- İki olay öncesinde de muhalif kesimlerin itirazları vardı: İlkinde Erbakan’ın Batı yerine Doğu’ya ve Batı’nın kara listesindeki Kaddafi’ye gitmesine; ikincisinde cumhuriyetin 100. yılında Süper Kupa’nın cumhuriyet fikrinin düşmanı olarak görülen Suudi Arabistan’a taşınmasına karşı çıkanlar oldu;
- Dün Erbakan, bugün Erdoğan bu itiraz ve uyarılara kulak asmadılar ve ev sahiplerinin sorun çıkartma ihtimalini ciddiye almadılar ya da fazla önemsemediler;
- İki olayda da ev sahipleri, konuklarını şaşırtıcı bir şekilde davranıp Türkiye’yi ve/veya değerlerini doğrudan ya da dolaylı olarak aşağıladılar;
- Her iki olay da bu nedenle bir tür “milli infial”e yol açtı.
Erdoğan’ın yönetim krizi
İki skandal arasındaki en büyük fark kuşkusuz, Erbakan’ın daha başbakanlığının ilk günlerinde olması ve “derin devlet” tarafından alanının daraltılmak istenmesi, Erdoğan’ınsa 20 yılı aşkın süredir ülkeyi yönetip “derin devlet”i de bizzat kontrolüne alması, yani önünde hiçbir engelin olmamasıdır.
İşte burada “Erdoğan’ın yönetim krizi” dediğim olguyla bir kez daha karşılaşıyoruz. Farkındayım, son seçimler öncesi bu konuyu sık sık dile getirip Erdoğan’ın bu nedenle seçimi kazanmasının imkansıza yakın zorlukta olduğunu söylemiş biriyim.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmiş olması, onun ülkeyi sorunsuz bir şekilde yönetebildiği anlamına gelmiyor; muhalefetin basiretsizliğini ve Erdoğan’ın bir tür “seçim canavarı” olduğunu gösteriyor.
Kriz çıkarma ve yönetememe
İşte bu noktada tekrar Ahmet Kaya’ya dönebiliriz: Nerden baksan tutarsızlık.
Toplumun bir kısmının itiraz ettiği bir olayda ısrar ediyorsanız daha dikkatli ve hazırlıklı olmanız gerekir. Ama bizde ülkeyi yönetenler tüm olumsuz özellikleri bu itirazları yapanlara, olumlu özellikleri de ev sahiplerine yüklediler.
Kendileri için çok da hayati olmayan başta Atatürk olmak üzere birtakım değerlerin ülkenin en önde gelen iki futbol kulübü için vazgeçilmez olduğunu -bazı yöneticileri ve taraftarlarının bi bölümü farklı düşünüyor olsa da önemli değil- idrak etmediler ya da etmek istemediler. Bu nedenle iki kulübün yöneticilerinin, en azından zevahiri kurtarmak için, statta Atatürk’ü bir şekilde göstermek isteyebileceklerini ya hesaba katmadılar ya da bunun Suudiler için sorun çıkarmayacağını düşündüler. Yani kriz göstere göstere geldi, çözülmek istendikçe daha da derinleşti ve maç “iptal edildi”.
Günah keçisi aranıyor
AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın birkaç saat sonra kocaman Atatürk fotoğraflarıyla paylaşımlar yapması siyasi iktidarın yaptığı yanlışların -geç de olsa- farkında olduğuna bir işaret. Nitekim binlerce kişi iki ayrı havaalanında ellerinde Atatürk posterleriyle iki kulüp kafilesini karşıladı ve iktidar yanlısı bazı aklı evvellere “28 Şubat” ve “Gezi”yi hatırlattı.
Tabii en büyük korku, 31 Mart yerel seçimlerinde özellikle büyükşehirlerde bu krizin muhalefete yardımcı olma ihtimali. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın başından beri bu olaya ellerindeki tüm imkanlarla dahil olmaya çalışmaları da endişelerinin asılsız olmadığını gösteriyor.
Peki Erdoğan ne yapacak? Bu tür krizlerde olduğu gibi bir müddet susacak. Ekonomik açıdan muhtaç olduğu Suudi Arabistan’ı rahatsız edecek davranış ve söylemlerden uzak duracak, hatta onların gönlünü yeniden kazanacak bazı şeyler de yapmaya çalışacak. Ve faturayı muhtemelen TFF yönetimine kesecek.
Faruk Koca’nın hakeme yumruk atması ve İstanbulspor’un sahadan çekilmesi gibi olaylarda çoktan istifa etmesi gereken Mehmet Büyükekşi belki bu sefer gidecek. Ama Erdoğan pekala onun “görevden affını rica etmesi”ne, kendisini zayıf göstereceği gerekçesiyle izin vermeyebilir veya bir müddet geciktirebilir.
****
2024’ün herkese mutluluk getirmesini dilerim.