Son zamanlarda toplumdaki yazılı ya da yazılı olmayan kaidelerin varlığı ya da insanlar tarafından benimsenerek uygulanması üzerine düşündünüz mü? Ya da bu konu üzerine kafanızda sorulara yol açacak birebir örneklerle karşılaştınız mı? Mesela, telefondan başını kaldırmayan şoförlerin trafiği altüst etmesine, insanları buluşturan yemek masalarında ekrana gömülen ebeveynlere ve onların suskun çocuklarına dikkat kesildiniz mi? Bu yazıda gelin ekran bağımlılığı ve çalınan dikkatimize sebep olan kaidesizlikler üzerinde duralım.
Öncelikle anlamları ararsak, TDK sözlüğünde kaide için üç satır yazar; “kural; bir şeyin yere dayanan bölümü veya bir şeyin üzerine oturtulduğu nesne, ayaklık, duraç, taban.” Heykeller nasıl sağlam durabilmeleri için kaide üzerine oturur ve yükselirse, bir toplulukta yaşayan kişiler de yazılı ya da yazılı olmayan normlar bütünüyle birbirlerine ve devlet dediğimiz aygıta bağlıdırlar. Dolayısıyla, üzerinde uzlaştığımız kurallar, dâhil olduğumuz topluluğun –ki bu topluluk çekirdek aileden tutun da katıldığımız platformlara kadar kapsayıcı olabilir– ayakta durmasını ve varlığını sürdürmesini sağlar. Kaideler, topluluğu oluşturan bireylerin bir arada yaşaması için bağları destekler.
Konuşan kişinin sözünü kesmemekten tutun da siz bahçede otururken üst kat komşunuzun üzerinize kilim silkelememesine kadar bir kaideler bütünü hayatımızı şekillendirir. Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’un Dar Koridor kitaplarında normlar üzerinde dururken birçok örnekle belirttikleri gibi, geçmiş tarihlerden bugüne çeşitli toplulukların bir arada yaşamaları için kendilerine özgü kaideleri olmuştur. Örneğin, kutsal kitaplarda sıralanan kaideler, o kitaplara inananlar için hem kapsayıcı hem de sınırlayıcıdır. Ya da, vatandaşları olarak yaşadığımız ülkenin anayasası, kişilerin özgürlük ve sınırlarını hak ve ödevler aracılığıyla sıralayan kaideleri içerir. Araçların geçiş üstünlüğü kuralı deniz trafiğinde kazaları önler, bireylerin birbirlerine karşı sorumlukları dahil oldukları topluluğun refahını belirler.
Son dönemde bireysel olarak yaşadığımız yalnızlıkta, sosyalleşme sorunlarında, çocukların konuşma bozukluklarında, azalan kitap okuma oranlarında ve hızla artan psikiyatrik ilaç kullanımlarında sebep olarak ekran bağımlılığını duymaya başladık. 80’lerde doğan çocuklar olarak biz de televizyon izlerdik evet, ama hastalıklı olarak telefonu elimizden düşürememek ve TikTok ya da Youtube gibi platformlarda saatler geçirmek çok yeni. İpad nesli çocukların arkadaş edinmekte zorlanması ve hatta ekran bağımlılığı sebebiyle birçok gencin psikolojik destek alması gerektiği de. Örneğin, bugünlerde otizm üzerine yazılan birçok makale, bebeklikten itibaren artan ekran süresine dikkat çekiyor, bu durumu bizlerin günde yarım saat izlediği Susam Sokağı ile karşılaştırmak hata olur.
Önceki yıllarda Netflix’te yayınlanan Sosyal İkilem’i izlediyseniz Facebook, Google, Twitter ve Youtube gibi şirketlerin algoritmaları yaratırken herhangi bir norm gözetmemeleri birçok insanı rahatsız etmişti. Bu kaidesizlik, saydığım şirketlerde çalışan kişilerin dahi yaratılan sanal dünyadan korkmalarına ve çocuklarının sosyal medya kullanımını sınırlandırmalarına sebep oluyorsa eminim sizleri de düşündürmüştür.
Şu sıralar çok okunan kitaplardan birisi olan Çalınan Dikkat – Neden Odaklanamıyoruz?’un yazarı Johann Hari de, odaklanamamızın temel sebeplerinden birinin, sosyal medya devlerinin yarattığı sanal dünyanın bir kaidesizlik üzerine durması olduğunu savunuyor. Dikkat dağınıklığı ve odaklanamama sorunu üzerine kendi hikayesiyle başlayan ve birçok uzman ve biliminsanı ile görüşmesi, bu görüşmelerden anladıkları ve odaklanabilmek için verdiği önerileri sıraladığı kitaptan benim çıkardığım ana nokta bu oldu. Bu temel noktaya döneceğim ama kaidesizlik üzerindeki tartışmaya yürürken Hari ne anlatıyor kısaca değinmek isterim çünkü bu hikaye hepimize tanıdık geldiği için kitap dilden dile öneriliyor.
Hari, gün içinde ekrana ne kadar bağlı olduğunu, epostalarını sürekli kontrol etmek zorunda hissetmesini ve sosyal medyanın bitmeyen akışta ilerlemesinin onun ne kadar zamanını ve üretkenliğini çaldığını fark eder. Ekran bağımlığı sebebiyle yeğeninde gördüğü sosyalleşme sorunu örneği üzerine çok düşünür. Ekrana bu kadar bağlı olmadığı zamanlarda ne kadar kitap okuduğunu ve yazma kapasitesinin çok daha farklı ve verimli olduğunu anımsar. Akıllı telefonuna ve internete vedalaşarak bir süre inzivaya çekilir. Bu inziva ilk günlerde onu çok zorlar, adeta bir bağımlılıktan kurtulmak için hastaneye yatan kişilere benzer. Eli telefonunu arar, bir haberci olarak aklı kaçırdığı gündemdedir. Ama bir noktadan sonra “durur” ve izlemeye başlar. Durduğunda ve izlemeye başladığında zamanın ne kadar değerlendiğini, daha çok okuyabildiğini ve yazabildiğini görür. Hatta bir bölümde, iş olarak zamanı durdurabilen ya da meditasyonu becerebilen kişilerin hayatının ne kadar değerli olduğundan bahseder.
İnziva sonunda epostasına baktığında, aslında korktuğu “mail bombardımanının” gerçekleşmediğini görür. Yahut da onun yokluğunda dünya bir şey kaybetmemiştir. Ama ekran bağımlılığı hızla geri döner ve kovid salgınının etkisiyle inziva günleri geri gelmeyecek bir geçmişte kalır.
Yaşadığımız ülke, şehrimiz, yaşımız, cinsiyetimiz ya da eğitim/gelir durumumuz fark etmeksizin kitlesel olarak yaşadığımız dikkat dağınıklığı sorunu üzerine birçok uzman ve biliminsanıyla görüşen Hari, bunlardan bazılarından kişisel olarak çeşitli uygulamalar aracılığıyla günlük ekran süresinin kısıtlanabileceğini dinler. Meditasyon önerileri ile zamanı yavaşlatabilen insanların varlığından bahseder. Çocukların yaşadığı odaklanamama sorunu üzerine uzunca yazdığı bölümde, odaklanamamanın altında yatan psikolojik sebeplerin ayrıntılı olarak incelenmesi gerektiğini savunur.
Ama asıl sorun, sosyal medyayı yöneten uygulamaların çalışma prensibinin “dikkat dağıtmak” üzerine kurulmasıdır. Hatırlarsınız, öncelerde Google aramasında sayfalar arasında ilerlemek için 2., 3., 4. sayfalara tıklardık. Hari, bu tıklamaya gerek kalmadan sayfaları sonsuza dek kaydırabilme özelliğini getiren uzmanla konuşur. Sonsuz kaydırmayı bulan kişi, dikkat sorununun sebebinin bu olduğunu ve sürekli bir döngüde ilerleyen uygulamaların insanlara ne kadar zarar verdiğini anlatır. Bu sorunla ilgili yetkilileri bilgilendirdiğini, uygulamaların kolaylıkla eski sisteme dönebileceğini ve böylelikle ekrana bakarak harcadığımız zamanı kayda değer şekilde azaltabileceğimizi önerir. Başka bir öneri de uygulama bildirimlerinin kolaylıkla sınırlandırılabileceğidir. Hari, bu şekilde uygulanacak genel kaidelerin ekran bağımlılığı ve buna bağlı sorunları azaltabileceğini yazar.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Fakat Google, Facebook, Twitter (yeni adıyla X), YouTube, TikTok ve diğerleri bu kaideleri istemez çünkü bu devler, kullanıcıların uygulamalarda geçirdikleri zaman ve dolayısıyla insanlardan çaldıkları dikkat üzerinden para kazanmaktadırlar. Bizler kişisel olarak inzivaya da çekilsek, ekran süresini kısıtlayacak çözümler de üretsek sorun belli bir aşamadan sonra geri gelmektedir çünkü asıl sorun kaidesizlikle ve bu kaidesizlik üzerine kurulan yaşam/çalışma şekli ve de alışkanlıklarla ilgilidir.
Sonuç şu, çocuğumuzu ne kadar süre ekrandan korusak ya da ne kadar kendimizi kısıtlasak da sistem kaidesizlik üzerine kuruludur. Fakat bu kaidesizlik her birimizin hayatına belki de kalıcı zararlar vermektedir. Ekran bağımlılığınızın farkında olun ya da olmayın, çalışma şeklimiz ve sanal dünyanın düzen(sizlik)i buyken kişisel çabalar bir aşamaya kadar yeter düzeyde kalmaktadır. Oysa ki, kaide olmadan sarsıcı depremlere dayanamayız. İnsanları birarada tutan bağları ören kurallar olmadan da hem ait olduğumuz toplumdan kopuş ve yalnızlaşma hem de bunun sonucu olan rahatsızlıklar devam edecektir.
Çözümse, bu modelin ne kadar yanlış olduğunu daha çok savunarak bizleri bir arada tutacak şekilde kaidelerin kabul ettirilmesi için çabalamak ve böylelikle çöküşü önlemek olacaktır. Hari, kısıtlayıcı yasalar geçer ve denetim yapılırsa sonsuz kaydırma ve anlık bildirimlerin bir ölçüde azaltılmasının bile önemli fark yaratacağını yazıyor. Belki de, kaideler üzerine daha çok okumak ve konuşmakla çözüm için ilk adımı atabiliriz.