Erkeklerin yönettiği ve mahvettiği dünyanın sonuna geliyoruz yavaş yavaş. Kavgacı, egoist ve sabırsız erkek fıtratının kan gölüne çevirdiği dünyanın sonuna.
Erkek cinsi, evreni ve kendisini keşfederken anlamaya çalıştı kadını da. Doğa, erkeğin güçlerinin birebir aynısını vermemişti kadına. Erkeğin vücudu daha güçlüydü, kadının zekâsı. Erkek, vücuduyla dünya üzerinde hâkimiyet kurabilirdi, kadın doğurarak hayatı yaratabilirdi.
Anlaşılmaz ve gizemli bir varlıktı erkek için kadın. Deliler gibi arzuladığı ama gizemli donanımları; zekâsı ve yaratma özelliği ile bir tehditti erkeğin evrim sürecinde. Kas gücünün geçmediği, aklının yetmediği kadını dize getirmeliydi ama nasıl?
Erkekler kulübü
Dünyanın ilk kulübü o zaman kuruldu, erkekler kulübü. Takım elbiseli modelleri hâlâ etkin bir şekilde çalışıyor bu kulüp için. Kalanlar bireysel eylemlerde bulunuyor erkeklik sözleşmesi gereği. Sesi fazla çıkanı, ben bilirim diyeni dövüyor, engelliyor, boğuyor gerekirse yahut hiç elini bulaştırmayıp atıveriyor camdan. Her ne kadar etrafları sarıldıysa da, bir olmaya, iri olmaya, diri olmaya devam ediyorlar. Dövüşmek, savaşmak, sevişmek istiyorlar ama şu lanet olasıca kadını bir türlü dize getiremiyorlar.
Kadını dize getirmek için tanrıyı icat etti ilkel erkek modelleri; cennetten kovdular, kurban ettiler, cadı deyip yaktılar, lanetlediler, çocuk yaşta evlendirdiler, kalem kâğıt türeyince okutmadılar. Kadını durdurmak ve ahmak bir varlığa dönüştürebilmek için cahil bıraktılar. Cahil kalırsa korkutmak daha kolaydı, döverek ıslah etmek daha kolaydı, kullanmak daha kolaydı. Kolaydı işte, mümkündü diyemem ama daha kolaydı, kadınlar yılmaz çünkü hayatı yaratıyoruz ulan!! Cahil bırakılmış bir kadın bile aklını kullanıp ne hayatlar kurtarmıştır, başta kendini.
Gel zaman, git zaman ilk uydurdukları hikâyede suçladıkları gibi, kadınlar tanrıyı takmamaya başladı. Baktılar tanrı eliyle engel olamıyorlar ve dünya evrimleşiyor, sanayi devrimi gerçekleşirken erkekler kulübü bir karar verme aşamasına geldi. Bu sefer dönemin ruhuna uygun olarak evrensel erkeklik sözleşmesine yeni kurallar eklediler. İlk bilim adamları, ilk komutanlar, ilk iş adamları, ilk siyaset adamları bu erkeklik sözleşmesine uydular ve birbirleriyle sıkı sıkıya dayanışarak şu cahil ve yarım akıllı kadınlara geçit vermemeye ant içtiler.
Kadınlar tanrıyı takmamış, sizi takar mı ya?
Kadınlar eğitim görüp sosyal hayata entegre oldukça bu sefer onu bazı rollere sıkıştırmaya kalktı erkekler kulübü. Madem çalışacaksın, dizimin dibinde otur dediler. Sekreterim ol, öğretmen ol, hemşire ol, yine işimi gör ve çoluk çocuğun başında ol, anama-babama, bana bak. Amma safmışız biz de ha, hemen tamam demişiz, olsun da böyle olsun demişiz, razı olmuşuz hemen ama şimdilik.
Kadın bu durur mu ya?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Güzelliğine oynadılar sonra kadının, biliyorlardı aynada kendine bakınca hayran olduğunu daha da iddialı olmaya kalktıkça. Manken ol, güzelliğini göster bana ve dişiliğini, işte böyle kızım, işte böyle, gelin sizi yarıştıralım ha, başınıza taç takalım, kraliçe yapalım ha, hem biz de eğleniriz dediler. Bak ne güzelsin, ziyan olma, ben sana bakarım dediler. Kadınlar da başına tacını takıp ağladı bir fasıl, “Ğühhüüü.. Er gişiler meni meğendi” diyerekten.
Güzel kadını tanrıça ilan ettiler, diğer kadınları delirttiler. Kadınları birbirine bilettiler. Saf mısınız kızım, saf mısınız? Eh, bir kısmımız yedi bu numaraları, bir kısmımız asla. Yakıldı, kovuldu, aşağılandı ama yemedi. Erkeğin başının belası oldu bu kadın. En son, bir diziyle kadını hem sosyal hayatta hem yatak odasında kendi çemberinde tutmayı denedi erkek medya.
Erkeklerin gönüllü kölesi olmaya var mısın?
Bu diziyi izlediniz mi bilmiyorum. Bir yandan çok eğlendim ama bir yandan inanılmaz canımı sıktı.
SEX AND THE CİTY; kadına, erkeğin arzularını arzulayarak yerine getirmesini empoze ediyor. Dizide sözde özgür ve kendi ayakları üzerinde duran dört kadının New York’un ortasındaki modern hayatına ayna tutuyor. Ancak kadınların konuştukları tek şey erkekler, erkekler, erkekler. Onları nasıl elde edecekleri, elde edince ne yapacakları vs. Buna “erkeklerin kadın muhabbeti yapması gibi erkek muhabbeti yapan kadınlar” kılıfı geçirilmiş ama dediğim noktaya geliyoruz işin sonunda. Kadınlar erkekleri örnek alarak erkeğin peşinden gidiyor. Woaww, çifte erkeklik bu?
Örneğin esas kadın, rol model olarak itelenen Carrie; büyük resme baktığınızda Mr. Big diye kodlanan erkek ile evlenebilmek için kendini paralıyor. O kaçtıkça Carrie, doğru erkeği bulabilmek için ilişkiden ilişkiye atlıyor ama hep o güçlü, âşık olduğu ve onu yerden yere vuran, her fırsatta aşağılayan, terk eden erkeği Mr. Big’in peşinde buluyor kendini.
Samantha; Tıpkı erkeklerin kadınları arzuladığı gibi erkekleri arzulayan bir kadın. Kapısına paketini getiren kuryeye sakso çekmek isteyecek kadar abaza. Erkeğin rüyası diye örüldüm, Samantha diye göründüm.
Charlotte; içlerindeki en anaç ve geleneksel yöntemlerle kendini ağırdan satan oymuş gibi duruyor. Kariyerini iyi bir noktaya taşımış. Öte yandan, onun da çok renkli bir cinsel hayatı var. Hayatı doyasıya yaşıyor ve işte, bu dizideki tek gerçekten özgür kadın o derken, bir bakıyorsunuz, Charlotte evlenir evlenmez kariyerini terk ediyor!?! Özgür kadın buraya kadarmış hissi yaratıp, çocuk doğurabilmek için kendini paralıyor ve doğurunca da dünyanın en mutlu kadını oluyor.
Miranda; Kendi ayakları üzerinde durmaktan asla vaz geçmeyen ama erkekleri hayatının merkezine de koymayan, kendi halinde yaşayabilen ancak erkek hayatını işgal etmeye başladığı anda heyheyleri gelip adamları kovalayan Miranda, mutlu olmayı beceremeyen, itici bir kadın gibi gösteriliyor. Öyle itici ki, onun için türlü fedakârlıklar yapan sadık erkeği Steve tek testisli kalıyor sonunda, yani kısmen hadım oluyor, ancak ondan sonra Miranda’yı hamile bırakabiliyor. Bak, bak, imgeye bak sen. Güçlü kadın erkeği hadım eder öyle mi? Tanrınız kadınları baskılama karşılığında sünnet etti sizi asırlarca gıkınız çıkmadı, bize gelince mi erkekliğiniz tuttu? Eh, ucundan acik feda edersiniz tabii, ne de olsa mutlak iktidar var sonunda..
Aman, klasik hinoğlu hin ABD işte; “Özgürlük getireceğiz.” diye Bağdat’a girip Ortadoğu’yu mahvettikleri gibi, “Özgür kadınların zamanı geldi” diyerek kadınları mahvetmek istiyorlar. Yemen guzuum, yemen annem bu numaraları. Özgür kadın olucam derken erkeklerin mezesi olmayın. Doğru erkeği bulucam derken bir bakmışsınız yaş kırk, mutsuz kadın olmayın. Sizin bir hayatınız var ve erkekler bu hayatın yalnızca bir parçası olarak kalmalı, merkezimiz onlar olmamalı, merkez biziz.
Modern kadınların bir kısmı ABD’nin bu gazına fena halde gelmiş görünüyor, zira ortalık güçlü ama erkeklerin hizmetinde kendini feda etmeye hazır kadın askerlerle dolu. Botokslu dudaklar, kalkık kaşlar, uzun namlulu memeler, bombastik popolar, kalıcı savaş boyaları falan derken, erkekler korkmuyor musunuz bu kadınlardan sahi? Şahsen bu kadar arzulandığımı bilsem korkardım.
Bir de gerilla kadınlar var. Özgür ve rahat giyim tarzını elbette tartışmasız destekliyorum, bir kadın “Erkekler tahrik olur mu?” kaygısıyla kendini gizlememeli ama fahişe gibi giyinmek, işte bu kanıma dokunuyor. Dişi ol, güzel ol, ama dişilikten ibaret olma, tek meziyetin bu değil cici kız. Kadın şarkıcı ve oyuncuların çok büyük bir kısmı bu tuzağın pençesinde.
Erkek şarkıcılar, oyuncular takım elbiseyle, t-shirtle sahneye çıkarken hatunlar külotla sahneye çıkıyor. Hayırdır, yeteneğiniz neden yetmiyor? Şarkı mı söyleyeceksiniz, striptiz mi yapacaksınız? Yoksa başka türlü kabul görmeyeceğiniz fikrine mi saplandınız? Örneğin; Müzeyyen Senar’ın çıplak şarkı söylemeye ihtiyacı yoktu, Leyla Gencer’in, Safiye Ayla’nın, Asya’nın, Candan Erçetin’in, Sertab’ın, Sezen’in ve –bence- şimdiki diva Göksel’in. Daha da çok var, ilk aklıma gelen bu isimler. Üretiyor, dans ediyor, şarkı söylüyorlar ama şuh bakışlara ve vücutlarını pazarlamaya ihtiyaçları yok.
Dünyayı kim yönetecek?
Geçelim bu dünyanın en büyük kasabası ABD aklını. Hem dünyada hem bizde kadın hareketi büyük yol kat etti. İş döndü dolaştı, dünyayı yönetmeye geldi. Biden’ın istifası sonrası için adı öne çıkan iki aday da kadın. Şiddette çözüm arayan erkeklik Trump ve liderlik rolünü bir türlü terk edemeyen erkeklik Biden imgelerinin yerine ABD başkanının bir kadın olması dişileşen dünya için çok önemli bir gösterge olacak.
Erkek daha fazla kaçamaz, bir formül bulunmalı. Ama nasıl? Erkek doğası ve kadın doğası birbirinden çok farklı, kadın sabırlıdır, zekidir, kazanmak için aklını kullanır ve hamle yapmak için sabırla bekler. Modern zamanın akıllı erkekleri, üzgünüm dostum, bunlar dişi özelliklere uyum sağladınız demektir ama ortaklaşıyoruz da demektir. Erkek öfkelidir, sabırsızdır, bir an önce sonuca ulaşmak ister, her ne pahasına olursa olsun. Yani kadın akıllı, erkek tutkuludur aslında. Bu yüzden kadınları ilişkilerde duygusuz ve bencil bulurlar. İş hayatında da duygusal ve uysal. Eh, “onların dünyasında” biraz ağlak olabiliriz kabul, insan haksızlığa uğradığında ağlar, kendini anlatmaya kelimeler yetmediğinde. Karşısında bir duvar bulduğunda ağlama duvarında ağlar kadın, evet..
Tüm dünya dindarları endişeli, binlerce yıllık emek çöp oldu
Dünyayı cehenneme çevirdiği halde rahatlayamadı bir türlü, savaşmaya doyamıyor erkek milleti. Ama kadınlar ışık hızıyla gelişirken kaybolan zamanı telafi etmek için, işler iki taraf için de içinden çıkılmaz bir hal alıyor, daha da alacak. İki taraf da özgün rollerini bulup, itidali sağlayana kadar, yani eşitlenene kadar devam edecek bu çarpıklık. Dünyanın dişileştiği şu garip zamanda hibrit insanlar yaratıyor evrenin ruhu. Sakallı, memeli erkekler türüyor, penisli, kadınlar. Bu geçiş dönemi bitene kadar dünya mor olabilir bir süre, yani kaos hakim olabilir. Dünya nereye gidiyor? Aile nereye gidiyor? Çocuklara kim bakacak? Modern kadın ve erkek yaşamını uyumlandırmaya başlarken, uçlar sivrileşiyor, göze batıyor. Tüm dünya dindarları endişeli, binlerce yıllık emek çöp oldu.
İki hafta önce Marmaray’da bir dayı, açık giyimli kadınlara saldırabilmek için etrafından destek istiyor. Modern erkeğin umurunda bile değil, “gavatlar” diye hakaret ediyor bu sefer, yine de kimseyi gaza getiremiyor, yazık sana dayı. Hödük erkek aslında ürkektir. Öyle ürkektir ki, ancak aşırı erkek görünerek örtebilir ürkekliğini. Birileri cesaretlendirebiliyorsa ancak sürdürebilir görmemişliğini. Neyse ki devriniz bitti.
Türkiye’de Atatürk devrimleriyle bir gecede yüz yıl öteye ışınlanmıştı kadınlar. Ne yapacaklarını bilemediler ama çok sevdiler modern dünyayı. Bir kısmı alıştı, bir kısmı şaştı kaldı. Bugün AKP’nin 22 yıllık intikam hikâyesinde son kale kadın hakları diye yazıp duruyorum uzun bir zamandır. Bu devrimlere dokunabilmek için kendilerini serbest bırakıp, modern insan numarasını terk edip hödüklüklerini doyasıya yaşayabilecekleri bir Türkiye yaratmaları gerekiyordu önce. Şuan demokrasiyle değil, hödükrasiyle yönetiliyoruz bu yüzden. Bu noktaya gelmedikçe öyle yayılıp bacakları açarak kadın haklarına dokunamazlardı. Kendi imzaladıkları İstanbul Sözleşmesinden çıkabildiler en fazla ama kadın haklarına dokunmaya kalktıkları anda cıss oluyor elleri.
Atatürk, yepyeni bir çağın başında olduğunu gördü, kadınların çağı. Ancak hödüklüğünü aşan bir erkek görebilirdi bunu ve o gördü. Kadını da, çocuğu da gördü. Ve en çok eğitime önem verdi bu yüzden. İnsan ehlileşmedikçe bu iğrenç düzen değişmeyecekti.
Kadınlar, aklınızı başınıza alın. Sizi güzelliğe sıkıştıran erkek dünyanın taşeronu olmayın. Eteğinizin ucunu belinize sıkıştırın, yapılacak çok iş var, ayağınıza dolanmasın…