Etrafınızda ev zencisi tanımına uygun birini tanıyor musunuz? Ben tanıyorum. Size biraz ondan ve hoşnutlukla kölelik ettiği Beyaz Adam’dan bahsedeyim.
Beyaz Adam için sömürgelerinden birinin elinden alınması kadar korkunç olan bir şey varsa o da yazılan özgürlük hikâyesinin diğer sömürgelere ilham olmasıdır. Bu yüzden saltanat yanlılarından ziyade işgal kuvvetleri istemedi bu ülkenin hanedanın elinden kurtulup laik, demokratik, özgür bir ülke olmasını. Sömürgeleri olmamızı istiyorlardı; uyanmamızı, değişmemizi, gelişmemizi istemediler. “Bu ülkenin insanına bir tek uşak olmayı öğretemedim” demişti Atatürk bir defasında. Birkaç başarısız deneme sonrası ideal uşağı buldular. Bir defa secde eden hep secde eder değil mi? Dünya üzerinde en sadık destekçileri hep alnı secdede olanlar oldu. Sana verilen armağanı anlayamadın ev zencisi, onunla ne yapacağını bilemedin çünkü sen köle ruhlu bir adamdın ve sultanın elinden alınınca tapacak yeni bir tanrı aradın.
Bu ülkenin vatandaşlarının yarısına sürekli hakaret eden Büyük Şeytan’a, genellikle reddiyelerle, bazen de hakareti şeref madalyası yaparak cevap verdik. Son dönemde karşı mahalleyi bıraktı kendi mahallesine sardı. Toplum mühendisliği tutmamıştı çünkü. Mahallesinde yetişen insanlar bile öteki mahallenin hayatını yaşıyor ve onların diliyle reddediyordu onu. Şahsen bizzat kendim diye diye kendini dayatan biri için ne dayanılmazdır kim bilir elinin altında sandıklarının çoktan onu terk ettiğini görmek.
Ev zencisi diyordu bu insanlara. Kendilerine zulmeden insanlara hizmet ettiklerini düşünüyordu. Onlar; özgürlüğün tadına varmış, Beyaz Adam için yeniden köleleştirmeye çalıştığın kadınlardı. Beyaz Adam köle kadınlarını sever. Sömürgeleştirdiği ülkelerde hep kadınları köleleştirecek radikal dinci grupları destekler. Afrika’da, Hindistan’da, Pakistan’da, İran’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de kadınları öldüren=köleleştiren erkeklerle tesis etti sömürge düzenini, kadınların pazarlarda satıldığı düzenler. Zira kadın medeniyettir; kadın özgürleşirse o ülkeyi sömürgeleştiremezsiniz. Bu iş için kafası bir dünya, kana susamış erkeklere ihtiyacınız vardır. Kadın akıllıdır, inatçıdır, erkeğe akıl verir ve yolundan döndürebilir yahut ailesi için yapma der, gitme der, Beyaz Adam’ın düzeni bozulur. İşte bu yüzden kadını erkeğe, erkeği de kendine köle etmek en kolayıdır. Beyaz Adam’ın da, senin de en büyük düşmanındı bu ülkedeki medeniyet ve medeni kadınlar.
Kendilerine ait bir hayat yaşamalarına izin vermeyen insanlardan kaçtı ev zencisi dediğin kadınlar. Kimsenin kölesi, elinin altındaki olmamak için. Yani aslında ev zencisi olmamak için açıkça eleştirdiler seni ve mahalleni. Ben ve benim gibi kadınlar, başı açık-kapalı fark etmez, senin mahallende büyümüş, kendisini yok saymaya çalışan kadın düşmanı hödük zihniyetten kaçarak kendilerini büyüttüler. Siz iktidara gelince anladılar kimin yanında durmaları gerektiğini çünkü size kadar özgür bir ülkede kısmen koruma altındaydılar. Siz gelince koruma kalkanı kalktı. O zaman, onları neyin koruduğunu daha iyi anladılar ve Anıtkabir’de hatıra fotoğrafları çektirdiler, bizim yerimiz burası dediler. Atatürk’ü en çok kadınlar anladı, bizi kimlerin elinden kurtarmaya çalıştığını. Size kalsa 6 yaşında kadın olacaktık. Bugün olduğu gibi, 3 aylıkken başımız örtülecekti.
Asıl ev zencisi kim biliyor musun işgal kuvvetleri komutanı?
Sensin ev zencisi. Beyaz Adam’ın uluslararası antlaşmalarla sömürgeleştirmeye kast ettiği yurduma özgürlüğü getiren Atatürk’ün en büyük düşmanı da onlarla birlikte sensin elbette. Bu ülkeyi mahveden dış güçler, bu konuda mutabıkız. Ama dış güçlerin maşası, sadık hizmetkârı sensin. Sen, onlara secde ettin. Ne istedilerse verdin. Toprağımızı, madenlerimizi, akarsularımızı, ormanlarımızı, kıyılarımızı, fabrikalarımızı, en iyi okullarımızı, en zeki gençlerimizi, en iyi yetişmiş bilim insanlarımızı, doktorlarımızı, mühendislerimizi, öğretmenlerimizi kovalayıp kaçırdın. Gençleri okuldan alıp sanayiye verdin, bebekleri öldürdün. Bu ülkenin insanını cahil, hödük, özgüvensiz, ezik ve yalak insanlarla dolu bir çöle çevirip sana ve işgal kuvvetlerine direnen haysiyetli insanlara eziyet ettin. Sen de haklısın ev zencisi, alnı secdede olan, başı dik duranı anlayamaz, aklı başka yerdedir çünkü.
Sen gelince kabuğuna çekildi iyi sanatçılar çünkü vasatın iktidarında yaratamazlar. Sen gelince öldü çocuklar, çünkü cehennemde yaşayamazlar. Sen gelince öldü kadınlar, çünkü zulme dayanamazlar. Sen gelince öldü kediler, köpekler, kendi halinde yaşayan her şeye düşmansın çünkü. Bu ülkede bir su bile, öylece akıp gidemez sen taş koymadan.
80 yıllık arayı sen vermedin sadece, Osmanlı’yı sömürge yapmak üzereyken onu ellerinden alan adamı yenemeyen işgal kuvvetleri de verdi o arayı. 80 yıl sömüremediler bu ülkeyi ama sen, sen ne yaptın? Mahvetmek için ellerinden geleni yaptıkları bu ülkenin helvasını kavurdun.
80 yıllık arada boş durmadı baya çalıştı işgal kuvvetleri, seninle tamama erdirmek istedi sömürge düzenini. Menderes zamanında bolca yağ gönderdi Beyaz Adam, darbelerle una çevirdiler bizi sonra, Özal zamanında şekeri de gönderdiler ve sonra sana dönüp dediler ki, “E ne duruyorsun, helva yapsana?” Toplumu iyice bir kavurdun babaannenden kalma tahta kaşıkla, topaklarımız açılsın diye ezdikçe ezdin, daha da lezzetli olsun diye Şam’dan getirttiğin fıstıkları ekledin, yetmedi, daha önce Beyaz Adam tarafından ince çekilmiş, çifte kavrulmuş yer fıstıklarını serpiştirdin, haaah işte şimdi oldu dedin. Oryantal sever Beyaz Adam biraz kozmopolit kaçmıştık galiba biz. Şerbeti de salınca bi fokurdadık tabii başta ama gevşedik yani sonra ve çektik şerbeti. Kafamıza fırlattığın çaylarla servis edebilirsin artık.. Ellerine sağlık bizi mahvettin.. Ama fazla mı kavurdun, şerbet mi çok geldi bi yutulamıyor sanki, bi boğaza takılıp kalıyor, Beyaz Adam da eski kuvvetinde değil sanki artık hı? Doktor yasak etmiş unu, şekeri.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Gelir gelmez bu ülkeyi yeniden kapitülasyonlar verecek bir yokluğa mahkûm ettin. Onlar için Orta Doğu’da operasyonlara katıldın, yüksek rütbeli yetişmiş askerlerimizi bakımsız uçaklarda öldürdün, körpe çocukları hedef tahtasına çevirdin, askerlerimizi esir ettin, üzerlerine benzin döküp cayır cayır yaktın, efendinin eğlenmesi için canlı hedef haline getirdin ve sonra “Bana mı sordunuz giderken?” deyip tırnaklarına baktın. Ne istediler de vermedin, ne dediler de yapmadın?
Beyaz Adamın girip mahvetmek istediği ülkelere önce sen daldın. Daldığın ülkelerden kaçanlar Beyaz Adamın yakasına yapışmasın diye önlerinde duvar oldun, elbette Beyaz Adam okşadı başını, aferin oğlum dedi. “Şunnarı da dövüyüm mü” dedin sen de hemen gaza gelip, sıkılarak baktı Beyaz Adam sana. Bakışlarından memnun olmadığını anladıkça panikledin, komik durumlara düştün.
Özgür basını susturdun kimse seninle dalga geçemesin diye. Yediğin herzeleri kimse konuşmasın diye. Patronları satın aldın, gazetecileri sokağa attırdın, devlet televizyonunda canının istediği dizileri oynattın. Kimse de bakmadı ondan sonra senin medyana. Belki de en ideali buydu ama. Devletsiz, patronsuz, özgür basınla tanışmış olduk böylece. Zor oluyor ama iyi oluyor, kendi medyasının patronu gazeteciler çok yakıştı bu ülkeye. Var olsunlar.
Onlardan biri de benim köşe yazarlığı kariyerine başladığım, hayatımın akışını değiştiren sevgili Ruşen Çakır’ın kurduğu ve hâlâ bin zahmetle emek verdiği Medyascope. Ona ve “Çünkü özgür” sloganını ayakta tutan, gazetecilikte ısrar eden muhteşem ekibine, yazımı gönderdikten 10dk sonra bir daha okuyup bazen bir virgül, bazen bir cümle için rahatsız ettiğim sevgili editörüm Senem Görür Yücel’e ayrıca teşekkürler, var olsunlar, daim olsun Medyascope.
Eee ev zencisi, biz işgal kuvvetlerine direne duralım, sende nasıl gidiyor hayat? Memnun musun bari yaptığın helvadan? Suratın hep asık, kaşlar hep çatık. Pek de memnun değilmişsin gibi duruyor. Sen bu ülkeden nefret ettin, bu ülkenin köleliği reddeden yarısı da senden nefret etti, o bir türlü açamadığın topaklar hani.
Her şeye rağmen başaramadın di mi, ele geçirdiğin bütün imkânlara rağmen, bir çuval inciri berbat ettin. Ne efendine yaranabildin, ne kankalarını doyurabildin. Toplum mühendisliği çaban da tutmadı, kendin itiraf ettin. Geçenlerde mini bir tatil için gittiğim otelde kızımla yemek yiyoruz. Canlı müzik varmış o akşam, üç kız oturdu yan masaya hevesle. İkisi kapalı, biri açık. Kapalı olanlardan biri sipariş verdi, “üç bira”. Geçmiş olsun sana. Beyaz Adamın bizi Orta Doğu bataklığına dönüştürme projesi tutmadı, tutmayacak. Biz, hiçbir zaman ev zencisi olmayı kabul etmedik ama sen..
Beyaz Adamın pembe kıçını rahat ettirebilmek için elinden geleni yaptın, senden âlâ ev zencisi mi olur?
Hhhh.. Neyse, her ne kadar pelteye dönsek de içeride bir yerlerde biz hâlâ aynı biziz. Atatürk’ün de zamanında dediği gibi, çok yakında,
“Geldikleri gibi gidecekler.”