Bu yazının başlığı “Arda Turan belgeselini neden izlemeyeceğim?” olacaktı. Sabah bizim Doğa’nın (Üründül) “Yüzleşme” adlı belgesel üzerine yazdıklarını okudum. Doğa yazısını şöyle bitirmiş: “Türk yapımı sporcu belgesellerinin çölünde, serap gibi gözüktü Arda Turan: Yüzleşme… Yaptığı hataları kabulleniş var, pişmanlık yok… Yüzleşme ama ‘eskiden sevdiğiniz gibi beni sevin’ demek istercesine.”
Arda Turan belgeselin birçok yerinde, geçmişte yaptığı hataları anlatırken “sıçtım!” diyormuş. Ama Doğa’nın dediği gibi devamını getirmemesi kendisine olan kızgınlığımı korumama neden oldu.
Neden kızgınım Arda Turan’a? Bir kere kendisini çok sevmiştim. İstanbul Bayrampaşa’dan çıkmış, küçük yaşta içinde yer aldığı Galatasaray tarafından pişirilmiş gerçek bir yetenekti. Babası Adnan Turan THY’den emekli olduktan sonra benim de uzun yıllar çalıştığım Vatan Gazetesi’nin ulaştırma servisinde çalışıyordu. Foto muhabiri arkadaşlarımız Adnan bey üzerinden genç yeteneğin zirveye tırmanışını naklen anlatıyorlardı bizlere. (Bir süre sonra oğlu babasının çalışmasına son verdi.)
Trajedi yaşamadı
Kendisini canlı olarak da çok seyrettim. Futboldan pek anladığımı söyleyemesem de ondaki özgüvenden hep etkilenmişimdir. Onu seyretmek, tabii İspanya’daki yedi yılın ardından döndüğünde oynadıklarını pek saymazsak çok keyifliydi. (Şimdi benzer bir durumu Arda Güler’de de görüyorum) Fakat bu özgüven bir yerden sonra insanın, hele hayat tecrübesi pek yoksa başına iş açabiliyor. Diğer bir deyişle, yeşil sahalarda başarılı olmanız hayatın diğer alanlarında da aynı başarıyı göstereceğiniz anlamına gelmiyor. Nitekim dünya spor, özellikle futbol tarihi, bu başarılarını taşıyamamış nice ismin trajik öyküleriyle dolu.
Arda Turan da sık sık özel hayatıyla “magazin” gündemine girdi. Fakat onun durumu hiçbir zaman “trajedi” olarak tanımlanamaz. Zira trajedi yaşayanlara insanlar genellikle acır, üzülür. Fakat Arda Turan’da böyle olmadı pek. Örneğin son olarak, kısa yoldan zaten dönmüş olduğu köşeyi daha da dönmek için o “saadet zinciri”ne girip paralarını batırmasına üzülenden çok “müstahak” diyenler oldu.
Rıdvan Dilmen’den aldığı “evet” pası
Benim Arda Turan’a en büyük -belki de yegane- kızgınlığım 16 Nisan 2017’de Başkanlık Sistemi referandumundaki o “evet” kampanyasına katılmasıydı. Hatırlayacaksınız, önce Rıdvan Dilmen çıkıyor, “güçlü bir Türkiye için evet diyorum” dedikten sonra topu Arda Turan’a atıyor; o da aynı sözleri tekrarlayıp pası Burak Yılmaz’a veriyor, o da şarkıcı Murat Boz’a.
Murat Boz’u pek bilmem, onun ne dediği çok da umurumda değil. Rıdvan Dilmen’i NTV döneminde biraz tanıdım ve böyle bir kampanyada yer almasına açıkçası hiç şaşırmadım. Kaldı ki futbolculuğu bırakmış biri olarak böylesi bir siyasi pozisyon alması çok da sorun olmayabilir. Ama Arda Turan ve Burak Yılmaz top oynamayı sürdürüyordu. Arda Turan videonun çekildiği 2017 ocak ayında Barcelona’da pek de başarılı bir dönem geçirmiyordu diye hatırlıyorum. Nitekim tam bir yıl sonra Başakşehir’e kiralık gitti. Burak Yılmaz da galiba Çin’deydi, yani gözlerden uzaktaydı.
Boş kaleye atılan gol
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Burak Yılmaz çok da umrumda değil ama Arda Turan’ın bu birkaç saniyelik videosunun, kendisini benim gibi sevenlerin en az yarısında -referandumda evet oranı yüzde 51 olduğuna göre- büyük hayal kırıklığı yarattığına eminim. Bir sporcu, futbolcu siyasetle pekala ilgilenebilir. Bizde de sayıları az olmakla birlikte ülkücü, solcu, Fethullahçı vb. Kimliklerini gizlemeyen isimler olmuştur. Ama genellikle futbolcular, her siyasi görüşten taraftarın desteğini aldıkları için varsa bile kendi duruşlarını pek dillendirmek istemezler ki bu anlaşılır bir durum.
Bu açıdan bakıldığında Arda Turan ve Burak Yılmaz’ın aldıkları bu pozisyon çok iticiydi. Kendilerini belki de ilk kez siyasi bir konuda konuşurken gördük. O da ülkenin ikiye bölündüğü bir anda, daha güçlü olduğu düşünülen Erdoğan’dan yana tavırlarını son derece mutlu bir şekilde, “hayır” diyeceklere meydan okurcasına, hatta onlarla dalga geçercesine açıklamalarıydı.
Acaba Arda Turan, “hayır” oyu vermeyi düşünen meslektaşlarının neden böyle bir video çekmediğini, daha doğrusu çekemediğini hiç düşünmüş müdür? Sanıyorum bu sorunun cevabını çok iyi biliyordur. Diğer bir deyişle boş kaleye gol atmış olduğunun bilincindedir.
Bir gün yüzleşirsek
Neyse, çok uzatmayayım. Bu görüşlerimi aynen koruyorum. Ama belgeseli izlememe kararımdan vazgeçtim. Bunda da Fenerbahçeli meslektaşım ve dostum Mirgün Cabas’ın etkisi büyük oldu. Mirgün Arda Turan ile yaklaşık 45 dakikalık bir video yapmış. Kısmen izledim. Alttaki yorum sahiplerinin çoğunun Arda Turan’a ve bir şekilde Mirgün’e kızgınlıklarını ifade ettiklerini de gördüm. Ama Mirgün hem yaptığı yayından şikayetçi değildi, hem de Arda Turan’dan etkilendiğini gizlemiyordu.
Mirgün kafamı karıştırdı. Akşam da Arda Turan’ın çalıştırdığı Eyüpspor deplasmanda Sivasspor’u 1-0 yenince kendime “dur” dedim. Anlaşılan 37 yaşındaki Arda Turan’ı parlak bir teknik direktörlük kariyeri bekliyor ve bunun ileriki duraklarından biri de Galatasaray olabilir.
Şimdi ilk işim Yüzleşme belgeselini bir şekilde bulup izlemek olacak. Sonra belki bir gün Arda Turan ile kişisel olarak yüzleşme şansım olur ve ona “2017’den bu yana Türkiye daha mı güçlü?” diye sorarım.