Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 5-6 Kasım’da düzenlenen başkanlık seçimlerinin sonucu belli oldu. Henüz resmî sonuçlar açıklanamasa da kazandığı eyaletler göz önünde bulundurulduğunda başkanlık için gerekli olan 270 delege sayısını aştı. Peki ABD’nin 47. Başkanı Donald Trump kimdir?
ABD’de 5-6 Kasım’da yapılan başkanlık seçimlerini eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump kazandı. Trump, 2016 ila 2020’den sonra bir kez daha Beyaz Saray’a oturacak.
Trump; başarıları kadar başarısızlıklarıyla, cazibesi kadar itici yönleriyle, gerçekleri kadar kurguladıklarıyla tam bir Amerikan fenomeni.
Gwenda Blair’in Trump biyografisinde belirttiği gibi “Trump, Amerikan rüyasının hem en parlak hem de en karanlık yönlerini temsil ediyor”.
İş dünyasındaki tartışmalı başarıları, medyadaki ustalığı ve toplumun farklı kesimleriyle kurduğu karmaşık ilişkiler, onu basitçe kategorize edilemeyecek bir figür haline getirdi.
The Art of the Deal’ın hayalet yazarı Tony Schwartz onun için “Trump’ı anlamak için, onun dünyasında gerçeğin her zaman kişisel çıkarların bir fonksiyonu olduğunu kavramak gerekir. Bu, onun en büyük gücü ve en büyük zaafı” diyor.
Donald Trump gerçekten kimdir?
Donald John Trump’ın hikâyesi Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yükseliş döneminde, 14 Haziran 1946’da New York’un Queens semtinde başladı. Alman göçmeni bir ailenin torunu olan baba Fred Trump ve İskoçya’dan göç eden anne Mary Anne MacLeod Trump’ın beş çocuğundan dördüncüsüydü.
Fred Trump, savaş sonrası dönemde Brooklyn ve Queens’te orta sınıflar için konutlar inşa ederek önemli bir servet elde etti. Elizabeth Trump & Son adlı aile şirketi, özellikle gaziler için uygun fiyatlı konutlar inşa etti. Şirket federal devlet teşvikleri alarak New York’un dış mahallelerinde güçlü bir varlık oluşturdu.
Donald Trump solda.
Trump’ın erken çocukluk dönemi, sonraki yaşamını derinden etkileyecek iki önemli olayla şekil aldı. İlki, iki buçuk yaşındayken annesinin ciddi bir hastalık geçirmesi ve uzun süre hastanede kalmasıydı. Trump’ın yeğeni ve psikolog Dr. Mary L. Trump’ın analizine göre, bu erken dönemdeki anne yoksunluğu, Donald’ın duygusal gelişiminde derin izler bıraktı. İkinci önemli etki ise babasının katı ve talepkar kişiliğiydi. Fred Trump, çocuklarına özellikle de oğullarına, dünyanın “kazananlar” ve “kaybedenler”den oluştuğunu, kazanan olmanın tek kabul edilebilir seçenek olduğunu aşıladı.
Eğitim hayatı
Kew-Forest School’daki ilk eğitim yılları, Trump’ın sorunlu davranışlarıyla dikkat çektiği bir dönem oldu. Öğretmenleri ve okul yönetimi, genç Donald’ın sürekli sorun çıkaran, otoriteye meydan okuyan ve diğer öğrencilere karşı zorbalık yapan tavırlarından şikayetçiydi. Fred Trump, 13 yaşındaki oğlunu New York Askeri Akademisi’ne göndererek bu davranış sorunlarını kontrol altına almayı hedefledi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Askeri akademideki beş yıl, Trump’ın kişiliğinin şekillenmesinde kritik bir rol oynadı. Sınıf arkadaşı Sandy McIntosh’un tanıklığına göre, Donald, akademinin sert disiplin kültürünü özümsedi ve bunu kendi lehine kullanmaya başladı. Başka bir sınıf arkadaşı Harry Falber “Yatakhanede demir yumrukla hüküm sürerdi. Diğer öğrenciler ya ona boyun eğer ya da sürekli tacizine maruz kalırdı.” diye belirtiyor. Trump, sonraki yıllarda akademiyi “hayatında aldığı en iyi eğitim” olarak nitelendirecekti.
Fordham Üniversitesi’nde başladığı yükseköğrenimini, Pennsylvania Üniversitesi’nin prestijli Wharton School of Finance’inde tamamladı. Trump’ın Wharton yılları hakkında sınıf arkadaşlarının tanıklıkları çelişkili. Bazıları onu sessiz ve akademik olarak ortalama bir öğrenci olarak hatırlarıyor. Bazıları ise Trump’ı derslere nadiren katılan ama emlak işleriyle yakından ilgilenen bir figür olarak tanımlıyor.
Trump’ın Wharton’daki akademik başarısı hakkında net bilgi yok. Bu dönemde babasının işlerini yakından takip ettiği ve Philadelphia’da ilk gayrimenkul yatırımlarını yaptığı biliniyor.
İş dünyasına nasıl girdi?
1968’de üniversiteden mezun olan Trump, Vietnam Savaşı’ndan tıbbi nedenlerle muaf oldu. Bu dönemde babasının şirketinde tam zamanlı çalışmaya başladı ve hızla şirketin operasyonlarında aktif rol aldı. 1971’de şirketin kontrolünü devraldığında, babasının aksine Manhattan’a açılma vizyonunu ortaya koydu. Bu sadece coğrafi bir geçiş değildi. Aynı zamanda iş modelinde ve hedef kitlede radikal bir değişimi temsil ediyordu.
1973’te şirket önemli bir krizle karşılaştı. ABD Adalet Bakanlığı, Trump Organization’ı siyahi kiracılara karşı ayrımcılık yapmakla suçladı. Trump suçlamaları reddetti ve karşı dava açtı. Ancak sonunda ayrımcılığı durdurmayı taahhüt eden bir uzlaşma anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Bu olay Trump’ın ilerideki iş kariyerinde sıkça karşılaşacağı yasal sorunların ilk önemli örneği oldu.
1968’de üniversiteden mezun olan Trump 1971’de aile şirketinin kontrolünü devraldı.
1976’da Commodore Hotel projesi Trump’ın Manhattan’daki ilk büyük hamlesi oldu. İflas etmiş oteli Grand Hyatt’a dönüştürme projesi Trump’ın risk alma cesaretini, politik bağlantılarını kullanma becerisini ve medyayla ilişki kurma yeteneğini gösterdi.
New York Belediye Başkanı Abraham Beame’in yakın aile dostuydu. Bu dostluk projenin 40 yıllık vergi muafiyeti almasında kritik rol oynadı. Otel projesi, Trump’ın iş yapma tarzının temel özelliklerini ortaya koyuyordu. Trump politik bağlantıların kullanıp riskli finansman modelleri ve medya manipülasyonu ile büyüyordu.
Trump imparatorluğu nasıl yükseldi?
1980’ler, Trump’ın en parlak dönemi oldu. Trump Tower’ın 1983’te tamamlanması, onu Manhattan’ın en dikkat çekici gayrimenkul geliştiricilerinden biri haline getirdi. 58 katlı gökdelen, altın kaplama detayları ve lüks mağazalarıyla Trump markasının sembolü haline geldi. Bu dönemde Trump sadece bir emlak girişimcisi değildi. Trump aynı zamanda lüks ve başarının sembolü olan bir kişisel marka yarattı.
Atlantic City’deki kumarhane yatırımları da bu dönemde başladı. Trump Plaza Hotel ve Casino (1984), Trump Castle (1985) ve Trump Taj Mahal (1990) ile kumar endüstrisine hızlı bir giriş yaptı.
Bu yatırımlar için aldığı yüksek riskli krediler, ileride ciddi finansal sorunlara yol açacaktı. Trump’ın eski finans direktörü Steve Bollenbach’in ifadesiyle, “Donald için borç, başkalarının parasıyla büyümenin en kolay yoluydu. Risk algısı neredeyse yoktu.”
Bu dönemde Trump, New Jersey Generals futbol takımını satın alarak spor dünyasına da girdi. United States Football League’in (USFL) en dikkat çekici takım sahiplerinden biri olan Trump, ligin NFL ile rekabet etme stratejisinin arkasındaki itici güçtü.
Bu girişim, ligin 1986’da kapanmasıyla başarısızlıkla son buldu. Ancak Trump’ın medya görünürlüğünü artırdı.
1990’lı yıllar: Krizler ve yeniden doğuş
1990’ların başı Trump için ciddi finansal krizlerle geçti. Kumarhanelerinin borçları, gayrimenkul piyasasındaki durgunluk ve aşırı kaldıraçlı yatırımlar onu iflasın eşiğine getirdi. 1991’de Trump Taj Mahal ve 1992’de Trump Plaza Hotel iflas koruma başvurusu yaptı. Trump’ın kişisel borcu 1 milyar doları aşmıştı. Bu dönemde Fred Trump’ın Trump Castle’dan 3,5 milyon dolarlık casino çipi satın alarak oğluna yasadışı kredi sağladığı ortaya çıktı.
Trump, bu krizden kendine özgü bir şekilde çıkmayı başardı. İflas yasalarını ustaca kullanarak kişisel servetini büyük ölçüde korumayı başardı. Bankalarla yaptığı müzakerelerde, isminin marka değerini koz olarak kullandı. O yıllarda küçük yatırımcılar ve tedarikçiler büyük kayıplar yaşıyordu. Trump Organization ise yeniden yapılandı ve 1990’ların ortalarında toparlanmaya başladı.
Bir medya ikonunun doğuşu
Trump’ın medyayla ilişkisi kariyerinin en dikkat çekici yönlerinden biri oldu. Donald Trump 1980’lerde New York tabloid basınının gözdesi haline geldi. Trump, John Barron veya John Miller takma adlarıyla kendisi hakkında hikayeler sızdırmasıyla ünlüydü. New York Post’un eski muhabiri Baumgold’un anlattığına göre, “Trump, medyayı manipüle etme konusunda ustaydı. Kendi hakkındaki hikayeleri bizzat yaratır, sonra bu hikayeleri doğrulayan tek kaynak olurdu.”
1987’de yayımlanan “The Art of the Deal”, Trump’ın medya imajının kurumsallaşmasında önemli bir adım oldu. Hayalet yazar Tony Schwartz’ın kaleme aldığı kitap, Trump’ı “Amerika’nın en başarılı deal-maker’ı” olarak konumlandırdı. Schwartz, yıllar sonra yaptığı açıklamada, “Kitabı yazarken Trump’ın gerçeklerle olan esnek ilişkisini gözlemledim. Onun için gerçek, her zaman kişisel çıkarlarının bir fonksiyonuydu.” dedi.
WWE’deki gösterileri, güzellik yarışmalarının satın alınması ve çeşitli televizyon cameoları, Trump’ın popüler kültürdeki varlığını güçlendirdi. 1990’ların sonunda ve 2000’lerin başında Trump, bir iş insanından çok bir medya fenomenine dönüşmüştü.
“The Apprentice” programının 14 sezonu boyunca Trump, Amerikan halkının oturma odasına girmeyi başardı. Program yapımcısı Mark Burnett’in deyimiyle, “Trump, televizyonda gördüğünüz kişinin ta kendisiydi; filtresiz, doğrudan ve her zaman şov peşinde.”
Özel hayatı ve kişiliği
Trump’ın özel hayatı, iş dünyasındaki varlığı kadar dikkat çekiciydi. İlk evliliğini 1977’de Çek model Ivana Zelníčková ile yaptı. Bu evlilikten Donald Jr., Ivanka ve Eric dünyaya geldi. Ivana ile 1992’de biten evliliği, New York’un en çok konuşulan boşanma davalarından biri oldu. İkinci eşi Marla Maples ile 1993-1999 arasındaki evliliğinden Tiffany dünyaya geldi. 2005’te Sloven model Melania Knauss ile dünya evine girdi ve 2006’da oğulları Barron doğdu.
Karmaşık aile yaşamının dışında Donald’ın çok sayıda kadınla ilişkisi olduğu iddia edildi.
Trump’ın kişilik özellikleri, yakın çevresi tarafından sıkça analiz edildi. Eski Trump Organization yöneticisi Barbara Res, “Trump için her şey kendisi hakkındaydı. Başkalarının başarısını asla kabul etmezdi.” diyor. Tony Schwartz ise “Trump’ın dünyasında empati yoktu. İnsanlar ya tamamen sadık olmalı ya da düşman ilan edilmeliydi.” şeklinde değerlendiriyor.
Özellikle dikkat çekici olan, Trump’ın gerçeklik algısıyla olan ilişkisiydi. Yakın çevresine göre, Trump kendi yarattığı gerçekliğe inanma eğilimindeydi. Trump University’nin eski çalışanı Ronald Schnackenberg’in ifadesiyle “Trump, söylediği şeylerin doğru olduğuna gerçekten inanıyordu, bu da onu çok inandırıcı yapıyordu.”
İş dünyasında Trump
Öte yandan Trump’ın iş dünyasındaki etkisi sadece yaptığı projelerle sınırlı değildi. İş yapma tarzı, pazarlama stratejileri ve marka yaratma becerisi, Amerikan iş dünyasında yeni bir model oluşturdu. “Trump” markası, gayrimenkulden televizyon programlarına, giyimden eğlence sektörüne kadar geniş bir yelpazede kullanıldı.
Bu başarı hikayesinin karanlık yönleri de vardı. Trump Organization’ın iş pratikleri sürekli eleştiri konusu oldu. Tartışmalı işe alım politikaları ve agresif vergi kaçınma stratejileri, iş etiği açısından soru işaretleri yarattı. Trump University skandalı (2005-2010), Trump’ın iş pratiklerinin en tartışmalı örneklerinden biri oldu ve 25 milyon dolarlık bir uzlaşmayla sonuçlandı.
Trump’ın az bilinen yönleri var mı?
Trump’ın kamuoyunun çok bilmediği yönleri de vardı. Örneğin, ağabeyi Fred Jr.’ın alkolizm nedeniyle erken ölümü, onu derinden etkiledi ve hayatı boyunca alkol ve sigaradan uzak durmasına neden oldu. Trump Organization’daki erken dönem çalışanları, Trump’ın detaylara olan takıntısından bahseder. İnşaat sahalarında duvar kağıdı desenlerinden mermer kalitesine kadar her detayla bizzat ilgilenirdi.
1980’lerde Sovyet heyetleriyle görüşmeler yapması ve Moskova’da bir Trump Tower inşa etme planları, az bilinen girişimlerindendi. 1987’de Mikhail Gorbaçov’la görüşme girişimi (sonradan görüştüğü kişinin Gorbaçov’un bir taklitçisi olduğu ortaya çıktı), Trump’ın uluslararası arenada kendini konumlandırma çabalarının ilginç örneklerinden biriydi.
2016’dan bugüne Trump: Başkanlık ve adaylık süreci
Daha sonra Donald Trump, 2016’da seçimi kazandığında Amerika’da yeni bir dönem başlattı.
İş dünyasından gelen bir lider olarak, ekonomi politikalarıyla dikkat çekti. Vergi reformları yaptı, işsizlik oranlarını düşürdü ve Wall Street’te rekor yükselişler yaşandı.
Dış politikada “Önce Amerika” yaklaşımını benimsedi ve Çin’le ticaret savaşları başlattı.
Başkanlığının son yılında dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgınıyla mücadele etti. “Operation Warp Speed” projesiyle aşı geliştirme çalışmalarını hızlandırdı ancak pandemi yönetimi tartışmalara yol açtı.
2020 seçimlerini kaybetti fakat seçim sonuçlarını kabul etmedi. 6 Ocak 2021’de kendisinin tetiklediği Kongre baskını yaşandı.
2024 başkanlık yarışında iddialı olan Trump “Make America Great Again” sloganıyla sürdürdü. Cumhuriyetçi aday, destekçilerini coşkulu mitinglerde bir araya getirdi. Aleyhindeki davaları “siyasi cadı avı” olarak nitelendiren eski başkan, ekonomi ve göç politikalarını ön plana çıkararak seçmenlere “Amerikan rüyasını yeniden inşa etme” sözü verdi.
New York’ta emlak imparatorluğundan Amerika Birleşik Devletleri’nin 45. başkanlığına uzanan bu sıra dışı yolculuk, modern Amerikan siyasetini yeniden şekillendirdi.
Trump, geleneksel politik söylemleri yıktı ve “aykırı” kimliğiyle milyonların desteğini kazandı.
Şimdiyse Trump liderliğinde ABD’yi nasıl bir 4 yılın beklediği ise merak konusu.