Gökhan Bacık yazdı: İnançsızların ahlakı

Türkiye, ahlak ve din arasında doğrudan nedensellik bağı olduğunu düşünülen bir ülke. Atatürk’ü bile atfedilen dinsiz milletlerin varlığını sürdüremeyeceğine dair bir görüşü hepimiz biliriz. Sekiz yıldır yaşadığım Çek Cumhuriyeti ise dünyada en çok ateist yurttaşı barındıran ülkelerden birisi.

Gökhan Bacık yazdı: İnançsızların ahlakı

Çek Cumhuriyeti’nde nüfus sayımlarında insanlara dini inançları da soruluyor. 2021 yılında yapılan sayıma (resmi rakamlara) göre yaklaşık 10.5 milyon olan toplam nüfusun içinde 5 milyon kişi inançsızım derken 3.1 milyon kişi de bu konuya cevap vermemiş. Belirli bir inancı olduğunu söyleyenlerin sayısı sadece 1.4 milyon civarında. Genel olarak Çeklerin %58’nin ateist olduğu düşünülebilir. Ancak kalanın büyük bir kısmı da inançlara ilgisiz yani bu konuyu düşünmek isteyemeyenlerden oluşuyor. Elbette oranlar, bölgeden bölgeye fark ediyor. Örneğin benim yaşadığım Olomouc bölgesinde (tarihsel Moravya) toplam nüfus 620 bin ve bunun içinde sadece 90 bin kişi kendini geleneksel din olan Hristiyanlığın bir koluna mensup olarak işaretlemiş. Ateistim diyenlerin sayısı 300 bin civarında iken yerleşik din algısı ile ilgilenmeyen kişilerin sayısı 186 bin civarında. Ateistlerin sayısı şehir merkezlerinde daha yüksek.

Sekiz yıldır dinin gündelik ve siyasi yaşamda neredeyse olmadığı bu toplumda yaşıyorum. Bu zaman zarfında hiçbir sosyal, siyasi, profesyonel ve bürokratik ortamda dine referans görmedim. Elbette burada da yerleşik dini kiliseler var ancak onlar kendi alanlarında ve ancak belirli bağlamlarda görünür oluyor. Görebildiğim kadarı ile Çek Cumhuriyeti’ndeki türlü kiliseler, varlıklarını insani yardım ve sanat gibi konular üzerinden sürdürmeye çalışıyor. Avrupa’da en azından Çek Cumhuriyeti’nde bir din adamının vaaz etme şansı pek yok.

Çeklerin dine uzak olmasının arkasında sanılanın aksine sadece komünizm dönemi yok. Aksine komünist dönem burada kızgınlıkla hatırlanıyor. Bu kızgınlık, örneğin Polonya gibi kilise etrafında toplanmayı doğurmamış. Dine uzaklığın arkasında tarihsel nedenler var: Çekler eskiden beri kurumsal dine soğuk bir ulus. Nitekim, Luther’den önceki en büyük reformist Jan Hus (1369-1415) bir Çek. Yukarıda bahsettiğim nüfus sayımına göre ülkede halen 21 bin kadar kişi Husayit kilisesine mensup.

Hal böyle olunca Çek toplumu, din ve ahlak arasında kurduğumuz konvansiyonel ilişkiyi sorgulayan bir örnek. Çekler arasında geçirdiğim sekiz yıl boyunca bu konuyu farklı açılardan görme ve düşünme imkânım oldu. Bu kişisel (ve elbette öznel) tecrübeleri belirli başlıklar altında toplarsam:

İlk olarak, inançsızlık gündelik hayatta bir ahlaksızlık üretmiyor. Gündelik hayat trafikten alışverişe çok güçlü ahlaki/etik kurallarla devam ediyor. Bir Çek şehrinin en kalabalık yerinde bir saat dikilip beklerseniz araba kornası sesi duymayabilirsiniz. Geceleyin başka bir araca selektör yapmak onu sıkıştırmak gibi bir şey ben hiç tecrübe etmedim. Gündelik selamlaşma yaygın. Tramvayda bilet kontrolü nadiren yapılır. Randevulara zamanında gidilir. Kamusal alanlar son derece temiz. Kısacası günlük hayatta insanların Tanrı’ya inanmadığı için bir tür ahlaksızlık yahut kötülük yaptığına dair bir işaret görme imkânı yok.

Nitekim, pek çok muteber ankete ve ölçüme göre Çekya dünyanın en mutlu 20 ülkesinin arasında 18. sırada yer alıyor. Tanrısız insanların mutsuz olduğu düşüncesi dolayısı ile genellenemeyecek bir önerme. Bunu bizzat geçen sekiz yılda yaşadım. “Mutlu olma” hakkı Çek kültürünün temel bir bileşeni. İnançsız insanların mutsuz ve ölümden sürekli korkan bir hayat yaşadığı düşüncesi burada geçerli değil. Çekler için ölüm doğal ve kaçınılmaz bir şey ama bu bir mutsuzluk ve korku üretmiyor. Mutluluğun elbette maddi bileşenleri de var. Örneğin 2024 yılında Çekya’da enflasyon %2.8 (bu hedeflenenden %.0.2 fazla). Diğer bir bileşen de güvenli toplum. Örneğin bir genç kızın gece yarısı sokağa yahut kasabanın yanındaki ormana yürüyüş için tek başına çıkabilmesi. Bu açıdan da Çekya dünyanın en önde gelen güvenli ve barışçıl toplumları grubunda 12. Sırada yer alıyor. Dolayısıyla inançsızlık bir toplumda mutlaka güvensizlik, kavga ve mutsuzluk üretmiyor. Yine aynı şekilde dünyanın en önde gelen ateist toplumlarından olan Çekler, yerkürenin en adil hukuk düzenine sahip olma indekslerinde ilk yirmi ülke içindeler. Mutluluğun son derece önemli bir bileşeni de elbette özgürlük. Örneğin muteber indekslere göre Çekya akademisi dünyanın en özgür ortamlarının başında geliyor. Bu sınırsız akademik özgürlüğe sekiz sene önce bu ülkeye ilk geldiğimde alışmam doğrusu kolay olmadı. Genel özgürlük düzeyi de Çekya’da yüksek. Freedom House verilerine göre Çekya’nın özgürlük notu ABD’nin ilerisinde.

İnançsızlık “madem ahiret yok niye çalışacağız” şeklinde bir tembellik de üretmiyor. Nüfusu 10.5 milyon olan çeklerin yıllık ihracatı 250 milyar ABD dolarını geçiyor. Bu ihracatın %20 kadarı yüksek teknoloji ürünlerden oluşuyor.

Bu yazıda “inanç ahlak üretmez” yahut “inançsızlık ahlaklı bir toplum meydana getirir” türünden bir şey iddia etmiyorum. Ancak Türkiye’de (ve başka dindar toplumlarda ve ortamlarda ki buna bir ölçüde ABD gibi yerler de giriyor) alışılmış olduğu vaziyette inançsızların mutsuz, başarısız yahut güçlü bir ahlaki toplum üretemeyeceği ‘ezberinin’ Çek Cumhuriyeti örneğinde açıklayıcı olmadığını belirtiyorum. Dolayısı ile inanmak ve inanmak ile ahlak arasında evrensel bir nedensellik bağı önermek doğru değildir. Belki de şöyle düşünmek gerekiyor: İnanç/inançsızlık ile ahlak yahut başarı arasında doğrudan bir bağ yok. Ancak içinde bulunulan “bağlam” inancın yahut inançsızlığın bir ahlaki düzen var edip etmeyeceğini belirliyor. Dolayısı ile bağlamın niteliğine göre inançsızlar güçlü bir ahlaki düzen kurabilirken bazen inançlılar da pek ala ahlaksız düzenler kurabilir.

Sekiz yıllık Çek tecrübemin bana öğrettiği bir şey de sosyalleşme. İnsan, anne dili öğrenir gibi kültürünü ve dinini öğreniyor. Dindar bir toplumda “Allah’a inanmadan yahut hayatın bir gayesi olmadan yaşamak” mutlaka bir buhrana girmek anlamına geliyor. Halbuki bir Çek ateist için “hayatın bir gayesi olduğunu düşünmek insanın başına gelecek en büyük sorundur” çünkü o gaye seni, kişiliğini, hayatını ve hatta değerlerini araçsallaştırır. Araçsallaşan kişi ve hayat ise artık mutluluğun peşine düşmez bir gayenin uğruna kendini feda eder.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.