Gürkan Çakıroğlu yazdı: Barış için “uyumlu ve onurlu çıkışlar”

Mustafa Kemal Atatürk’ün partili cumhurbaşkanı olduğu 1925’den Recep Tayyip Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanı olduğu 2025’e, Şeyh Sait İsyanı ve akabinde gelen Takrir-i Sükûn yasasından 15 Temmuz kalkışması ve akabinde gelen olağanüstü hâl kararnamelerine “kuvvetler birliği” tam tekmil devam ediyoruz. Ne mutlu bize! Demokratik hukuk devleti açısından 100 yılda ne de çok yol almışız değil mi?

Ama sorsanız birilerine size geçmişi “asrı saadet” olarak anlatırlar. Halbuki tarih bize mutlak iyi ya da mutlak kötünün olmadığını söylüyor. Bu sebeple siyaseti iyi ve kötü güçler arasında kristalize etmeyi bırakmalıyız. Güçler dengesi ve çıkar ilişkileri üzerinden meselelere bakmalıyız. İnsan doğasının değişken olduğunu hatırdan çıkarmamalı, resmi anlatıyı idealize etmemeliyiz. Evet, bugün kötü, lakin dün de iyi değildi. Ve hak değil de imtiyaz peşinde koştuğumuz sürece yarın da iyi olmayacak.

Tarihi bir kırılma döneminden geçiyoruz. İhtimal dahilindeki tehditlerin abartılması, tehdidin bizatihi kendisinden daha büyük tehlike arz eder. Siyasiler tehditleri iktidar alanlarını genişletmek için fırsat olarak görebilirler. Ve siyasilerin iktidar alanı genişledikçe demokrasinin yaşam alanı daralır. Bu da milli iradeye gölge düşürür, milleti zayıflatır.

İşte Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim çıkışı tam da bu tehditlere ve tehditlerin abartılmasına son vermek amacıyla yapıldı. Zira bu iki hususun yarattığı tehlike, içinden geçtiğimiz zamanın şartları baz alındığında Türkiye’nin varlık sebebini tehdit eder hale geldi. Ukrayna, Filistin ve son olarak da Suriye’deki gelişmeler bu süreci kaçınılmaz kıldı.

Devlet Bey Misak-ı Milliye “birlik ve çeşitliliğin birbirine bağlı olduğunun farkına vararak” varılabileceğini, Türkiye yüzyılının ise ancak barış ile gelebileceğini görmüş durumda. İbrahim gibi putları yıka yıka ilerlemesi, “baltayı” putlara vurması bundan. İç cephede ezberleri, dış cephede oyunları bozmaya gayret etmesi bundan. Bu anlamda “Erdoğan’ın adaylığı hususu” Devlet Bey için ancak amaca ulaşmak adına araç olabilir. Ama amaç olmadığı muhakkak. Ayrıca Türkiye hukuk devleti değil, yani Tayyip Bey’in yeniden aday olabilmek için “barışa” ihtiyacı yok.

Peki Abdullah Öcalan neden Devlet Bey’in uzattığı eli sıktı? Cevabı basit; savaşın zamanın ruhuna uygun olmadığını, silahın kazandırmaktan çok kaybettirdiğini ve barışın herkese kazandıracağını düşünüyor da ondan. Üstelik Öcalan bu noktaya yeni gelmiş değil, 90’ların başından beri defaten tekrarladı bunu.

Öcalan’ın “silahları bırakın” çağrısı gelirse eğer ki gelecek; sadece Kürtler değil Türkler de yaşayacak, sadece Kürtler değil Türkler de özgürleşecek, sadece Kürtler değil Türkler de hukuka kavuşacak, sadece Kürtler değil Türkler de zenginleşecek, hülasa sadece Kürtler değil Türkler de kazanacak.

Öcalan’a Ankara’da ev hapsi meselesi ise barışın esasına dair bir konu değil. Kendisinin önceliğinin bu olduğunu veya gelmek isteyeceğini de zannetmiyorum. Lakin “İmralı’nın kapılarının açılması” temel kriter. Eğer samimiysek; gayemiz silahların susması ve sorunların siyaset zemininde çözülmesiyse, zaruri olan husus bu.

Selahattin Demirtaş ise sürece özetle “demokratikleşme, barış ve kardeşlik” dedi. Çünkü Demirtaş biliyor ki Türk-Kürt kardeşliğinin ezelden ebede devamı için demokrasiye, demokrasi için barışa ve barış için de silahların bırakılmasına ihtiyacımız var. Bunlar gerçekleşmeden hamasete dayalı, siyaseti terörize eden dilin sona ermesi ve demokratik zeminde siyasetin yapılabilmesi mümkün değil. Ve demokratik siyasete alan açılmadan da bırakın iktidar olmayı muhalefet yapmaya dahi imkân yok.

Demirtaş içeriden çıkmayı değil, muhalefet yapmayı ve iktidar olmayı istiyor. Demirtaş hak talebinden ya da hakikat arayışından vazgeçmedi, halka da sırtını dönmedi. Demirtaş hakkı hakkıyla talep edebilmek için, hakikati hamasete kurban vermemek için, halkla değil halklarla beraber olabilmek için silahların susmasını istiyor.

Geriye kaldı “Cumhurbaşkanı Erdoğan sürecin neresinde” sorusunun cevabı. Tayyip Bey sürecin ne önünde ne de ardında, Tayyip Bey sürecin içinde. Yaşadıkları, konumu ve yaşayabilecekleri itibari ile tedbirli ve temkinli olması gayet doğal. Tarihte onun kadar otoriterleştikten sonra direksiyonu demokrasiye kırabilen lider yok. Lakin bu gerçeklere rağmen sürecin başlaması ve ilerlemesi onun için tarihi bir geri dönüş ihtimaline açık kapı bırakıyor. O da bunu görüyor, Erdoğan küllerinden doğabilir.

Erdoğan görüldüğü kadarıyla iktidarını tıpkı öykündüğü Atatürk gibi son nefesini görevi başında vererek tamamlamak istiyor. Evet “barışla herkes kazanır” ama onunla birlikte gelecek olan hukuk ve demokrasi kazandıracak mı kendisine, bundan emin değil gibi Cumhurbaşkanı. Zira barışın gelmesi korkuya değil rızaya dayalı siyasetin geri dönmesi demek. Unutmayalım, kimin aday olacağına değil ama kimin kazanacağına millet karar veriyor ve barıştan sonra sandığa hamaset, zillet, beka, terör söylemleri ile değil asgari ücret, refah, özgürlükler ve adalet gibi kavramlarla gidilecek.

“Demokratikleşme, barış ve kardeşlik süreci” haklı öfkelere, intikam arzularına ve kişisel hırslara kurban edilemeyecek kadar değerli. Millet yılgın, yorgun ve yoksul düştü. Barıştan korkmamıza gerek yok. Siyasi genel af herkese lazım. Bu ikisi başarılırsa eğer, tedrici olarak hukuk ve demokrasi gelecek. Devrime değil evrime gebe Türkiye.

Barış, cumhuriyet devrimlerini sakatlamayacak bilakis onları tahkim edecek. Barış, cumhuriyetin dar olan çatısını genişletecek. Barış, zayıf düşürülen milleti güçlendirecek. Barış, bozulmak istenen 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğini perçinleyecek. Barış, Türkiye yüzyılını başlatacak ve Türkiye yeniden bir cihan devleti olacak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.