Prof. Gökhan Bacık geçen hafta Medyascope’a ilgi çekici bir yazı yazdı. Yazı kamuoyunun üzerine son dönemde odaklandığı gençler üzerineydi. Sanırım kastedilen daha çok ideolojiden ziyade duygusal nitelikte siyasette belirleyici protest gençlikti.
Bacık’ın yazısında benim için ilginç satır başlıkları şöyleydi:
- Çoğunlukla kendilerini Atatürkçü ve milliyetçi olarak tanımlayan gençler, bu ideolojilerin geleneksel söyleminden çok farklı noktasında,
- Ailesi AK Partili olanların, tekrar AK Parti’ye oy vermemeleri boş veya CHP-MHP tercihleri,
- Sokak eylemleri onlar için önemli opsiyon,
- Kürt sorunu bıkkınlıkları ve Kürtlere artan mesafeleri,
- Ortak canlı bir ideolojilerinin bulunmaması
- İdeoloji yerine semboller – post modern mitler üzerinden verilen duygusal sert tepkiler.
Gökhan Hoca artık Türk milliyetçiliği, ulusalcılık ve siyasal İslamcılık güncelliğinin birbirlerine karıştığını; bunun da ümmetçilik-ulusalcılık koalisyonunun epistemik problemi üzerine inşasından bahsediyordu. Sırf mevcut siyasal yapının değil, resmî din anlayışı ve görevlilerinin de parmak sallayan klasik söylemin gençleri klasik din anlayışından soğuttuğunu söylüyordu.
“Gençlerin geleceğe olan umutları azalıyor”
Artık temel kitapların okunmadığı, nitelikli münazaraların uzun bulunup sıkılındığı, anlaşılmanın 1-2 dakikalık görsellere indirgendiği, dijital çağda genç beyinlerin anlam kavramsallaştırmasına girmeyeceklerini görmemiz gerekiyor. Ülkemiz ve dünyamızdaki adaletsizlik ve niteliksizliğe ilişkin gelişmeler, gençlerin geleceğe olan umutlarını azaltıyor. Gençler artık, umutlarını güvenle bağlayabilecekleri adil bir devlet yerine, herkesi dışlayan ve sorgusuz sualsiz itaat isteyen bir yapıyla karşı karşıya olduklarını düşünüyor; bu da kalıcı bir umutsuzluk duygusuna yol açıyor.
Tekrar yazıdan alıntıyla iki soruya cevap vermeye çalışalım.
Sorulardan birincisi, gençlerin kafasındaki Türklük tanımına nasıl doğru cevap verilmesi gerektiği; ikincisi ise “sivil milliyetçiliği” -bence vatanseverliği- inşa edebilecek bir oluşumun yokluğunun nasıl telafi edilebileceği.
Yeni anlayış
Türklüğün tanımı malum 1912 Türk Yurdu dergisinden bugüne farklı seyretmiştir. Ama Türklüğün başlangıcı, “Dağılıyoruz, bari kendi ülkemize sahip çıkalım, geri çekilmeyi durduralım” düşüncesine dayanıyor. 1924 Anayasası Türklüğü ile 1940’lı yılların Nihal Atsız Türklüğü uyuşmuyor. Muhafazakâr mahallenin Türklük anlayışı ise Balkan müslümanlığı kimliği ile benzeşiyor.
Özbekistanlı edebiyatçı kanaat önderi dostum Muhammet Salih Bey, Türk olduğunu öğrendiği anları şöyle anlatmıştı: “Sovyet ordusu ile Çekoslovakya’ya girerken Türkiye’nin Sesi Radyosu’ndan Alparslan Türkeş’i dinlediğimde öğrendim.”
Benim kuşaktan bir Azerbaycan aydını arkadaşım da Türklüğünü, Türkiye’nin Sesi Radyosu’ndan benzer şekilde öğrendiğini söylemişti. Belki de buna yüreğin Çin Seddi’nden Balkanlara kadar ortak atmasının son örnekteki gibi gönüldaşlık Türklüğü de denilebilir. Bu Türklüğün siyasi, ötekileştirici veya tehditkâr yönü olduğu söylenemez. Bu durum evlad-ı fatihan dediğimiz Balkan müslümanlığı içinde bir çatı kimliktir.
Ancak son dönemlerde Türklük tanımı değişik yapılarca birleştiriciliğin değil, ayrışmanın, hak aramanın, hesap sormanın özellikle gençlerde protestoların seküler enstrümanı oldu. Arap göçmen sorunu ve dışlayıcı Kürt sorunu tartışmanın bıkıcılığına tepki olarak öncelikle gençlerde seküler soğuk bir sivil Türkçülük tavrı görüyoruz. Yeni Atatürkçülük ve ulusalcılık da bu tavrın ayrılmaz bileşenleri olarak karşımıza çıkıyor. 1970’lerin idealist Anadolu taşra çocuklarının Osmanlı nostaljisi ile söyledikleri “kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganı, artık bugünkü iktidar denkleminde anlamsızlaşıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Gençler tarihi nereden öğrendi?
2000’li yılların başında doğan gençler Türklük ve İslam’ı anakronik tarih dizilerinden öğrendiler. Sistemin adaletsizliğine sıkışan gençler için bu anakronik tarih dizileri, gençlerin anlam dünyalarında yer bulmadı. Aksine, zaten dolmamış bu kavramların tamamen içleri boşaldı. Gençlik Türklük ve müslümanlık, fütüvvet kavramıyla özde tasavvufi ve insani nitelikte iç içe olması gerekirdi. Türklük Orta Asya’dan Balkanlara akan tasavvufi ve insani nehir olmalıydı adeta. İşin aslı “Ayarımız yoktur bizim” meselesiydi.
Bugün anakronik – popülist bombardıman ve sivil alanın daraltıldığı bir ortamda sivil milliyetçiliği veya özgün vatanseverliği üretmek mümkün gözükmüyor. Bu anlamda Kürt siyasetinin etkili olduğu alanlarda çocukların Nevruz kutlamalarında Türk bayrakları ile değil, kültürel kimlik bayraklarını sallamalarına şaşırmamak gerekiyor.
Toplumun ciddi bir kesiminin sürekli ötekileştirildiği ortamda gençlerden beklenen vatanseverlik ancak duygu yüklü ve tepkisel olabilir. Aksi, zor.