Onur Alp Yılmaz yazdı: Kötümserlik ya da tecrübe sahibi iyimserlik

Onur Alp Yılmaz “Kötümserlik ya da tecrübe sahibi iyimserlik” PKK’nın fesih kararı sonrasında yeni çözüm sürecinde gelinen noktayı değerlendiriyor. YIlmaz’ın odağında Suriye’deki durum var.

Sürecin başından beri çok şey değişti, ancak bir şey, meselenin özü hiç değişmedi: Kürtlerin Suriye’deki statüsünün ne olacağına dair tartışma. Süreç boyunca herkes elindeki kozları kullanarak birbirine üstünlük kurmaya çalıştı. Hatırlayacaksınız, PKK kaynakları uzunca bir süre Türkiye askeri operasyonlara devam ederken kongre toplamanın mümkün olmadığını ifade ettiler. Aslında PKK’nın güvenli ortamın oluşmadığına dair bu iddiası, Öcalan’ın durumu dahil idari, siyasi ve hukuki olarak hangi adımların atılacağını görmek isteme arzusundan kaynaklıydı. Bunun anlamı, Türkiye’nin koşulsuz silah bıraktırma tezi ile çatışmaktı. Nitekim Adalet Bakanı ile görüşmede de hukuki açıdan atılması istenen adımların iletildiği biliniyor.

İktidar ise, süreç başladıktan, hatta Esad devrildikten sonra dahi hâlâ Suriye’de Apocu güçleri sıfırlama hamlesi yapma arayışındaydı. Öyle ki Hakan Fidan, “Suriye’nin geleceğinde kadim Kürtler olabilir” derken, Barzani’yle bağlantılı ENKS gruplarını kastediyor ve Kandil’e bağlı kadrolar ile yabancı güçlerin gideceğini, ayrıca Apocuların da katiyen masada olamayacağını vurguluyordu. Bunun anlamı, SDG’nin masada olmayacağıydı. Ancak masa başında tasarlanan bu sıfırlama hamlesi, sahadaki gerçekliğe tosladı.

Hakan Fidan
Onur Alp Yılmaz yazdı: Kötümserlik ya da tecrübe sahibi iyimserlik

Türkiye neden vazgeçti?

Peki, Türkiye neden sıfırlama hamlesinden vazgeçti ve bu yeni aşamaya geçildi? Bu, ABD’nin SDG’yi HTŞ’ye karşı bir dengeleyici unsur olarak görmesinden kaynaklandı. Başka bir ifadeyle ABD, güvendiği bir unsur olarak Kürtleri frenleyici, önleyici ve HTŞ’ye katalizör olabilecek bir faktör olarak değerlendirmek istiyor. Yani ABD, Irak’ta İran nüfuzunu dengelemek için nasıl Kürt güçlere dayandıysa şimdi de SDG’yle HTŞ’ye karşı aynı şeyi yapmak istiyor.

Bunun doğal sonucu olarak 10 Mart anlaşmasına ABD aracılık etti. ABD’nin iradesini açıkça ortaya koymasıyla birlikte Türkiye ise sıfırlama amaçlı, yani fiili özerkliği ortadan kaldırmak için yapılacak askeri operasyonların yürümeyeceğini gördü ve Amerika’nın yukarıda açıkladığım planına fırsat veren 10 Mart anlaşmasını zımnen onayladı. Başka bir ifadeyle Türkiye, ABD’nin oyun planıyla kendi oyun planını uyumlu hale getirmeye çabalamaya başladı.

Ancak bu, hâlihazırda ABD ve Türkiye’nin tam bir uyum içinde hareket ettikleri anlamına gelmiyor. Nitekim 10 Mart tarihli entegrasyon öngören anlaşma genel bir çerçeve çizmekten öteye geçmiyor. Bu da Türkiye ve SDG’nin entegrasyon anlayışlarının birbirinden farklılaşması anlamına geliyor. Türkiye’ye göre entegrasyon, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkça ifade ettiği gibi, SDG’nin merkezi hükümetin içinde eriyip gitmesi anlamına gelirken, SDG ise bunu özerkliğini koruyarak sistem içine dahil olma anlaşması olarak görüyor. Bu çatışma çözüldü mü? Çözüldüyse nasıl çözüldü? Bilmiyoruz…

Mazlum Abdi ve Ahmed eş-Şara
Onur Alp Yılmaz yazdı: Kötümserlik ya da tecrübe sahibi iyimserlik

Suriye’deki Kürtler ne istiyor?

Nitekim, önceki çözüm süreci de bu noktada tıkanmıştı. Yani 2013’teki İmralı’daki görüşmelerde Suriye meselesi yine tetikleyici bir unsur olmuştu. Suriye’de fiili özerk bir yapı ortaya çıkmıştı ve bu da Kürtler ile Türkiye’nin planlarının çatışması anlamına gelmişti. Kürtler, fiili kazanımlarını korumak isterken, Türkiye’nin amacı ise Kürtlerin fiili özerkliğini sonlandırmak ve onları Esad’a karşı Suriye muhalefetiyle beraber hareket etmeye zorlamaktı. Öcalan fiili özerk yapının feshedilmesini kabul etmemiş ve çatışmalar yeniden başlamıştı.

Şimdi yine aynı noktaya gelindiğine, yani Suriye’deki Kürt hareketi fiili kazanımlarını geleceğe aktarmak isterken bir müzakere yürütüldüğüne göre bunun formülasyonu nasıl olacak? Kürt hareketinden gelen talepleri özetlersek bunun yolu, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Suriye’de Kürtlerin kazanımlarını garanti altına alan bir sistemin kurulması…

Peki, iktidar aynı noktada mı? Yani Türkiye’ye dönük topyekûn bir demokratikleşme iddiasını kabullenmeye hazır mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında söylediklerine bakılırsa iktidar, CHP’yi yeni öteki yapıp Kürtlerin taleplerinin maliyetine de Suriye’de katlanacağı bir senaryo arayışı içinde gibi duruyor. Şüphesiz barış, çok ama çok kıymetli bir şey. Ancak zaten can çekişen demokrasimizi daha da fazla tahrip etmek için barış kavramının ahlaki üstünlüğü araçsallaştırılacaksa bu kapanması çok daha ağır yaralar açacaktır.

Nitekim iktidarın içeride demokratikleşme ve dış politikada da barış açısından hiç de parlak olmayan sicili ve her süreci nalıncı keseri gibi kendi iktidarının sürekliliğine yontması beni barış ve demokratikleşmeyle ilgili kaygıya sürüklüyor. Süreci başından beri düşünüp sondaki kaygımla birleştirdiğimde ise şunu sormadan edemiyorum: Eğer iktidar, bu sürecin içinde ABD’yi SDG’yi sıfırlama hamlesine ikna edebilseydi, aynı aktörler bize barışın değil, savaşın ne kadar kutsal bir şey olduğunu anlatmayacak mıydılar?

O yüzden Ehud Barak’ın Ortadoğu için söylediği “Söz konusu Ortadoğu ise kötümser sadece tecrübe sahibi bir iyimserdir” sözünü Ak Parti’ye uyarlayarak bitiriyorum yazımı: “Söz konusu Ak Parti ve demokratikleşme ise kötümser sadece tecrübe sahibi bir iyimserdir.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.