Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Türkiye işgücü piyasasında kadınlar

TÜİK tarafından 10 Ocak’ta açıklanan Hanehalkı İşgücü Anketi (HİA) sonuçları işgücü piyasasında önemli bir farklılaşma olmadığını gösteriyordu. Manşet (dar tanımlı) işsizlik oranı ekim ayından kasım ayına yüzde 11.2 seviyesinde sabit kalırken Türkiye işgücü piyasasını daha iyi takip etmemizi sağlayan yine dar tanımlı “tarım dışı işsizlik” ise yüzde 13.1 olarak gerçekleşti. Örneklemi yetersiz olduğundan TÜİK’in aylık HİA haber bültenleri çok da yakından takip edilmiyorlar. Bazı önemli detayları şubat ayında açıklanacak olan HİA dördüncü çeyrek haber bülteninde göreceğiz ama en önemli ayrıntıyı, bölgesel işgücü piyasası göstergelerini ancak yıllık bültende görme olanağımız olacak.

Her ne kadar önemli bazı detayları içermese de son yayınlanan aylık bülten giderek ağırlığını hissettiren önemli bir sorunun işgücü piyasasının gündemine oturduğuna dair ipuçları barındırmakta: kadın işsizliği. Tablonun son satırlarından da görülebileceği gibi kadınlar arasında işsizlik oranı yüzde 14.5 ile erkeklerin işsizlik oranından yaklaşık beş yüzdelik puan daha yukarıdadır. Aşağı yukarı yüzde 50’lik farka denk düşen bu oran tarım dışı rakamlarla hesaplandığında yüzde 18 işsizlik oranı ile yaklaşık yüzde 65’e kadar çıkmaktadır.

Uzun yıllar tarım dışı sektörler bazında kadınların işgücüne katılım oranlarının son derece düşük seyrettiğine şahit olduk. Yirminci yüzyılın son on yılında kadın katılım oranı yüzde 17 gibi dünyanın en düşük oranlarından birine kadar gerilemişti. Aynı dönemde erkeklerin işgücüne katılımlarının yüzde 65-70 arasında seyrettiğinin altını çizmek, kadın katılımındaki sorunun büyüklüğünü kavramak açısından yerinde olur.

Bu sorunun geniş toplumsal etkileri var elbette. İşgücüne katılamayan kadınların ekonomik bağımsızlıklarını elde etmeleri mümkün olamadığından karşı karşıya kaldıkları büyük toplumsal baskılara direnç göstermelerini güçleştiriyordu. Yapılan çok sayıda akademik çalışma kadınların işgücüne katılmaları önünde üç büyük engelin düşük ücretler, eğitim düzeyi ve kültürel bariyerler olduğunu göstermektedir.

Aslında düşük ücretler ile düşük eğitim düzeyi aynı sorunun iki veçhesi olarak ortaya çıkmaktadır. Zaten çok düşük olan eğitim seviyesi kadınlarda iyice aşağılara indiğinden kadın erkek arasında ortalama ücretler bakımından da önemli farklılıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Kadınların karşılaştığı düşük ücretler geleneksel olarak üzerlerine bırakılmış bulunan ev işlerini yapılması, yol parası vb. gibi masrafları karşılayabilecek seviyeden uzak kalıyor. Bu durum, yani alternatif maliyetin göreli yüksekliği ise kadınları işgücüne katılmaktan uzak tutuyor.

Öte yandan, kültürel bariyerler olarak adlandırabileceğimiz, kadının çalışmasına olumsuz yaklaşan ataerkil geleneksel düşünce kadınların katılımına doğrudan etki ettiği gibi dolaylı olarak da etkilemektedir. Aynı ataerkil otoriter toplumsal ortam yıllar yılı kadınların eğitimden de geri kalmasına neden oldu. Şehirleşme ve iletişim araçlarının hızla gelişmesiyle birlikte etkisi azalsa da halen devam etmekte olan bir etkiden söz edebiliriz.

Her iki olgu da gelip eninde sonunda eğitime dayandığı için kadınlarda eğitim seviyesinin yükselmesi ile hem katılımın hem de istihdamın yükselmesi bekleniyordu. Son yirmi yılda kadınlar arasında üniversite mezunu olanların sayısı hızla yükselmeye başladı. Son yıllarda üniversite mezunları arasında kadınların oranı yüzde 50’yi aştı ve süreklilik kazandı. Üniversite diplomasının iş bulmayı kolaylaştırırken kadınların görece daha yüksek başlangıç ücretlerine ulaşmasını sağlaması gerekir. Ancak rakamlara baktığımızda bunun pek de gerçekleşmediğine dair bir izlenime kapılmak mümkün. İzlenim, çünkü bu olgunun gerçekliğini ancak haziran ayında HİA’nın mikro verileri kullanıma açıldığında görebileceğiz.

Kadınlarda tarım dışı işsizlik oranlarının yüzde 18’e varması ve kabaca hesapladığım tarım dışı kadın katılım oranının ancak yzüde 24’e kadar yükselebilmesi daha köklü ve çözümü zor bir problemle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Hemen hemen benzer bir seyir genç işsizliğinde de gözlemlenmektedir. Özellikle üniversite mezunu gençlerin ilk işlerini bulma süresinin de kabul edilebilir sınırları aştığı gözlemlenmekte. Dolayısıyla, eğer kadın işsizliğinin sıçraması gerçekten genç kuşaklarda görülen işgücüne katılma oranının yükselmesinden kaynaklanıyorsa o zaman uzun süre genç ve diplomalı işsizliğin yüksekliği gündemimizde olacaktır.

İlk izlenimlere dayanarak, bu sorunun birkaç nedeninin altı çizilebilir. Birincisi, Türkiye’de işletmelerin büyük çoğunluğu vasıflı işgücü talep ederken bırakın vasıflı işgücünün hak ettiği ücreti ödemeyi, eski asgari ücreti ödeme kapasitesinden bile yoksunlar. Önemli bir verimlilik sorunu işletmeleri etkilemekte. Orta vasıflı işgücü talebi sorunu varken, ekonomi yönetimi tarafından ortaya atılan yeni ekonomi modeli, verimlilik sorununu olmadık bir şekilde, döviz cinsinden fiyatları düşürerek çözmeyi planladı. Teknolojinin bu derece geliştiği ve üretim sürecini dönüştürerek özellikle düşük ve orta vasıflı işgücünü ikame eden otomasyon süreçlerinin yerleşmesini sağladığı bir dünyada sarayın YEP’i ancak yoksulluk üretir. Bizim karşı karşıya olduğumuz yapısal sorunları ise büyütür.

İkinci olarak, teknolojik dönüşümün etkilerinden bahsedebiliriz. Özellikle istihdam deposu niteliğindeki hizmet sektörünü ve yatırım kapasitesi olduğundan teknolojik değişime uyum sağlayacak dönüşümü gerçekleştiren büyük işletmeleri etkileyen bir sorun, haliyle kadın işsizliğini de etkilemektedir. Teknolojik işsizlik sorununu önümüzdeki yazıda detaylı olarak ele almak yerinde olur. Ancak, teknolojik dönüşümün iş yıkımını hızlandırdığını ve bazılarının beklediği gibi bu durumun hiç de “yaratıcı yıkım” niteliğinde olmadığı yani yeni işler yaratılması konusunda sadece bizde değil küresel düzeyde belirgin bir emarenin ortada olmadığı görülüyor. Kapitalizmin bu son derece ağır bir sistemik sorunundan kendisini “metaverse”de cisimleştiren bir gerçeklikten kaçış ve gerçekliği sanal dünyada yeniden üretmeyi hedefleyen nafile çabalar ile karşılaşıyoruz.

Üçüncü neden olarak da cinsiyet ayrımcılığının altını çizmek gerekir. Toplumda çok uzun yıllardır kökleşmiş ve son yıllarda iktidarda kendini bulan ataerkil otoriterlik cinsiyet ayrımcılığının kaldırılması bir yana daha da ağırlaşmasına neden olmuştur. Eğitimden başlayıp, işe alma süreçlerinde devam eden ve nihayet ücretlerde kendisini gösteren derin ve katmanlı bir ayrımcılık ile karşı karşıya olduğumuzdan kuşkulanmak için elimizde yeterince veri ve çalışma var. Ayrımcılıkla mücadele kapsamlı ve zorlu bir süreçtir. Bu mücadelenin başarıya ulaşabilmesi her şeyden önce bu anlamda irade sahibi bir iktidarın varlığına bağlıdır. Bugünkü iktidarın bu iradeye sahip olmadığı apaçık ortada; eğitim bakanlığı başta olmak üzere kamu gücünü tarikatlara teslim eden, cezasızlık yoluyla kadına karşı şiddeti ve kadın cinayetlerini neredeyse teşvik eden bir iktidardan işgücü piyasalarında toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadeleyi iş edinmesini beklememek gerekir.

İşgücü piyasasında kadınların karşı karşıya kaldıkları çok katmanlı (kadın istihdamındaki sorunlardan hiç bahsetmedik bile) sorunlarda muhtemelen bütün bu faktörlerin etkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla, çığrından çıkan ekonomik dengeleri yeniden kurmayı hedefleyen alternatif programın her adımda bu kadim sorunu göz önünde tutarak oluşturulması ve icra edilmesi gerekmektedir.

Haluk Levent’in önceki yazıları:

Yağmacı devlet kavramı

Paralel evrenler – Bir iktisat teorisinin yazılmamış tarihi

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.