Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ozan Sağsöz yazdı: “Haşa minessamiin pîrsiz ve nursuz adamlardır”

*Haşa minessamiin: Sözüm meclisten dışarı, haşa huzurdan

Pîr, Farsça “ihtiyar, ak saçlı, tecrübeli kimse” manasına gelirken şeyh ise aynı anlamda Arapça bir kelimedir. Tasavvufun ortaya çıkmasıyla beraber bu düşüncenin/yaşayışın aktarımı da bir gelenek içinde hoca-talebe ilişkisine benzer bir şekilde devam etmiştir.  Bu manada pîr, tasavvufta saliklere, manevi yolculuklarında rehberlik eden mürşid, velî ve şeyh ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Tasavvufi olarak kelime, ilk kez 9.-10. yüzyılda Horasan sûfîleri özellikle de Nîşâbur melâmetîleri için kullanılmaya başlıyor. Tarikatların teşekkülünden sonra pîr kavramı kurumsal bir anlam kazanmış, tarikat kurucusuna “pîr” ya da “pîr-i tarîkat” adı verilmiştir. Meselâ Abdülkādir-i Geylânî Kādirîliğin, Ahmed er-Rifâî Rifâîliğin, Şah Bahâeddin Nakşbend Nakşibendîliğin, Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî Şâzelîliğin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Mevlevîliğin, Hacı Bektâş-ı Velî Bektaşîliğin, Hacı Bayrâm-ı Velî Bayramîliğin pîridir. Pîrin bu anlamı diğer anlamlarından daha yaygındır.[1]

Pîrlik kavramı dini olduğu kadar sosyal ve iktisadi alanlarda da kullanılmıştır. Modern öncesi dönemde her mesleğin bir kurucu pirî vardır aynı tarikatlarda olduğu gibi. Kurucu pîr, “mesleği ilahi kaynağından alan kişidir” diyebiliriz. Bir örnekle açalım: Gemicilerin ve marangozların pîri Hz. Nuh’tur. Kitab-ı Mukaddes‘e göre Tanrı Hz. Nuh’tan bir gemi yapmasını ister. Ölçülerini ve hangi malzemeden yapması gerektiğini, yani gemi inşa etmenin bilgisini doğrudan Tanrı’dan alır, gemiyi yapar ve tufandan ailesiyle beraber kurtulur. Gemi yapma bilgisi ve gemicilik de silsile içinde kuşaktan kuşağa aktarılarak gelir. Şu halde Hz. Nuh gemicilerin pîridir, dolayısıyla gemicilik mesleği de toplumsal yapı içinde meşru bir yere sahiptir. Bu meşruluğun dayanağı Hz. Nuh vasıtasıyla Tanrı’dır. Bu her mesleğin tanrısal olarak meşruiyet kazanması gereğine işaret eden bir kıssa olarak okunabilir. Osmanlı bağlamında konuşursak pîri olmayan bir meslek veya geçim yolu meşrû kabul edilemezdi. Bu toprakların yetiştirdiği en önemli kültür tarihçisi Evliya Çelebi’nin Seyahatname‘sine baktığımızda pirlik kurumunun mesleklere toplumsal meşruiyet sağlamasının bir çok canlı tasvirini görürüz.

Evliya Çelebi’nin 17. yüzyıl İstanbul’unda var olan mesleklerin tasnifine büyük bir yer ayırdığına şahit oluruz. Hatta ilgili bölümün serlevhası şu şekilde tamamlanır:

“Âdem’den berü pîrlerin ve Fütüvvetnâme-i Muhammedî üzre Ashâb-ı güzînden pîş-kadem perverlerin ve ahd [ü] bî‘at-nâmelerin beyân eder.”[2]

Bundan sonra da kısaca peygamberler ve mesleklerini sıralar:

“Hazret-i Âdem ekinci, Hazret-i İdrîs terzi ve yazıcı, Hazret-i Nuh neccar idi.”

Evliya Çelebi mesleğe -dergâha giriş olarak da okuyabiliriz- kabul töreni olan “şed veya kuşak bağlama”nın nasıl yapıldığını bize ince ayrıntılarıyla anlatır.[3] Bu törenler görünüşte her ne kadar mesleğe kabul gibi görünse de batınî olarak erginlenme ritüeli gibi de düşünülebilir.[4] Evliya bu törenlerde pîrin nasihatnamesini de kitabına alır:

Ey oğul evvelâ harâma bakma ve yalan söyleme ve harâm yeme ve geyme ve içme ve nân u nemeke ihânet etme ve hukûkun kesb etdüğin pîrlere hakâret nazarıyla nazar etme ve ulular önünde gitme ve sâbır ol ve hamûl ol ve komadığın yere el uzatma ve emânete hıyânet etme (…)”  [5]

Evliya, döneminin mesleklerini sıralar ve ayrıntılarını verir. İlgili mesleğin dükkan ve çalışan sayısını ve bağlı olduğu pîri yazar. Bazılarında sadece bu kısa bilgiyi verirken bazı mesleklerde uzun tafsilatlı şekilde anlatır.

“Esnâf-ı çizmeciyân: Dükkân 100, neferât 500, pîrleri yine Muhammed Ekber-i Yemenî’dir. Bunlar dükkânların sarı ve kırmızı ve âsumânî ulemâ çizmeleriyle zeyn edüp ubûr ederler.”[6]

Esnafın kendisini pîr vasıtasıyla dini ve toplumsal meşruiyetini sağlaması onları dairenin[7] içinde tutar. Dini ve hukuki olarak dairenin dışına çıkanlar da kendilerini bu toplumsal yapıda dairenin içinde göstermeye çalışırlar.* Evliya’nın özellikle betimlediği birkaç meslek hakkında yazdıkları bu çerçevede düşünülebilir.

“Esnâf-ı hemyânkesici: Nefer 300, bunlar dahi “Varyemez mâlı ister ayyârlarız. Pîrimiz Amr-ı Ayyâr’dır” derler ammâ hâşâ sümme hâşâ.

Esnâf-ı kara hırsız: Nefer 200, bunlar dahi “Ayyâr-ı cihânız. Pîrimiz Amr-ı Ayyâroğlu Uşûm’dur” [derler]. Mu‘âviye hilâfetinde Gürcistân’a elçilik ile gidüp Irâk-ı Dâdyân’da mesmûmen merhûm olup anda medfûndur. Andan,

Esnâf-ı deyyûsân: Nefer 212, hâşâ pîrleri ola.

Esnâf-ı pâzveng-i eblehân-ı sâzengân: Nefer 300, hâşâ mine’s-sâmi‘în pîrleri ola.

Esnâf-ı Kâsımpaşa mukaddemleri: Nefer 155, hâlâ pîrsizlerdir. Tershâne kethudâları eli altında bî-dîn bir alay kavmdirler. Tershâne-i Amîre’de cümle keştîler donanması mahallinde bu zâlimler hemyânları içre yüzer yüz ellişer guruş koyup gözü bağlı el-garîb ke’l-â‘mâları bozahâne ve meyhâne ve bekârhâne ve mesîregâhlara götürüp mest edüp bu kadar mîrî mâl yedin deyü küreğe korlar. Altı ay sefer edüp eline bin akçe verüp kürekden ıtlâk ederler.” [8]

Burada özellikle yan kesicilerin pîrlerinin olduğunu iddia etmeleri, kendilerine toplum içinde meşruiyet sağlamak içindir. Diğer bir deyişle kendilerini dairenin içinde gösterme çabasıdır. Evliya pîri olmayan toplulukları tanımlamasında “pîrsiz ve nursuz” tabirini kullanır ki bu da onların aslında toplum içinde hiçbir dini ve yasal dayanakları olmadığını bir kelimeyle gayri meşru olduklarını vurgulamak isteğinden kaynaklanır.

Yazımıza haftaya patron azizler ve pirler üzerine devam edeceğiz…


[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/pir

[2] Evliya Çelebi, Seyahatname, birinci cilt, İstanbul, s.241

[3] Evliya Çelebi, Seyahatname, birinci cilt, İstanbul, s.242-244

[4] Yıldız Altın, Kübra (2018). Ahi Örgütlerinin Teşkilat Yapısı Üzerine Bir İnceleme, Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2018/12, s. 154

[5] Evliya Çelebi, Seyahatname, birinci cilt, İstanbul, s.245

[6] Evliya Çelebi, Seyahatname, birinci cilt, İstanbul, s.325

[7] Burada adalet dairesi de düşünülebilir.

[8] Evliya Çelebi, Seyahatname, birinci cilt, İstanbul, s.256

*Dr. Şaban Bıyıklı ile yaptığımız sohbette belirtmiştir.

Ozan Sağsöz’ün önceki yazıları:

Ya devlet başa ya kuzgun leşe – Kültigin’den Osmanlı’ya hükümdarlık sembolizmi

Ya devlet başa ya kuzgun leşe – Osmanlı’da hükümdarlık sembolizmi üzerine

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.