Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin yazdı: Ukrayna-Rusya savaşından Türkiye-Yunanistan gerilimine…

Türkiye’de artık her şey yaklaşan seçimle ilgili. İç politikada olduğu gibi dış politikada da atılan ve atılacak olan adımlar; bu hafta beklenen adaylığını da ilan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarını tahkim ve koruma hedefiyle uyumlu şekilleniyor. Erdoğan hafta başında “Dünyada her kim bu kardeşinize saldırıyorsa aslında Türkiye’ye saldırıyor demektir. Dünyada her kim AK Parti’yi ve Cumhur İttifakı’nı kötülüyorsa aslında Türkiye’yi hedef alıyor demektir” diye boşuna seslenmedi partidaşlarına. Yani 2019 yerel seçimleri öncesindeki gibi “beka söylemi” yeniden dolaşımda.

Bu bakıştan hareketle, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için veto kartının kullanılmasına, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in “yok” ilan edilmesine ve Suriye’ye operasyon planlarına yeniden bakalım. Neredeyse eşzamanlı gerçekleşen ve üslup olarak meydan okuma havasına bürünen bu üç çıkış; Türkiye’nin 2021’den itibaren hayata geçirdiği başta ABD, Batılı müttefiklerle sorunları gerilimi yükseltmeden, diplomasi-diyalog yoluyla çözme çabasından bir sapmaya işaret ediyor. Uluslararası ilişkiler profesörü İlhan Uzgel, geçenlerde bir makalesinde “Erdoğan’ın Batı’dan ve özellikle Biden yönetiminden uzlaşarak elde edemediklerini, bu kez zorlayarak, elinde hâlâ bazı kozlar olduğunu göstererek almaya çalıştığını” savunmuştu. Benim öngörüm de Erdoğan’ın Batı ile gerilimi yükselteceği, “meydan okuyan lider” algısını seçime kadar el yükselterek sürdüreceği yönünde.

Biden yönetiminin ve Batı’nın, geçen yıl ilişkilerde yumuşama başladıktan sonra olası bir iktidar değişikliğini de hesaba katarak Ankara’nın beklentilerini karşılamak konusunda acele etmediği sır değil. Rusya’nın Ukrayna işgali ertesinde Ankara’nın taraflar arasında müzakere zemini yaratma girişimleri ve Boğazlar’ı kapatması gibi adımları Batı’da takdirle karşılansa da, bunlar Erdoğan’a iç ve dış politikada somut bir getiri sağlamadı. Özellikle ABD Başkanı Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok kıymet verdiği, ikili ilişkilere dair meseleleri ikili görüşmelerle, hatta bu görüşmelerde karşılıklı söz alınıp söz vererek çözme yöntemine uzak durması da sabırları zorlamışa benziyor. NATO’nun Rusya’ya karşı birlik havasını dağıtan beklenmedik veto çıkışı böyle bir halet-i ruhiyeye işaret ediyor.

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto’nun en son yine bir mülakatta detaylı açıkladığı gibi, Erdoğan’ın çıkışı, kendilerini gafil avlanmış hissetmelerine neden olmuş durumda. Niinisto 4 Nisan’da telefonda konuştuğu Erdoğan’dan, ertesi gün de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan üyelik başvurularına destek konusunda güvence aldıklarını ve böyle bir güvence almış olmasalar NATO’ya katılma taleplerini kamuoyuna bu aşamada açıklamayacaklarını söylüyor.

Ankara’nın teröre destek verdiği suçlamasıyla asıl hedef tahtasına oturttuğu İsveç’te ise durum biraz farklı. Hükümet, eylülde yapılacak genel seçimler öncesinde iktidarını korumakla NATO üyeliğini ertelemek arasında ilkinden yana tercih yaptı. Seçimden sonra iktidara kim gelirse gelsin Türkiye’nin terör konusundaki taleplerinin karşılanması zor görünüyor. İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü kıdemli uzmanı Bitte Hammargren’in de vurguladığı gibi, İsveç’te “terör örgütü üyeliği” diye bir suç yok. Suç isnadı için terör saldırısının planlandığı, desteklendiği ya da gerçekleştirildiğinin hukuken ispatlanabilir olması gerekiyor. Sık sık dile getirilen “terör örgütü bayraklarının açıldığı gösteriler” ise ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriliyor.

Uzmanlar bu iki ülkenin NATO üyeliği için verebilecekleri tavizler konusunda en gerçekçi beklentinin, 2019’daki Suriye operasyonu ertesinde Türkiye’ye uygulanmaya başlayan silah ambargolarının gevşetilmesi olduğunu söylüyor. Peki bu yeterli mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Venezüela Devlet Başkanı Nikolas Maduro’yla beraberken, bununla yetinmeyeceği izlenimi veriyordu: “İsveç, PKK-YPG-PYD gibi tüm terör örgütlerinin cirit attığı bir ülke konumunda. Parlamentolarında bile teröristler var. Parlamentoda yer aldıkları sürece, caddelerinde terör örgütü liderlerinin posterleriyle gösteri yapıldığı sürece, liderlerinin söyleşileri İsveç devlet televizyonunda yayınlandığı sürece, biz bunlara NATO’ya girin diyemeyiz”.

Ankara’nın Suriye’ye yeni bir askerî harekat düzenleme gerekçesi de, yine aynı terör tehdidi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye ziyareti sırasında kameralar önünde yapılan açıklamalar, Moskova’nın Ankara’ya yeşil ışık yakmadığını düşündürüyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “2019’da Rusya ve ABD ile varılan YPG’nin sınırdan 30 km uzakta tutulacağına dair anlaşmaya uyulmuyor” yollu çıkışına; Lavrov’un İdlib’de Türkiye’nin terör örgütlerine karşı benzer tutum takınmasını öngören ateşkes anlaşmasını hatırlatarak yanıt vermesi dikkati çekiciydi. Ancak Lavrov, Ankara’ya ABD ile karşı karşıya gelebileceği Fırat’ın batısını işaret etmekten geri durmadı. Hatta Ankara’nın kaygıları ile Rusya’nın Ukrayna’yı işgal gerekçeleri arasında benzerlik bile kurdu: “Türk dostlarımızın sınırlarında oluşan tehditler ile ilgili hassasiyetlerini dikkate alıyoruz. ABD gayrimeşru olmak üzere oradaki bir takım örgütleri besliyor. Çok iyi biliyorsunuz; bu tehditler bizim sınırlarımıza da dayanmıştı.”

Yıllarca Rusya’da görev yapmış gazeteci Cenk Başlamış, bana verdiği bir mülakatta, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın almasıyla Moskova’nın NATO’nun güney kanadında tek kurşun atmadan gedik açmayı başardığını söylemişti. ABD’nin Suriye’de YPG ile ortaklığı, söz konusu gediğin kapanmasını zorlaştıran konulardan biri; üstelik NATO üyeleri içinde YPG’yi terör örgütü listesine alan da yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta NATO’dan kaynaklı bir başka tehdit algılamasına daha işaret etti: “5 artı 4, 9 Amerikan üssü Yunanistan’da kuruldu. Bu üsler kime karşı kuruluyor? Verdikleri cevap şu: ‘Rusya’ya karşı…’ Bunu yemezler, kusura bakmasınlar. Şu anda elimizdeki rakamlara göre Yunanistan’ın Avrupa’ya 400 milyar avro borcu var. Buna rağmen isimlerini vermeyeceğim Avrupa ülkeleri ciddi manada Yunanistan’a silah desteği, uçaklar, helikopterler veriyorlar. Amerika’nın aynı şekilde desteği var, kime karşı?”

Son günlerde Atina-Ankara hattında tırmanan gerilim, Ankara’nın silahsızlandırılma çağrısının dikkate alınmaması hâlinde Ege adalarının egemenliğini tartışmaya açacağına dair uyarısıyla iyice yükseldi. Erdoğan’ın Twitter üzerinden de sürdürdüğü çıkışları, Yunanistan’la da sıcak çatışma olasılığının -Suriye’ye askerî harekat olasılığı gibi- daha bir süre sıcak tutulacağına işaret ediyor. Osmanlı tarihi üzerine kitapları da bulunan Türkiye uzmanı Amerikalı profesör Ryan Gingeras’ın Ukrayna savaşı ışığında Türk-Yunan ilişkilerini değerlendirdiği makalesinde yazdığı gibi:

“Türkiye’nin güvensizlik ifadeleri, bir dereceye kadar, Ukrayna ile savaşa giden yolda Rusya’nınkileri hatırlatıyor. Türk-Yunan ilişkilerinde olduğu gibi, Rusya ve Ukrayna da toprak meseleleri konusunda uzun bir düşmanlık ve anlaşmazlık tarihini paylaşıyor. Putin’in Ukrayna’ya karşı savaşının Rus destekçileri gibi, Türkiye’deki önde gelen sesler de benzer şekilde Ege’yi ABD’ye karşı bir vekalet mücadelesinde potansiyel bir cephe olarak görüyor… Ukrayna’daki mevcut kriz herhangi bir ders veriyorsa, o da çatışma riskini küçümsememek gerektiğidir. Yunanistan ile Türkiye arasında bir savaş, salt bir olasılık olmaktan öte, belki de, bir aşamada, gerçekleşmesi yüksek bir olasılıktır.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.