Elif Gökçe Aras yazdı: Kurtuluş İttifakı

Olmuyor. Bir türlü istediğimiz gibi olmuyor. Bir şeyler eksik. Ama ne? Bu seçimi her türlü akılsızlığa, haksızlığa ve hukuksuzluğa rağmen nasıl kazanırız?

20 yıldır kullanılan aşağılayıcı ve kutuplaştırıcı dil her birimizi öfkeli, gergin, tahammülsüz insanlar haline getirdi. Bu kadar negatif kelimeyi üst üste yazarken bile insanın içi daralıyor. 20 yıldır çatık kaşlarıyla bağırıp, hakaret eden birinin sesini duymak artık tüylerimi diken diken ediyor. Dışarıda alışveriş yaparken dahi sesini duysam işimi çarçabuk halledip uzaklaşıyorum. Yekvücut temsil ettiği şeye tahammül edemiyorum artık. Asla laf anlatamayacağım için kendi haline terk ettiğim kör bir cehalet, görüşmek istemediğim çıkarcı akrabam, mahallemde görsem yolumu değiştireceğim kabadayı benim için AKP. Nasıl kurtuluruz bu garabetten?

Twitter’da Ayşe Çavdar’ın kafasını bozmuş birileri, şöyle bir tweet atmış;

“Parti kursam diyorum. Adı Hadi Ordan Partisi – HOP olacak. Hangi masanın ayağını kırsam acaba? :)”

Ben de dedim ki “Ben parti değil, masa kuracağım. Çayını, kahvesini, rakısını, birasını, ayranını alan gelsin.” Aman ayrımcılık yaptığımı düşünmeyin, meyve suyu da içebilirsiniz, gazoz da. Bu masada isteyen istediğini içebilir. Kurtuluş masası burası çünkü. Bize, birbirimizden nefret etmemiz gerektiğini düşündürmek isteyenlere inat buluştuğumuz bir masa. Hani ülkemizi gezdikçe deriz ya “cennet, vallahi cennet” diye. Ha işte o cennetin çiçekleri hep bir arada olsak olmaz mı? Siz mesela bir çiçek buketi hazırlayacak olsanız, güller bir yere, şakayıklar bir yere, gerberalar, lilyumlar, zambaklar bir yere diye böler misiniz? Yoksa bir aranjman mı hazırlamak istersiniz? Hangisi daha hoş görünür?

Hep bir arada sahip çıksak beton dökülmek istenen koylarımıza, hödükleştirilmek istenen erkeklerimize, öldürülmek istenen çocuklarımıza, terbiye edilmek istenen kadınlarımıza, yok edilmek istenen milli kaynaklarımıza.

Olmaz mı?

Hani o, o masaya, bu da bu masaya gitsinmiş ya. Tüm bunları bir kenara bırakacak kadar vahim değil mi yaşadıklarımız? Başımıza daha ne gelmesi gerekiyor durumun aciliyetini anlamanız için? İşkence ile öldürülmek istenen bir ülke var elimizde. Her bir yanı derin yaralarla kanıyor. Hayata tutunmaya çalışıyor ancak yapayalnız ve artık çok kan kaybetti. Ölmek üzere olan bir yaralıyla ilgilenmek için, “Ama sen benden rica etmedin, o gelirse ben gelmem” gibi bahanelerle oyalanacak kadar lüksümüz var mı zannediyorsunuz gerçekten? Uyanın!! Vatan elden gidiyor!!

Acilen mavi kod ilan etsek, herkes her neyle uğraşıyorsa elindekini bir kenara bıraksa ve tek derdimiz vatanımızı kurtarmak olsa, olmaz mı?

Bir süre “Benim partim kaç bakanlık alır, vay efendim başbakanlık makamı ne olacak, kaç cumhurbaşkanı yardımcısı olsun, ekonomiyi filanca mı yönetsin yoksa fülanca mı?” diye birbirinizi yemeyi bıraksanız? Ülkemiz külliyen bir yok oluşa sürüklenmek üzere. Neşemiz, güvenliğimiz, paramız ve hatta canlarımız çalınıyor. Böyle bir yıkımın içindeyiz ve gerçekten de derdiniz meclisteki, bakanlar kurulundaki koltuk sayınız mı? Vallahi sizin Cumhur İttifakı’ndan zerre kadar farkınız yok o halde.

Halbuki..

Can çekişen ve bize “Kendinize gelin, bana yardım edin!!” diyen bir ülke var ayaklarımızın altında.

Size hayalimi anlatmama izin verin lütfen. 

Mesela tüm liderler tek bir masada buluşsa ve çözmemiz gereken en acil konuyu konuşsalar yalnızca. Bütün farklılıklarını bir yana bırakıp tek bir konuda ittifak olsalar. Masada sadece cumhurbaşkanı kim olsun diye tartışsalar ve seçim güvenliğini nasıl sağlarız diye düşünüp aralarında görev dağılımı yapsalar. Böylece herkes uzmanı olduğu alanda halka seslenebilir ve özellikle seçim güvenliği konusunda herkes en çok egemen olduğu bölgeye sahip çıkabilir. Çünkü en acil çözülmesi gereken iki konu bunlar. Böylece onlara asıl ilgilenmeleri gereken en acil konuyu fark ettirirsek, elden gitmek üzere olan bir vatan varken seçim sonrası pazarlığını bir kenara bırakırlar ve kronometre her an geri sayarken kimse kimseyi dizayn etmeye kalkmaz.

Diyorum ki seçim süreci boyunca tek bir muhalif ittifak yapılsın. Kimse kimsenin siyasetine karışmasın. Dileyen kendi seçmenine dilediği gibi kampanyasını yapsın. Herkes aynı masada olursa kimse kimseyi suçlayamaz, “Senin masanda o var, ben sana oy vermem” diye. Herkes o masada çünkü herkes. Böylece kimse kimseyi memnun etmeye, diğerinin seçmenini küstürmemek için söylemini kontrol etmeye çalışmaz. Herkes alabildiğine kendi kitlesine hitap eder ve alabildiği kadar oy alır. Tıpkı Türkiye gibi bir masa bu. Tek derdi de şu an her birimizin ortak derdi olan garabet yönetimi halkın büyük desteğiyle yenmek. Bu yüzden adı, “Kurtuluş İttifakı” olsun bu masanın.

Her parti seçim boyunca hem kendi siyasetini yapar hem de masada seçilen tek bir cumhurbaşkanı adayına oy ister. Halk zaten seçimlerde hangi partinin ne kadar pay alması gerektiğine karar vermiş olacak. Seçimden sonra oy oranlarına ve kadrolarının uzmanlık alanlarına göre bakanlık dağılımı yapılır. Böylece “Ekonomiyi o mu kurtaracak, bu mu”, düşünmek zorunda kalmayacağız. Ekonomi kadrosu olan tüm partiler vatandaşa ekonomi politikalarını anlatsın, halk kime teveccüh ediyorsa o ekip ister istemez gözde olacaktır. Belki de madem adı Kurtuluş İttifakı, “sen mi, ben mi” kavgasını bir kenara bırakır, ekonomi konusunda ortak bir ekip kurarlar.

Çok mu aptalım? Çok mu hayalperest? Daha önce görülmemiş bir şeyi mi istiyorum? Mesela yüz yıl kadar önce..

Daha önce yapıldı bu ve çalıştı. Kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Birbirimizden başka da güvenecek kimsemiz yok. Zaman şımarıklık zamanı değil. Bu seçimi kaybedersek gidecek yerimiz de birbirimize bakacak yüzümüz de olmayacak. Onlar kemikleri sıyırırken biz de birbirimizi suçluyor olacağız.

Vahşi bir hödükrasi yönetiminde, her bir şehirde başka bir mafyanın kontrolü ele geçirdiği, kimin gücü kime yeterse savaştığı bir ülke kalacak geriye. Söylenecek lafların tümü söylendi. Yapılacak üç kuruşluk hesaplar yapıldı. Şimdi daha kapsayıcı, daha kuşatıcı, daha tahammüllü, daha sevgi dolu bir yönetimi sağlayamazsak, artık kimsenin konuşmaya hakkı olmayacak. Bundan sonrası için vadedecek bir şeyiniz de kalmayacak. “Nasıl olsa kazanırız.” gibi bir rahatlığınız varsa, siz ne onları ne halkınızı yeterince tanıyamamışsınız demektir. Gündelik hesaplarla geleceğe hükmedemezsiniz. Boğaz patlatarak “Daha fazla nasıl can yakıcı bir cümle kurabilirim ki?” kolaycılığıyla değil, bilge bir ferasetle, gözü kara bir mücadeleyle kazanabiliriz bu seçimi. Aşama aşama planlayarak, ve sakince uygulayarak. Tek bir kişi neyi işaret edecek diye bekleyerek değil, hep birlikte.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.