Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Teröre karşı sivil bir cevap geliştirmek boynumuzun borcu

Yaşanan her terör saldırısının ardından birbirinden farklı çevrelerin dile getirdiği bir temenniydi, “Terörle yaşamayı öğrenmemiz lazım!” Tam bir hafta önce İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde altı yurttaşımızın canını alan bombalı saldırının ardından bu cümleyi duymadık (Birileri söylemiş ve ben atlamışsam kusura bakmayın). Neden acaba? Yoksa artık terörle yaşamayı öğrenmiş durumda mıyız?

Terörle yaşamayı öğrenmek iyi bir şey mi?

Diyelim ki böyle oldu, alıştık. Peki bu iyi bir şey mi? Her ne kadar birileri bunu temenni olarak dile getirmiş olsa da “terörle yaşamayı öğrenmek” asla iyi bir şey değil. Her şeyden önce kaderci bir bakış açısını yansıtıyor. Zira engellenemeyecek terör saldırısı yoktur. Her ne kadar terör örgütleri ve onları destekleyen çevreler sürekli olarak kendilerini yenileyip geliştirseler de terörle mücadele etmekle görevli kişi ve kurumlar da son derece geniş imkanlara ve yetkilere sahipler. Dolayısıyla gerçekleşen her terör saldırısında onların ve tabii ki onları yetkilendiren siyasetçilerin sorumlulukları söz konusu. Zaten “terörle yaşamayı öğrenmek” önermesi doğrudan bu çevreler tarafından telaffuz edilmese de onlar tarafından yaygın bir şekilde dolaşıma sokulmaktadır.

Terörle kim mücadele eder?

Birisi size “Terörle yaşamayı öğrenelim/öğrenin” diyorsa aslında size “Terörle mücadele etmeyin” demektedir. “Nasıl olur?” diye itiraz edecek olursanız, size hemen “terörle mücadele devletin görevidir. Siz sadece dikkatli olun ve kuşkulu durumları devlete ihbar edin” cevabını yapıştıracaktır. Peki terörle mücadele sadece devletin görevi midir, toplumun ihbarcılık dışında yapabileceği sahiden hiçbir şey yok mudur? 

Tabii ki toplumun yapabileceği çok ama çok şey vardır. Öncelikle şunu akılda tutmamız gerekiyor: Terör saldırılarının hemen hepsinin öncelikli mesajı toplumadır. Saldırıların doğrudan hedefi güvenlik güçleri, devlet yöneticileri olsa da böyledir, hele son İstiklal Caddesi saldırısında olduğu gibi hedef kendi hallerindeki insanlarsa tam anlamıyla böyledir.

Terör saldırısının mesajı kime?

Ülkeyi yönetenlerin, örneğin son saldırıda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun aceleyle ve ısrarla söylediği gibi teröristler saldırılarıyla sadece devletin anladığı şifreli mesajlar mı yolluyor? Kesinlikle hayır. Yetkililerin olayı böyle açıklamaya çalışması, görevlerini layıkıyla yapmadıklarının alenen ortaya çıktığı böylesi anlarda işe esrarengiz bir boyut katarak her şeye rağmen kendilerini önemli gösterme çabasından ibarettir.

Terör eyleminin, hele doğrudan sivilleri hedef alıyorsa, mesajı doğrudan toplumadır ve öyle esrarengiz filan da değildir. Söylenen şudur: “Sandığınız gibi her şey, her yer kontrol altında değil. Korkun. Normal bir hayat sürmenize izin vermeyeceğiz.”

“Teröre karşı sivil cevap” nedir?

Peki toplum terörle nasıl mücadele edebilir? Bunu kısaca “teröre karşı sivil cevap” olarak tanımlamaktan yanayım. Yani terör saldırılarından her kim sorumluysa onlara “mesajınızı aldık, korkmuyoruz” denildiği andan itibaren teröre karşı sivil bir mücadeleyi örgütlemek mümkün olabilir. Bugüne kadar Türkiye değişik dönemlerde nice terör saldırısına maruz kaldı ve bunların nerdeyse hiçbirinin ardından “sivil bir cevap” ortaya çıkmadı. 

Bunun birinci derecede sorumlusu ülkeyi yönetenlerdir. Çünkü (belki de haklı olarak) terörle mücadelenin toplumsallaşmasının kendi otoritelerini zayıflatacağını düşündüler ve bunun tam tersine her terör eylemini toplum nezdindeki otoritelerini artırmanın bir vesilesi kıldılar: “Devletinizin yanında olun, devletinize destek olun, ona güvenin ve gerisini merak etmeyin!”

Toplumun devlete kayıtsız şartsız desteğine rağmen terör saldırılarının sürmesi halindeyse baştaki önermeye dönüldü: “Terörle yaşamayı öğrenmemiz lazım!” 

Bir sonraki saldırıya hazır mıyız?

İstiklal Caddesi saldırının üzerinden bir hafta geçti. Ülkenin önde gelen partilerinin yetkilileri ve belediye başkanları Beyoğlu’nda turlar attılar, esnafı ve halkı, bu arada yabancı turistleri de endişeye mahal olmadığına ikna etmeye çalıştılar. Bu “ziyaretler” tek başına, sadece siyasi iktidarın değil muhalefet partilerinin de terörle mücadeleye toplumun bir özne olarak dahil olmasını akıllarına bile getirmediklerini gösterdi.

Şu anda Türkiye her zaman olduğu gibi bu insanlık dışı terör saldırısını unutma pozisyonuna geçmiş durumda. Fakat devletin ve toplumun reflekslerine baktığımızda, ne kadar terörle yaşamayı öğrenmiş olsalar da kimsenin bir sonraki muhtemel saldırıya hazır olmadığı bariz olarak fark ediliyor.

Toplum, terörün kader olduğunu kabullenmeyip terörle mücadelenin esas olarak kendi görevi olduğunu kabul edip bunu devlete de kabul ettirene kadar aynı filmi görmeye devam edeceğiz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.