Doğa Üründül yazdı: Tarihin en iyi futbolcusu Maradona mı, Messi mi?

Lionel Messi’nin sürüklediği Arjantin’in, 2022 Katar Dünya Kupası’nı kazanmasıyla birlikte tekrar “tarihin en iyi futbolcusu” (Greatest Of All Time-GOAT) tartışmaları alevlendi. En çok reyting getiren tartışmaların başında bu konu geliyor: Messi ile Ronaldo’nun, Messi ile Maradona ve Pele’nin, Schumacher ile Senna’nın, Pogacar ile Merckx’in karşılaştırması ve kıyaslanmaları…

Kutuplaştırıcı tartışmalar, zıt kutuplara ayrışan milyonlarca insan yaratıyor. Y-kuşağı mensubu olarak hatırlıyorum, bizim çocukluğumuzda veya gençliğimizde tarihin en iyi futbolcusu tartışmaları pek yoktu. Yoksa Zinedine Zidane da kazandıklarıyla ve yaptıklarıyla bu tarz bir tartışmanın içine girerdi. Fakat şunu da es geçmeyelim. Messi ve Ronaldo’nun gol-asist sayılarına değil 90’lı yıllarda, futbol tarihinde ulaşabilen bulunmuyor. Belki de böyle bir olguya tanıklık etmediğimiz için kutuplaşmadık.

Herhangi bir sporda “tarihin en iyisi” tartışmalarında ne kadar objektif olunmak istense de bu durum pek mümkün değil. GOAT tartışmalarında sporcuları, bulundukları dönemi domine etmeleri ile bağıntılı olarak kafamızda sıralıyoruz. Mesela Formula 1’de Michael Schumacher ile birlikte en çok şampiyonluğa ulaşan (7) Lewis Hamilton, birçok otorite ile yayın tarafından en iyiler listesinde ilk 5’te bile zor görülüyor. Evet, Büyük Britanyalı pilot katıldığı her yarışta rakiplerine ciddi bir üstünlük kurmuştur. Fakat rakiplerinin araçları ile birlikte ne kadar zorlayıcı oldukları “GOAT”luk soru işaretlerini kuvvetlendiriyor. 

Merhum Ayrton Senna’nın sadece üç şampiyonluğu var. Belki 1994 San Marino Grand Prix’sindeki kazada vefat etmeseydi daha da çok kupa sevinci yaşayacaktı. Brezilyalı pilotun, üç kez şampiyonluk sevinci yaşamasına rağmen “en iyi” listelerinde daima ilk 3’te yer almasının yegâne sebebi, döneminde Alain Prost gibi bir diğer efsane ile rekabet etmesiydi. Fransız pilot da birçok isme göre “tarihin en iyi pilotu”dur. 

Formula 1’deki Hamilton’ın rakipsizliği ile Senna-Prost rekabeti arasındaki ilişkiyi çizgi romanlardaki kahramanı güçlendiren, kuvvetli düşman olgusuna benzetiyorum. Naçizane görüşüm, Batman’in hikayesi her zaman daha çok keyif vermiştir. Batman’in hikayelerinde Joker, Korkuluk, Bilmececi gibi sayısız düşmanı vardır ve motivasyonları en az “Kara Şövalye” kadar gerçektir. Örümcek Adam’ın hikayeleri de çok keyiflidir fakat düşmanlarının gücü okuyucuyu/izleyiciyi ikna etmekte zorlanır. 

Messi, belki de Ronaldo ile aynı dönemi paylaşmasaydı rakipsiz görülecekti. Benzer bir durum basketbolda da var. LeBron James, şampiyonluk sayısını arttırdıkça ve gittiği her takımı “rekabetçi” hale getirdikçe, Majesteleri Michael Jordan’dan “GOAT” unvanını alacak mı soruları kafalarda canlandı. Fakat bu kıyaslama da aslında pek mümkün değil. Çünkü oyun değişti. 

Eskiden boyalı alanı domine edenin kazandığı maçları artık 3-sayı çizgisi gerisini kontrol eden kazanıyor. Michael Jordan Chicago Bulls kariyeri boyunca maç başına 1.8  3-sayı atışı denerken, LeBron James Los Angeles Lakers’ta maç başına 6.7 3-sayı atış deniyor. Yani “Majesteleri”nden oyunun bekledikleri ile “Kral”dan oyunun beklentileri daha farklı.

Örnekler ışığında Messi ile Maradona’yı kıyaslamak iki efsaneye de haksızlık! Lionel Messi zamanında futbol daha tempolu, daha çok maça çıkılıyor, seyahatler daha konforlu (kısa), sahalar belirlenen standartlara uygun, antrenman metotları gelişmiş, diyet ve psikolojik destek almayan sporcu ise neredeyse yok. Bu son maddeyi şundan dolayı yazdım: Diyet ve psikolojik yardım alan sporcuların kariyerleri de 40’lı yaşlarında bile oynamalarını sağlıyor. 

Diego Armando Maradona zamanında ise futbol daha temposuzdu, seyahatler konforsuzdu, sahaların bazısı çim, bazısı topraktı, antrenman metotları hocadan hocaya değişiyordu, diyet falan hak getire “taştan hafif ne varsa” yeniliyordu. İki dönem arasında tempo dışındaki en büyük fark da müsabakaların sertlik düzeyiydi. Maradona’yı anarken “Bilbao Kasabı” Goikoetxea’yı, İtalyan Gentile’yi anmamak imkânsız. Hatta 2018 Dünya Kupası öncesi yayınlanan istatistiğe göre Maradona; 1986’da 53, 1990’da ise turnuva boyunca 50 faule maruz kalmıştı. En yakın rakibi 1998 Dünya Kupası’nda Ariel Ortega’ya yapılan 33 fauldü.  Messi’ye, 2022 Dünya Kupası’nda 22 kez faul yapıldı.

Bu arada teknolojideki gelişimler de birçok sporcunun performansını etkiliyor. Spor Geni’nin yazarı, gazeteci David Epstein TED konuşmasında, teknoloji ve sporculardaki performans değişimini örneklerle anlatır. 2012 Londra Olimpiyatları’nda maratonda 2:08:01 ile altın madalya kazanılmışken, 1904 St. Louis Olimpiyatları’ndaki en iyi maraton derecesi 3:28:53’tür. İnsan yüz yılda yüzde 100’e varan bir hızlanma ve mutasyon geçirmediyse bu 1 saat 20 dakikalık performans artışının temelinde ekipmanlardaki ve antrenman metotlarındaki gelişim yatar. 1936 Berlin Olimpiyatları’nda 100 metre yarışını 10.2 saniye ile kazanan Jesse Owens ile, 2009’da Dünya rekorunu 9.58 ile kıran Usain Bolt arasındaki mesafe 5 metre civarlarındadır. Bolt, koşucusunun hızını maksimize edecek şekilde dizayn edilmiş pistte, tüyden hafif ayakkabıları ile yarışırken, Owens ise odun külü pist üzerinde sadece ayağını sarmaya yarayan bir çift ayakkabı ile koştu. Bu arada çıkış takozu 1936‘da daha bulunmamıştı ve Owens koşusuna kazdığı yerden güç alarak başlamıştı. Tarihin en iyi koşucusu sizce hangisi? 

Bisiklet sporu, insan ve ekipman ilişkisini en net ortaya koyan örnek olarak göze çarpıyor. Tarihin en iyi bisikletçisi olarak gösterilen Eddy Merckx’in 1972’de kırdığı 1 saatte bisiklet ile gidilebilecek en uzak mesafe rekoru 49,431 kilometre iken, gelişen bisiklet teknolojisi ve özel hazırlıkları ile bu süre 1996 yılında 56,794 kilometreye kadar geliştirildi. Fakat Uluslararası Bisiklet Federasyonu (UCI) rekorun Eddy Merckx’in 1972’de kullandığı ekipmanlarla yapılırsa onaylanacağını duyurdu. Şu ana kadar 1972’de Merckx’in ekipmanları ile yapılan rekor denemelerinde en iyi derece Chris Boardman’ın 49,441 kilometresi. Yani 1972’deki rekor halen geçilemedi. 

Gördüğünüz gibi teknoloji ile birlikte oyun ve organizasyonların beklentisi değişiyor. O sporu yapması beklenen insanlardan talep edilen vücut yapıları bile değişiyor. Eskiden uzun boylu futbolcuları görmek çok enderken, şimdilerde gayet iri ve atletik vücutlu topçuları en elit arenada görebiliyoruz. Çünkü futbolda ağırlık merkezinin yere yakın olması top kontrolü için avantajken, artık bu avantaj yerini kalça ve gövde antrenmanları ile geliştirilen denge merkezleri ile değiştirdi. Kısacası müsabakaları domine eden isimlerin de metotları değişiyor. Kimisi daha çok 3’lük atıyor, kimisi daha bitirici oynuyor, kimisi de araçla bütünleşerek rakiplerini alt ediyor. Önerim şudur: Bu “Tarihin en iyisi” tartışmalarında sıralamak yerine sınıflandırmak. Mesela “Pele-Maradona-Messi-Ronaldo” GOAT kategorisinde değerlendirilsin. Teknoloji, sanal olarak bu isimleri yaratıp aynı sahada mücadele edecekleri bir yapıya bürünene kadar “Tarihin en iyisi” tartışmaları objektiflikten uzak olacak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.