Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza “İktidar, özellikle de Erdoğan seçimleri kazanmak için elinden gelen her şeyi yapacak” önermesinin ilk ciddi doğrulaması olarak görüldü. Şimdi gözler bundan sonra yapılabilecek olanlarda.
Belediyelere terör soruşturması
Akla ilk gelen, başta İstanbul olmak üzere bazı CHP’li büyükşehir belediyelerine “terör soruşturması” bahanesiyle İçişleri Bakanlığı tarafından kayyum atanması. Aslında iktidarın elindeki bu sopadan haberdardık. Fakat Danıştay çevrelerinden, Ekrem İmamoğlu’nun “hakaret” suçundan ceza almasının görevden alınmasına yetmeyeceği yorumunun sızdırılması işleri hızlandırmışa benziyor. Bu yolla tabii ki muhalefeti sindirme yolunda bir güç gösterisi yapılmış ama daha önemlisi büyükşehir belediyelerinin geniş imkanlarının seçim kampanyasında muhalefet lehine kullanılması engellenmiş ve tabii ki bu imkanlar iktidar lehine kanalize edilmiş olacak.
HDP’nin kapatılması
Anayasa Mahkemesi’ndeki HDP’ye kapatma davasının da siyasi iktidar tarafından seçime endeksli olarak değerlendirileceğine ve seçimlere az bir süre kala kapatma kararı verdirileceğine inananların sayısı yüksek. Böylesi bir hamle de öncelikle iktidarın bir güç gösterisi olma özelliğini taşıyacak. Bunun ötesinde iktidarın özellikle milletvekili seçimlerini gözeteceği, bölgede HDP’den sonra en güçlü parti olan AKP’nin bu sayede hak ettiğinden çok daha fazla milletvekili kazanmasını sağlamayı hedeflediği düşünülüyor.
HDP’ye kapatmanın cumhurbaşkanlığı seçimlerine de muhakkak etkisi olacaktır. Ama en önemlisi zaten sorunlu olan bölgedeki seçim/sandık güvenliğinin HDP’li müşahitler olmadan iyice sıkıntıya gireceğini, Altılı Masa’nın ortak adayının oylarının bu durumda hayli olumsuz etkilenebileceğini düşünebiliriz.
Suriye’ye kara harekatı
Bütün söylemini güvenlikçi politikalar ve beka söylemi üzerine inşa etmiş olan siyasi iktidarın seçimler öncesinde askeri bazı operasyonlarla milliyetçi/devletçi duyguları köpürtüp bu sayede oy devşirmeye çalışma ihtimali de hep var. Nitekim Erdoğan defalarca Suriye’de YPG’nin denetimindeki bölgelere, özel olarak da Kobani’ye kara harekatı düzenleme kararlılığını, kimseden izin almaya ihtiyaç duymadığını vurgulayarak dile getirdi. Anlaşılan o ki ne ABD ne Rusya’dan yeşil ışık alamadığı için bu konuyu şimdilik rafa kaldırmış gözüküyor. Fakat bu durumun aldatıcı olduğuna, Erdoğan’ın seçimlere kısa süre kala göstermelik de olsa TSK’yı Suriye’de yeni kara harekatlarına yollayacağına inanlar çok.
Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” cümlesini Yunanistan’ı muhatap alarak da defalarca kurduğunu biliyoruz ancak Yunanistan’la sıcak çatışma ihtimalinin -yok olmamakla birlikte- Suriye’ye kara harekatına kıyasla çok düşük olduğu muhakkak.
Yeni terör saldırıları
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde düzenlenen terör saldırısını doğal olarak yaklaşan seçimlerle irtibatlayanlar çok olmuştu. Fakat ardında bir dizi soru bırakan bu saldırının kim/kimler tarafından hangi amaçla düzenlendiği ve amaçlarına ulaşıp ulaşamadıkları anlaşılabilmiş değil.
Bu saldırı akıllara hemen Haziran-Kasım 2015 sürecini getirdi. Haziranda iktidarı kaybeden AKP’nin geçen süre içinde yaşanan terör eylemleri nedeniyle/sayesinde kasımda yeniden tek başına iktidara gelebilmiş olmasının ana nedeni olarak seçmenin güvenlik arayışı gösterilmişti.
Bu sefer de seçim sürecinde yaşanabilecek olan terör saldırılarının iktidarın/devletin etrafında yeniden bir konsolidasyon sağlayabileceğini düşünenlerin çoğunlukta olduğu bile söylenebilir.
Güç mü güçsüzlük gösterisi mi?
Burada keselim ve bütün bu şıklara bir başka açıdan bakalım. Örneğin belediyeler kayyum atamak ya da HDP’yi kapatmak iktidarın güç gösterisi olduğu kadar, hatta ondan daha fazla yeterince güçlü olmadığının, güç kaybetmekte olduğunun ve bunu durduramadığının da gösterisi. Ancak olayın bu yönünün ortaya çıkarılıp egemen kılınması, başta iktidarın saldırısına uğrayanlar olmak üzere tüm muhalif unsurların birlikte ve güçlü bir şekilde bu uygulamalara karşı durmaları yoluyla olabilir.
İmamoğlu’nun ceza alması bu açıdan müthiş bir fırsattı ancak özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da olması nedeniyle bu bir ölçüde kaçırıldı ve Altılı Masa’nın iki büyük partisi arasında anlamsız kapışmalara vesile oldu. CHP liderinin kayyum tehdidine “İsterseniz İstanbul’da yeniden seçim yapalım” diye cevap vermesi de olayın tam olarak kavranamadığını düşündürtüyor.
HDP’liler bundan önceki kayyum gibi uygulamalara karşı ellerinden geldiğince ses çıkartmaya çalıştılar fakat yanlarında kimseyi bulamadılar. Partilerinin kapatılması halinde yine yalnız başlarına direnecek olurlarsa iktidar sahiden güç göstermiş olur. Yok eğer Altılı Masa’nın üyeleri de HDP’nin yanında durursa o zaman kimin daha güçlü olduğu ortaya çıkar.
Mağduriyet faktörü
Belediyelere kayyum atama, HDP’yi kapatma gibi uygulamaların muhalif seçmeni daha da bileyeceği, hatta sırf bu uygulamalar nedeniyle siyasi iktidarla aralarında mesafe koyanlar olacağı muhakkak. İkinci İstanbul seçimlerinde İmamoğlu lehine açılan fark, seçmenin böyle durumlarda vicdanını da devreye sokabildiğini gösterdi.
İsmail Saymaz’ın İmamoğlu davası öncesi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Erdoğan’ın kurmaylarıyla yaptığı toplantı hakkında yazdıkları iktidar içinde de “pozitif kampanya” yürütmeyi savunanların olduğunu gösterdi. Muhalefet seçmenin büyük kısmının bu söylediklerimle dalga geçeceğini biliyorum ancak inanıyorum ki bu anti-demokratik ve hukukdışı işlere ortak olmak istemeyen, yani “Bu kadarı da fazla!” diyenler olacaktır. Tabii bu tür kopmaların gerçekleşmesi için muhalefetin kendi içindeki tartışmaları, iktidar mücadelelerini bir kenara bırakıp mağduriyetini güçlü bir şekilde öne çıkarıp iktidara meydan okuması gerekiyor.
Kürtleri kaybeden kaybeder
HDP’nin kapatılmasının da aslında siyasi iktidar için pek akıl kârı olduğu söylenemez. Zira Kürtleri kazanan Türkiye’yi kazanır, Kürtleri kaybeden Türkiye’yi kaybeder. Erdoğan’ın krizinin derinleşmesiyle Kürtleri kaybetmesinin eşzamanlı olduğunu gördük. HDP’nin kapatılması, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hâlâ Erdoğan’a oy vermesi beklenen Kürt seçmenin hatırı sayılır bir bölümünün onun rakiplerini tercih etmesine, en azından sandığa gitmemesine neden olacaktır.
Öte yandan seçime kısa süre kala kapatılacak bir HDP’nin, Altılı Masa’nın göstereceği adayı, hele Kürtleri rahatsız edecek bariz çıkışlar yapan biri değilse, tereddütsüz işaret edeceğini düşünebiliriz.
Suriye’ye kara harekatının da Kürtlerin Erdoğan/AKP’den kopuşunu hızlandıracağı muhakkak. Kaldı ki Altılı Masa’nın tüm partileri böyle bir operasyonu teşvik etmemekle birlikte, yapılırsa karşısında değil yanında olacaklarını beyan ettikleri için Erdoğan’ın bu hamleden umduğu kadar siyasi rant elde edebileceği kuşkulu.
İstiklal Caddesi saldırısından çıkarılacak dersler
İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısının ardından yaşananlar, “Bu tür saldırılar siyasi iktidarın işine yarar” önermesini pek doğrulamadı. Hatta Süleyman Soylu ilk dakikadan işi ABD’ye yıkma çabalarında yalnız kaldı. Eğer muhalefet bu saldırının “teröristlerin ayakkabı numarasına kadar bilme” iddiasındaki iktidarın hiç de öyle olmadığının bir kanıtı olarak kullanabilseydi tam tersi bir durum da ortaya çıkabilirdi.
İstiklal Caddesi’ndeki saldırının kimin işine yarayıp kime yaramadığının anlaşılabilmiş olmaması bundan sonraki muhtemel saldırıların da seçimleri nasıl etkileyeceğini kestirmemizi zorlaştırıyor. Bununla birlikte iktidarın terörü ve komşu ülkelerle yaşanabilecek sıcak çatışmaları bahane ederek ülkeyi olağanüstü şartlarda seçime götürme ihtimalini de akılda tutmak gerekiyor.
Dönüşü olmayan yol
Bilen bilir, genellikle iyimserimdir. Normal şartlarda bu tür “kötü” ihtimalleri konuşmayı da pek sevmem ama artık bu tür spekülasyonları göz ardı ederek Türkiye’yi tartışmak mümkün olamıyor. Şahsen iktidarın/Erdoğan’ın bütün bu seçeneklere tevessül edebileceğini düşünmekle birlikte, eğer biraz rasyonel düşünme kabiliyetleri kalmışsa bunlara başvurmanın ne kendilerine ne de ülkeye bir hayrı olmayacağını görecekleri kanısındayım.
İktidar için sorun sadece seçimleri kaybetmekten ibaret değil. Belki de daha önemlisi, seçimi kaybetmeleri halinde ne yapacakları. Eğer ülkeyi alabildiğine gergin bir ortamda seçime sokar, bir de bunu kaybederlerse gelebilecek rövanşist dalga karşısında ayakta kalmaları mümkün olmayabilir.
Bitirirken, yaptığımız tartışmayla bu yazıyı yazmama vesile olan arkadaşıma çok teşekkürler.