Uzun zamandır aklımızı kurcalayan ama artık kaçamayacağımız bir meselle karşı karşıyayız. Seçim güvenliği konusundaki endişelerimizin kökeninde de aynı mevzu yatıyor. Ne yapacağız bu AKP’lilerle? En çok önemsedikleri zannedilen ekonomi kötüye gittikçe onlar da anlar nasıl kötü yönetildiğimizi zannediliyordu ama hayır, kriz için bile Erdoğan’ı masum gösteren bir açıklama buldular. Ekonomik krizin sebebi artık iyice güçlenen ve dünyaya hükmetmeye başlayacak olan Türkiye’yi engellemek için dış güçlerin oyunuydu. (Neden dünyaya hükmetmemiz gerekiyorsa?)
“AKP seçmeni neden hâlâ Erdoğan’a oy veriyor?” sorusuna uzun zamandır aynı kalıpla cevap veriyorum. Çünkü onlar seçmen değil, suç ortağı. Aptal değil, kötüler.
Aşırı hümanist kişiler seçkincilik yaptığımı düşünebilirler. “AKP’lilere onların bize yaklaştığı gibi hınç ve öfkeyle değil, yumuşak yaklaşmalıyız, bu dil onları daha da fazla birbirine kenetler” diyebilirler. Hani şu bütün haksızlıklara, yıkıma rağmen Erdoğan’a oy vermekten çekinmeyen kitle için. Ben asıl burada bir üstenci bakış görüyorum. Bakalım kendilerini hatalı görmeyen AKP’liler sizin onları affetmenizi istiyor mu ki? Onlara rağmen onları affetmeye hakkınız var mı?
Erdoğan, Berkin Elvan’ın annesini hedef gösteriyor, seçmeni yuhalıyor. Erdoğan, halkın bir kesimi için sürtük, çapulcu, vatan haini, zillet diyor, seçmeni çığlık atıyor. Sahneden bağıran ile ona heyecanla karşılık veren aynı kişi. Ha Erdoğan konuşmuş, ha sahneye atlayan bir AKP’li konuşmuş.
Alkollü ürünlere zam yapıyor, seçmeni “ohh olsun” diyor. Ulusalcı, Kemalist, solcu, kısacası onlardan olmayan insanları devletten tasfiye ediyor, insanlar yıllarca keyfi suçlamalarla mahkemelerde, hapislerde ömrünü heba ediyor, seçmeni “beter olsunlar” diyor. Gezi’de polis gençlere saldırdıkça “kırın bacaklarını” diye söyleniyorlar. LGBTİ+ bireyleri hedef gösteriyor, seçmeni “Allah’ın rahmeti üzerine olsun” diyor. İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ediyor, kadını-erkeği tüm AKP’liler varlığından haberdar olmadıkları bu sözleşmenin Türk aile yapısını tehdit ettiğinden şikâyet etmeye başlıyor. Yaptığı hukuksuzlukları bazen ondan daha sert cümlelerle savunuyorlar. Çünkü aynı insanlar. Erdoğan bugüne kadar işlediği her günahı onların verdiği onaya dayanarak işledi. Yanlışlıkla değil, kandırıldıkları için değil, böyle yönetilmek istedikleri için ona oy veriyorlar. Yarım kaldığını düşündükleri saltanat ve hilafet dönemlerini Erdoğan’ın yeniden geri getireceğini düşünüyorlar. Cumhuriyet kazanımı olan kurumlar yok edildikçe endişelenmiyorlar, içlerinin yağı eriyor. O yüzden şimdi Erdoğan gitse bile büyük bir meselimiz var, Erdoğan’ın suç ortakları.
AKP’nin nefret söylemi ve her kesime ulaşan zulmü sayesinde birçoğumuz şapkasını önüne koydu ve düşünüp taşınıp birbiri ile uzlaşmanın yollarını buldu. Bu ülkede birbiriyle asla yan yana gelmez dediğimiz birçok grup bugün yan yana. Dindar-laik-Türk-Kürt-milliyetçi-sosyalist. Didişiyorlar, birbirlerini kıyasıya eleştiriyorlar ama bunlar bizi iletişim halinde tutuyor. Herkes kendini olduğu gibi temsil ediyor, eleştiriliyor, yargılanıyor ama önünde sonunda kendimizi olduğumuz gibi ifade etmekten çekinmiyoruz. Başkasıymış gibi davranmak zorunda kalmıyoruz. Özgür Türkiye’yi yaşayabilmek için yıllardır özlediğimiz ortamı nihayet yaratıyoruz. Ancak tüm farklı gruplar birbiri ile temasa geçmekte beis görmezken, AKP’liler ne yanlarına konuşabilecekleri birini yanaştırıyorlar ne de uzlaşmaya çalışıyorlar. Sadece kendilerinin kabul görmesini ve hâkim grup olmak kaydıyla herkesin etraflarında onlara biat etmesini istiyorlar. Yok ya?
Kemal Kılıçdaroğlu’nu izlemeye giden Saadet Partili bir hacı amca mahalle imamı tarafından aranılıp tehdit ediliyor. Manisa’da Kılıçdaroğlu mitinginden dönen vatandaşa AKP’liler el kol işaretleri yapıp saldırmak istiyor. Bu hınç ve öfke seçimden sonra birden bire sönümlenecek mi zannediyorsunuz?
Altılı Masa diye dalga geçe geçe en sonunda kendisi de ittifakını büyütmek zorunda kalan Erdoğan, kendince farklı grupları ittifakına davet etti ancak herkes biliyor ki o ittifakta ortak karar alma mekanizması söz konusu değil. İttifaka katılan herkes Erdoğan’a biat edip karşılığında dilediği imtiyazı almak için orada. Yani Cumhur İttifakı’nda bir demokrasi şöleninden, çoğulcu bir yönetimden bahsedemiyoruz, otokrasinin şemsiyesi büyümüş oldu sadece. Haliyle halkın çoğunluğu için cazibe merkezi olamıyor, tam tersi, durumun vahametini hatırlatıyor. Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nda vatanperverlik haricinde neredeyse birbiriyle hiçbir ortak noktası olmayan farklı partiler bir araya geldi ve istedikleri kadar kavga etsinler artık kan kardeşiyiz. Her iki ittifakın da seçmen kitlesine bakınca ülkemiz adına umutlu olmak için çokça sebebimiz var. Bu grupların haricinde kalan kişiler de iletişime açık. Peki, halen büyük bir çoğunluğu oluşturan AKP’nin öfkeli milyonlarıyla birbiri ile uyumlu yaşamayı öğrenen umutlu milyonları nasıl kaynaştıracağız?
Burada kendi ailemle yaşadığım tecrübeden yola çıkarak bir öneride bulunmak istiyorum. Koyu AKP’li, aşırı muhafazakâr ailemle yaşadığım fikir ayrılıklarında ben de çokça çatışma yaşadım ama yıllar içerisinde asgari müşterekte buluşmayı başardık. Süreç farklı aşamalardan geçti. Onlara onlar gibi davrandıkça onların içinde kayboluyordum, dünyanın en haklı dinine ait oldukları için ve dinleri tüm hayatlarını şekillendirdiği için farklı olmak onlar için büyük bir tehdit. Çünkü farklı olmak, başka türlü bir hayatın mümkün olduğunu fark ettirmesi sebebiyle dinlerini dahi tehdit eden bir unsur onlar için. Bu yüzden aşırı baskı ortamı kurmak isteyen bu kişilerle iyi geçinmek için müsamahakâr olmak, onlar gibi davranmak, sizin kaybolmanız anlamına geliyor. Öyleyse onların alerjilerini kaşımadan ama kendiniz olmaktan da çıkmadan, yanlışa yanlış diyerek sadece ortak noktalarda münasebet geliştirmek gerekiyor. Her daim olduğunuz yeri korumalısınız ve hatalarını usulünce yüzlerine söylemekten geri durmamalısınız çünkü hâkim güç olarak herkese hâkim olmak isteyen bu kişiler asla denemekten vazgeçmezler. Tıpkı onlar gibi, siz de olduğunuz gibi olmaktan vazgeçmemelisiniz. Ancak kaçıp gitmemelisiniz de, onlara rağmen onlarla iletişim halinde oldukça onlar da oldukları gibi sizinle iletişim kurmaya alışacaklar. Böylelikle onlar her denemelerinde karşılık bulamaya bulamaya sizi olduğunuz gibi kabul etmeye, dahası sizi kaybetmemek için sizinle iyi geçinmeye karar verecekler. Ve böylece biraz zaman alsa da uzlaşacağız.
Bir çocuğu getirin gözünüzün önüne. Bağırıyor, hırçınlık yapıyor, saygısızlık yapıyor, kötü ve kaba davranıyor. Bu çocuğu görmezden gelirseniz daha da şımarır, hırçınlaşır. Çocuğa onu anladığınızı ve affettiğinizi söylerseniz ne olur? Muhtemelen sizden intikam almaya kalkacaktır, öfkesi pik yapacaktır. Peki, hatasını söyleyip üzerine düşünmesi gerektiğini söylerseniz? Başta oralı olmayacaktır, umursamayacaktır, hırçınlık etmeye devam edecektir ama siz biteviye hatalı olduğunu ve nasıl davranması gerektiğini söylerseniz, ilk anda istediğiniz seviyeye çekemeseniz bile uzlaşma ortamı doğmaya başlar. Ufak ufak iki taraf da iddiasız bir şekilde iletişim kurmaya devam eder ve süreç makul olanda birleşme ile sonlanır. Bu yüzden yanlışın ve hatanın söylenmesinde ısrar edilmeli diye düşünüyorum. Bırakınız hataları ile yüzleşsinler ve toplumla yeniden nasıl kaynaşacaklarının yöntemini kendileri geliştirsinler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ellerinden alınan saltanat ve hilafet günlerinin özlemiyle yanarken, kendilerine tanınan ikinci fırsatı da aynı şekilde heba eden bu kesim yanlış yolda olduğunu belki anlayacak, belki anlamayacak. Ancak itidalli davranmayı öğrenecekler. AKP ve AKP’lilerin yaraları ile kendilerine muhteşem imkânlar yaratan faydacılar ise her zaman olduğu gibi kendilerine tırmanacak yeni bir gemi ve kemirecek ganimeti bulacaklar.
e-mail: elifgokcearas@gmail.com